YÜKSEL AYTUĞ / Sisler bulvarında yitirdiklerimiz

Ankara’da sisli bir havada Türkiye’nin uluslararası konumunu pekiştiren Libya hamlesine katkı veren Libyalı askeri heyeti taşıyan uçağın düşmesi, beni bu yazıyı yazmaya sevk etti:
Türkiye’nin geleceğine yön verecek kadar önemli siyasetçileri, bürokratları, bilim adamlarını nedense (!) hep trajik kazalara kurban verdik. Bence “kazara” geleceğini yitirme tehlikesi yaşayan dünyanın ilk ve tek ülkesiyiz. Üstelik bunların neredeyse hepsi sisli havalarda meydana geldi.
Şimdi size bir liste sunacağım. Eminim siz de bana hak vereceksiniz.
1959 yılında Kıbrıs’la ilgili hayati bir anlaşmayı imzalamak için Londra’ya uçan Başbakan Adnan Menderes‘in uçağı İngiltere’de düştü. Yolcu ve mürettebatın yarısının hayatını kaybettiği kazadan sağ kurtulan 10 kişi arasında Menderes de vardı. Sebebi tam olarak bulunamayan kaza, yoğun sise bağlandı.

1993’te Jandarma Genel Komutanı Eşref Bitlis’in bindiği askeri uçak yine sisli bir havada esrarengiz bir şekilde düşüp, şehit olmasına neden olmuştu. Eşref Paşa kazadan kısa bir süre önce ABD’nin Güneydoğu’da PKK’ya silah sağladığını açıklamıştı.
Yine 1993 yılında, Türk siyasetinin umut beslediği isimlerden, “siyaset ve bürokrasi dehası” olarak bilinen Adnan Kahveci, ailesiyle İstanbul‘a gitmek üzere otomobiliyle sisli bir havada yola çıkmış, İstanbul-Ankara otobanında Bolu-Gerede yakınlarında Gerede-Çaydurt bağlantısına geldiğinde İstanbul gidişinin bariyerlerle kapatılması ve yol işaret tabelalarının değiştirilmiş olması nedeniyle ters yola girmiş ve bir araçla çarpışmıştı. Kazada Kahveci ile birlikte eşi ve kızı da yaşamını yitirdi. Bu olaydan bir kaç ay sonra da Kahveci ile beraber Anavatan Partisi’ni kuran Cumhurbaşkanı Turgut Özal, ofisinde “şaibeli” bir kalp krizine kurban gitti.
1996’da Türk siyaset tarihinin seyrini değiştiren ve devlet ile yeraltı örgütleri arasındaki ilişkilerin tekrar sorgulanmasına yol açan Susurluk kazasında aracı kullanan emniyet mensubu Hüseyin Kocadağ, üzerinde “Mehmet Özbay” kimliği bulunan Abdullah Çatlı ve “Melahat Özbay” sahte kimlikli Gonca Us ölmüş, DYP Şanlıurfa Milletvekili Sedat Bucak yaralı kurtulmuştu. Ne ilginçtir ki bu kaza da (!) puslu bir akşamda yaşanmıştı.
2007 yılında bulutların inişi zorlaştırdığı meteorolojik şartları aşamayıp (!) Isparta’da düşen THY uçağında, başta Türkiye’ye lig atlatacak Toryum elementi üzerinde çalışan Profesör Engin Arık olmak üzere çok sayıda bilim insanımız hayatını kaybetti.
2009 yılında “Türk siyasetinin kara kutusu” olarak anılan ve memleketin geleceğinde büyük pay sahibi olacağı umuduyla desteklenen BBP
Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu’nun bindiği helikopter, ne tesadüftür ki yine sisli bir havada Kahramanmaraş’ta düşmüş ve Yazıcıoğlu ile beraber 6 kişi hayatını kaybetmişti. Kazanın sebebi öğrenilemezken, olayın ardından yaşanan tuhaflıklar da açıklığa kavuşturulamamıştı.
“Acaba bunları kim yaptı?” diye uzun uzun düşünmeye gerek var mı bilmiyorum ama emin olduğum bir şey var: Sisli havayı kurtlardan daha çok “çakallar” seviyor…
Zap’tiye
10’dan geriye de sayıyor mu acaba?

Gaf kürsüsü
Tansu Sarı kardeşimden Türk Dili adına harika bir tespit: “Ne kimsenin konuşmaya, ne de lütfedip ismini söylemeye niyeti yok sanırım” (Ben Leman dizisinde Burçin Terzioğlu’nun garip cümlesi) “Ne, ne” tarzında olumsuz anlam taşıyan bir cümle kurulduğu zaman yüklem olumlu olmalıdır. Yani cümle “Ne kimsenin konuşmaya, ne de lütfedip ismini söylemeye niyeti var sanırım” şeklinde kurulmalıdır.
Ne demiş?
A Haber sunucusu Merve Özkan, canlı yayında yorumcu Faruk Erdem’e sordu: “Ben de arkadaşlarla altın gününe girdim. Acaba altını bugünden toplu halde mi almalıyım?” Erdem: “Evet, toplu al ve bekle.”

