YAZARLAR

ZEYNEP ESRA ABAY ÇELİK / Aile Yılından Ne Bekliyoruz?

Bugün dünya ülkelerinin en temel sorunlarından biri nüfusun kendini yenileyememesidir. OECD ülkelerinde kadın başına düşen ortalama çocuk sayısı 1960’ta 3,3 iken, 2022’de 1,5’e gerilemiştir. Bu oran; nüfusun yenilenme düzeyi olan 2,1’in altına olup, Dünya’nın demografik çöküş riski ile karşı karşıya olduğunu teyit etmektedir. Bu sebeple Dünya’nın en kritik gündemlerinden birisi kuşkusuz aile kurumunun geleceğidir.

Dünya aslında bu kaygının yabancısı da değildir. Toplam doğurganlık hızı 1960’larla düşüşe geçmeye başlamıştır. Her geçen yılla düşüşün biraz daha belirgin hale gelmesi, devletler için o günlerde de endişe sebebi olmuştur. İnsan Hakları Evrensel Bildirgesinde de ifade edildiği gibi aile; toplum ve devlet tarafından korunması gereken, toplumun en temel ögesidir. Bu amaç üzere Birleşmiş Milletler Genel Konseyi; 44/82 sayılı kararlarıyla 8 Aralık 1989 tarihinde, 1994 yılını “Uluslararası Aile Yılı” olarak ilan etmiştir. Nitekim yürütülen çalışmalarla bu düşüş 2000’li yıllarda duraklamıştır. Fakat 2007-2008 küresel ekonomik kriziyle düşüş süreci devam etmiştir.

Türkiye’de Aile Planlamasından Nüfus Krizine

Türkiye‘de 1950-1955 yılları arasında 6,69 olan doğurganlık hızı; 1965-1970 arasında 5,80’e, 1980-1985 arasında 4,11’e, 1990 sonrası da 3’ün altına gerilemiş ve bugün itibariyle maalesef nüfusun yenilenme düzeyinin altında kalarak 1,51 olmuştur. Bu düşüş sadece toplumsal dönüşümün değil, aynı zamanda doğrudan devlet politikalarının da bir sonucudur. Nitekim süreçteki kırılmalar, 1965 ve 1983 senesinde çıkan Nüfus Kanunlarının yansımalarıdır. Dönemin Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı nüfusun kontrol altına alınabilmesi için, TRT dâhil tüm kamu kurum ve kuruluşları ile iş birliği içerisinde “Aile Planlaması” kapsamında bir dizi çalışma yürütmüştür. Gebelik önleyici ilaç ve araçları parasız veya maliyetinden aşağı dağıtılması, nüfusun devlet eliyle planlanmasına ve kontrol edilmesine imkân sağlamıştır.

Bugünlerde ise “normal doğum” söylemleri eşliğinde, toplam doğurganlık hızının nasıl yükseltilebileceği konuşuluyor. Anlaşılacağı üzere devletlerin halkın “korunma” ve/veya “doğum” tercihlerine yönelik yaklaşımları/yönlendirmeleri özünde demografik kaygılar sebebiyledir. Bu kararlar, dün de bir devlet politikasıydı bugün de. Bu kararların ve içerdiği mesajların doğru biçimde ve uygun platformlarda aktarılması da bu açıdan önemlidir.

Devlet Aile Yılıyla Neyi Hedefliyor?

Kültürel ve ahlaki değerlerin aşınması, göç ve demografik değişimler, çevresel felaketler, ekonomik belirsizlikler, bağımlılıklar, aile içi iletişimdeki zayıflıklar ve bireyselleşmenin artışı gibi birçok unsur aile yapısını tehdit etmektedir. Hasılı, dünya bugün çok boyutlu risklerle karşı karşıyadır. Fakat şu an için en büyük tehdit yaklaşmakta olan nüfus krizidir. Türkiye, “beka sorunu” olarak nitelendirdiği bu krize önlem almak için, 2025 yılını “Aile Yılı” ilan etmiştir. Aile Yılı kapsamında ilan edilen kampanyaların temel odağı, nüfus artışını desteklemek ve teşvik etmektir. Zira ortada korunacak ve güçlendirecek bir aile kalmadığında diğer bütün stratejik amaç ve hedefler boşa düşecektir.

