YÜKSEL AYTUĞ / Söyleyin şimdi bu ‘çocuk’ mu?

Yüzünde maske, başında bere, üzerinde hücum yeleği, sırtında ses bombalarıyla dolu mühimmat çantası, elinde pompalı tüfek…
Önceden keşif ve tatbikat yaptığı çok belli. Ateş ederken soğukkanlı ve bir o kadar da acımasız… Peki yaşı? Sadece 16, lise 3 öğrencisi… Yani? Yani daha çocuk!..
Henüz “Suça karışanlardan hangisi çocuk, hangisi değil?” ya da “Çocuk mu suç işlemek için bir tercih ve irade gösteriyor, yoksa büyükleri tarafından suça mı itiliyor?” tartışması bitmemişken, bir “çocuğun” silahından çıkan kurşunlarla iki şehit, üç yaralı verdik…
O çocuğu (!) birileri mi kullandı? Yoksa izlediği bilgisayar oyunlarının ya da dizilerin mi etkisinde kaldı? Uyuşturucu mu, ebeveyn ilgisizliği mi, delilik mi?
Bunların hiçbirisiyle ilgilenmiyorum artık, sebebini bilmek de istemiyorum. Koca bir nesil ellerimizin arasından kayıp gitmiş işte, dahası var mı? Benim tek ilgilendiğim, tıpkı Ahmet Minguzzi’nın anası babası gibi, o aslan parçası polislerin geride bıraktığı aileleri…
Haydi gidin de onlara gençlerin içine düştükleri bu çukuru, sosyolojik açıdan filan anlatın. Var mı aranızda gönüllüsü? Ben anlatamam da…
Okullarda ‘Tas Kafa’ yasağı
Geçenlerde suça karışan gençlerin hemen hepsinin tercih ettiği “tas kafa” saç stilinin “korkutucu” bir kimliğe dönüştüğünden söz etmiştim. Öyle ki; bu saç stiline sahip, yanları kalın çizgili eşofman giymiş, düz beyaz spor ayakkabısı olan gençleri gördüğüm yerde beladan uzak durmak için yolumu değiştirdiğimi yazmıştım.
Sonunda okul yönetimleri de harekete geçti. Pek çok okul tarafından velilere gönderilen mesajlarda fotoğraflarla örnek verilerek “Bu saç şekliyle gelen öğrenciler okula alınmayacaktır” denildi.
Bakalım bu yasak işe mi yarayacak yoksa yasağın cazibesi devreye girerek yaygınlaşmasına mı sebep olacak…
Tam Saadet’e erecekken…
Maşallah dediğim, üç gün yaşamıyor.
Oysa ne de güzel başlamıştı hikayesi. Kader, birbirinden çok farklı insanları mecburiyetten eski bir konağın çatısı altında birleştirmişti. Öte yanda ise öz kızı, babasının elinden şirketi almaya çabalıyordu. Bütün bunların arasında ise masum bir aşk, kardelen misali güneşe uzanmak için yol arıyordu… Mizahı da yerindeydi hani… Hele ki hayatın orta yerinden döner bıçağıyla kesilmiş nar gibi kıssadan hisselerine doyamıyordum.
Fakat… Reyting uğruna onlar da modaya uymak zorunda kaldı. Giderek silahlar patladı, cinayetler işlendi, kumpaslar kuruldu, kavgasız gürültüsüz bölüm geçmez oldu. Sonunda o da bitti erkenden… Oysa Aile Saadeti’nin Saadet Ailesi’ne dönmesine ramak kalmıştı…
Dizilerden anlamadığım belli ama bu beni yeni bir kehanette bulunmaktan alıkoyamaz. Dizide mafya babası Hakkı Devran’ı oynayan Volkan Uygun, şahane performansıyla ne yazık ki artık etiketlendi. Bundan böyle tıpkı ağabeyi Gürkan Uygun gibi “Memati” rollerinden kurtulamaz.
Gaf’let kürsüsü
Bursa’da trafik denetiminde yakalanan ehliyetsiz sürücü Barış A.’nın savunması şoke etti: “Ehliyetimi dün almıştım. Galiba beni dolandırdılar.”
Zap’tiye
Anne dayanışması.
Ne demiş?
“Evliliğin en zor yanı boşanmaktır.” (Atv’nin yeni dizisi Aşk ve Gözyaşı’nın fragmanından)