YÜKSEL AYTUĞ / Havai fişek nihayet yasaklandı

İstanbul Valiliği orman yangınlarına önlem olarak kentte havai fişek türü patlayıcı maddelerin satışını ve kullanımını yasakladı.
Olumlu ama geç kalınmış bir karar. Zira bu köşede havai fişek, maytap, çatapat, kız kaçıran vs. gibi eğlencelik (!) ürünlerin yasaklanması için 2014 yılından itibaren kampanya başlatmış, konuyla ilgili tam 20 yazı kaleme almıştım. İşte onlardan birkaçı:
“Görüntü ve çevre kirliliği yaratan, sporcu ve doğa düşmanı, terör azdırıcısı havai fişekler, maytaplar, torpiller ve meşalelerin satışı ne zaman yasaklanacak? Dünyamız terör yüzünden zaten yeterince patlamalı, çatlamalı, yanar dönerli değil mi? Milleti daha fazla korkudan zıplatmaya, baruta, ateşe, dumana boğmaya ne gerek var? Eğer böyle olacaksa, eğlenceniz de batsın, kutlamanız da…” (05.07.2020)
“Zekeriyaköy cumartesi akşamı büyük tehlike atlattı. Ormanlık alanda başlayan yangın kısa sürede söndürüldü. Yangına, ateşlenen havai fişeklerin önce çalıları, sonra da ağaçları tutuşturması sebep oldu. Havai fişek ilkelliği acilen yasaklanmalı, üretimi sona erdirilmeli. Havaya savrulan milyonlarca liradan tasarruf edileceği gibi böylelikle doğal hayat da korunacaktır. (Aynı gece İstanbul Maltepe‘de çocukların attığı torpil de bir çalılığı tutuşturdu, iki otomobil yandı.)
İkinci iddia ise daha vahim: Görgü tanıklarının ifadesine göre bir otomobilin içinden yeşil alanlara kasten havai fişek ve aydınlatma fişeği atılmış. Belli ki sansasyonel terör eylemlerinin önüne geçilmesi için özellikle kent ormanlarında denetim ve devriyelerin arttırılması gerekiyor.” (26.09.2023)
Bu işin suyu çıktı
İnanın ahlak bekçiliğine filan soyunmuyorum. Zaten ne haddime? Benim derdim, çocuklar. Çünkü onlara pop müzik üzerinden çok sinsi bir oyun oynanıyor. Birileri, çocukların üzerinde oynadığı toprağı alttan oyuyor. Gün gelip de gerçekleşecek toprak kaymasıyla molozun altında kalsınlar, bir daha soluk alamasınlar diye. Bu alçakça operasyonun adı: Ahlak erozyonu…
Bu konuda yıllardır bu köşeden kıyı feneri gibi çakıp duruyorum. Görebilenler rotasını değiştirip yoluna devam ediyor. Göremeyen ya da önemsemeyenler ise kayalıklarda parçalanıyor.
Her şeye artık alışmış olan bana bile “Yuh” dedirten olay ise geçen hafta yaşandı. Hande Yener üzerinde İngilizce “Whore” (Fahişe) yazan büstiyerle sahne aldı. Daha ne diyeyim?
Sanırsınız dünyanın sadece seksten ibaret olduğunu genç beyinlere enjekte etmek için jartiyerin üzerine el basarak topluca yemin etmişler…
Vah ki ne vah!..
Mourinho ve Ali Koç ikilisinin bu Fenerbahçe’sinden bir şey olmayacağını iki sezondur yazıp duruyorum. Ne yazık ki yazdıklarım her hafta sahada doğrulanıyor. Göztepe’den sonra Benfica maçı da sessiz, sedasız, daha da vahimi “ruhsuz” şekilde noktalandı.
Yahu bir takımın tek bir ölü top organizasyonu olmaz mı? Ne frikik, ne korner, ne de taç atışlarında çalışılmış, prova edilmiş bir senaryo var.
Szymanski altı pasa kesiyor, top En Nesyri’nin kafasına isabet ederse ne âlâ…
Gördüğüm tek duran top organizasyonu 90’larda terk edilmiş, “tren” oyunu. Futbolcular tren vagonu gibi birbiri ardına dizilip atıştan hemen önce ön ve arka direklere koşuyor. Geriye de Galatasaray taraftarını keyiflendiren alaycı caps’lere ilham olacak yukarıdaki görüntü kalıyor.
Bu arada “duran top” dedim de aklıma geldi. Bu Duran kardeşimiz ne zaman hareketlenecek?
Gaf’let kürsüsü
Mazgala su kaçmasını önlemek nasıl bir zekanın ürünüdür?
Zap’tiye
Pamuk Prenses ve 7 Cüceler… (Bazıları “Biz niye orada yokuz?” diye çemkirirler şimdi.)
Ne demiş?
Orta Doğu ülkelerinden konser teklifi alan Teoman’ın cevabı: “Ben pazar günleri çalışmıyorum.”