Aile Yılı kapsamında Aile ve Gençlik Fonu ile gençlere sunulan faizsiz evlilik kredileri, evlenecek çiftlere tanımlanan indirim kuponları, doğum yardımlarının yeniden düzenlenmesi ile çok çocuklu ailelere maddi desteğin artırılması, çeşitli kampanya ve uygulamalarla ailelerin sosyo-ekonomik refah seviyesinin yükseltilmesi, özünde aile birliğinin kurulması ve korunması için atılan anlamlı ve somut adımlardır.

Toplum Ne Bekliyor?

Toplum dinamik bir yapıdır. “İhtiyaç” tanımı da toplumla beraber değişir. Örneğin pazarlama felsefesi artık “müşteri memnuniyetini” ötesinde “müşteri tatminine” odaklanmaktadır. Bu dönüşüm aslında bireysel ve toplumsal beklentilerin nasıl dönüştüğünün ve değiştiğinin bir göstergesidir. Zira “tatmin” kelimesi “gönül doygunluğuna erme, doyum” anlamına gelmekte olup değişmeye ve genişlemeye müsait bir “beklenti” halini tanımlar. Bu sebeple beklentiler, çoğu zaman ihtiyaçlar kadar somut tanımlanamayabilirler. Sosyal devletler öncelikli olarak toplumun ihtiyaçlarını karşılamak refleksi ile hareket ederler. Fakat bazı beklentiler özünde duygusal ve psikolojik ihtiyaçları barındırır. Beklentilerin anlaşılması ve giderilmesi ilişkiyi iş birliğine açık hala getirir. Bu sebeple beklentileri; düz mantık ile “anlamlı” veya “anlamsız” olarak tanımlamak iletişim sürecini akamete uğratabilir. Bunun yerine; “öncelikli ve gerekli/önemli”, “önceliksiz ama gerekli/önemli” ve “gereksiz” şeklinde sınıflandırmak aradaki iş birliğinin kurulmasına ve güçlenmesine zemin hazırlayacaktır.

Bir Öneri Olarak: “Ebeveynlik Hizmetleri”

Ailenin temel taşlarından anneler veya anne olmayı isteyen kadınların en temel beklentisi ise “anlaşılmak”tır. Bu beklentilerin bir kısmı ekonomik bir kısmı da psikolojik temelli ihtiyaçlardır. Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın bu konudaki çalışmaları önemlidir. Kadının Statüsü gibi idari birimler bu açıdan öne çıkmaktadır. Bunun yanında iş ve yaşam dengesinde zorlanan kadınlara daha fazla destek vermek adına “Ebeveynlik Hizmetleri” şeklinde bir ek hizmet başlığı da gündeme getirilebilir. Böylece babanın da tanıma dâhil edildiği ve “iş bölümüne” davet edildiği bir yapı kurulmuş olur. Nitekim çocuğun “bakıma” ve “ilgiye” muhtaç olduğu dönemlerin farklılığı, çocuğun sorumluluğunu paylaşmayı gerekli kılabilir. Bu durumda, zorlanılan alanlarda ebeveynlik hizmetleri, ailedeki rollere destek olurken ebeveynleri hem psikolojik hem de fizyolojik açıdan rahatlatacaktır. Ayrıca gebelikten, lohusalık ve emzirme dönemlerine kadar kadının duygusal ve psikolojik ihtiyaçları, diğer dönemlere göre farklılık içermektedir. Bu hizmetlerin devlet çatısı altında verildiği bilinmekle beraber, bu hizmetlerin kurulacak “Ebeveynlik Hizmetleri” çatısı altında verilmesi düşünülebilir. Bu hizmetler, öncelikle aileyi destekleyen bir mekanizma olarak işlev görürken ayrıca anneler başta olmak üzere ebeveynlere destekler sağlayacaktır. Cennetin ayakları altına serili olduğu annelerin, devlet tarafından da mümkün olan en geniş kapsamda destekleniyor olması mühimdir. Bu hizmet başlığı, özellikle anneler ve anne adayları açısından beklentinin anlaşılması ve karşılanması ve hâlihazırda verilen hizmetlerin bütüncüllüğü için katkı sağlayacaktır.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu