YÜKSEL AYTUĞ / Sözde sokak röportajı rezilliğine son

RTÜK Başkanı Ebubekir Şahin, geçen hafta sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada düzmece sokak röportajlarıyla ilgili “son uyarıyı” yaptı:
“Üst Kurul’umuzun izleme ve değerlendirme uzmanları tarafından yapılan analizler sonucunda; ‘sokak röportajları’ adı altında bazı yayınların sistematik biçimde ve röportajı yapan kişinin bilinçli yönlendirme çabaları ile her şeyin kötüye gittiği yönünde algı oluşturma çalışmalarında son zamanlarda artış olduğu tespit edilmiştir. Belirli kesimlerin duygularını istismar eden, halkın umut duygusunu zedeleyen bu yayınlar; medya etiğine, ifade özgürlüğünün sınırlarına ve kamu yararına aykırıdır. Eleştiri elbette demokrasinin vazgeçilmez unsurudur; ancak yapıcı eleştiriler ile toplumun moralini ve geleceğe inancını yok etmeyi amaçlayan sistematik karamsarlık dili aynı şey değildir.
RTÜK olarak daha önce de açıkça uyardığımız bu tür yayınların, toplumda umutsuzluk ve ayrışma oluşturmasına asla izin vermeyeceğiz. Kamuoyunu kasıtlı biçimde yönlendiren, halkı karamsarlığa sürükleyen içeriklere müsamaha gösterilmeyeceğini bir kez daha vurguluyor, benzeri yayınlarla ilgili tüm yasal yetkileri sonuna kadar kullanacağımızı önemle hatırlatıyoruz.”
Bu kararlı duruşu çok önemsiyorum. Zira daha önce de defalarca yazdığım üzere adı “sokak röportajı” olan, gazeteci kimliği ve yeterliliği olmayan ne idüğü belirsiz kişiler tarafından gerçekleştirilip sanal medyaya servis edilen rezilliklerden çok rahatsızdım.
Geçenlerde kapalı bir kadın ile seküler bir kadını resmen birbirlerine karşı kışkırtıp, nifak tohumları ekmeye çalışan bir “sözde” sokak röportajı bence bardağı taşıran son damlaydı.
Bu köşe, Sayın Ebubekir Şahin’in giriştiği mücadelede sonuna kadar onun yanında olacaktır.
Nerede o eski MasterChef?
Okurlarım mutlaka fark etmişlerdir. MasterChef yarışması artık eskisi kadar köşemize misafir olmuyor.
Nedeni, ilk günlerde yarışmanın başrolündeki yemek pişirme teknikleri ve ilginç menülerin zamanla yerini kumpas, dedikodu ve hakarete varan tartışmalara bırakması.
Bu köşenin arşivi, MasterChef’i öven yazılarla dolu. Ama dost acı söyler. Türk yemek kültürünü daha iyi kavramamızı sağlayan, aynı zamanda dünya mutfaklarını tanımamıza vesile olan keyifli yarışma ne yazık ki reyting kaygısıyla gözümüzün önünde eriyip gitti.
Değerli şeflerim alınmasın ama bu “gevşek ortamı” kendileri yarattılar. Şov uğruna yarışmacılarla aralarındaki mesafeyi koruyamadılar. Sonra da kaçırdıkları ipin ucunu bir türlü bulamadılar.
Diğer yandan ilk bölümlerde büyük bir takdirle karşıladığım “mutfakta hijyen” duyarlılığının giderek azaldığını da üzüntüyle gözlemliyorum. Bu konudaki tek şikayetçi de ben değilim. İşte isminin saklı kalmasını isteyen bir okurumun yorumu:
“Yarışmadaki bazı kadınların giyim ve tarz özensizliği midemi bulandırıyor. Ben bir seyirci olarak ailemle ekran karşısına oturup birilerinin baldırını, sallanan etli kollarını, sutyenli omuz başlarını, koltuk altlarını, dövmeden artık görülmeyen ellerini izlemek zorunda değilim. Yemek diyeceksin, lezzet diyeceksin, hijyen diyeceksin, şu çıtır olsa şurası soslu olsa diye bin telden çalacaksın ama ekrandaki görüntü temsiliyetine sıra gelince bunun adı özgürlük olacak. Yok öyle bir şey!”
Pek çokları gibi ben de “masterclass” günlerini çok özledim.
Gaflet kürsüsü
Türkiye’de Anzer balı üretimi yıllık 600 kilo iken, tüketim 7 buçuk tonmuş!..
Zaptiye
İki yılda İzmir’i çöp dağlarına boğup, her yağmurda Ankara’ya denizi getirip, İstanbul’da otobüs itme olimpiyatları düzenleyip, Bursa’yı Kerbela’ya çeviren zihniyet, bu ülkenin yönetimine hangi yüzle talip olabiliyor ki?
Ne demiş?
“Yapay zekâ ile dertleşmeme gerek yok. Manitam bana yeter.” (ATV Haber’deki sokak röportajında bir gencin söyledikleri)