YÜKSEL AYTUĞ / Depremin geldiğini nasıl anlarız?

Jeoloji profesörü sevgili hocamız Ahmet Ercan‘ın verdiği hayati tüyoları dikkate almakta fayda var: Deprem olacağı yıl ağaçların göğüsleri ve dalları kızarır.
Çok fazla çiçek açar, bol meyve verir.
Yıldızlar daha yakınmış gibi görünür çünkü iyon yoğunluğu artar.
Canlılar beyincik kısımlarıyla depremden önce çıkan küçük titreşimler ve elektromanyetik dalgaları duyarlar. Baş küçüldükçe depreme olan duyarlılıkları da artar. Dişilerin beyincikleri erkeklere göre daha büyük olduğu için, insanda da böyledir, depremi daha iyi hissederler.
İnsanda eklemlerde, diz ve dirseklerde ağrılar olur; göz ağırlaşır, göze bastırma hissi uyanır, şakaklar migren gibi ağrır. Kadınlarda göğüs, kalça, baldırlarda hassasiyet oluşur, gebelerde çocuk tekmelemeye başlar, insan, kedi ve köpeklerde erken doğum görülür.
Depremden yarım saat önce Dokunma Bana Çiçeği kapanır.
Kavak ağaçlarının yaprakları yarım saat önceden sanki rüzgar esiyormuş gibi kıpraşmaya başlar.
Tüm doğa uyarır, haykırır. Depremden 1 saat önce tavuklar çığrışır, kuşlar deprem bölgesinden kaçar.
Kümes hayvanlarında sanki tilki, çakal, gelincik girmiş gibi çığrışma başlar, kümesten kaçmak isterler.
Kuşlar öbekler halinde bağrışarak deprem olacak bölgeden uzaklaşır.
Köpeklerde uluma başlar, “Tehlike geliyor, birlikte olalım” çağrısıdır bu.
Kediler ev dışına saklanır, yavrularını taşır. Güvenli bir yere kaçışır.
Kırlangıçlar yönsüz şekilde yuvalarından çıkar ve kaçışır. Leylekler “Lakalak” diye bağrışarak tüm canlıları yaklaşan felakete karşı uyarmaya çalışırlar.
Yılanlar depremden 2-3 gün önceden ortaya çıkar, yengeçler karaya yürür. Köstebek, kirpi, fare gibi yeraltı hayvanları yer yüzüne çıkar. Akrepler ortalığa dolar. Fareler, sincaplar elektrik direklerine çıkmak ister.
Deprem olacağı hafta, denizlerin derinliklerinde yaşayan kırmızı balıklar yüzeye yaklaşırlar, bu nedenle de çok sayıda yakalanırlar.
En çok hissedenler balıklar, özellikle de yılan balıklarıdır. Denizde ortadan kaybolurlar ve saklanırlar.
Suların kimyası değişir.
Canlılarda deprem öncesi çiftleşme duyguları artar.
Güngören nasıl gün görecek?
İstanbul‘un nüfusu en yoğun ilçelerinden Güngören tam bir “beton çölüne” dönüştü.
Kentte 2 yıl süren araştırma sonrasında “İstanbul Yeşil Kent İndeksi” verileri açıklandı. Buna göre mega kentin 39 ilçesinden yeşil alanı en az olan ve ekolojik durumu en kötü ilçesinin Güngören olduğu ortaya çıktı. İlçenin havadan çekilen görüntüsü ise verilerin doğruluğunu gözler önüne serdi.
Aynı zamanda ilçe 500 metre içinde acil toplanma alanlarına erişim oranı en düşük ilçe oldu. Ortalama trafik hızı düşüklüğü ve geçirimsiz yüzey oranı ile birinci sırada yer alan Güngören’in hava kalitesi indeksi ise 39 ilçe arasında 26’ncı sırada yer alıyor.
Nasıl? Dehşet verici değil mi? Allah korusun, bir deprem anında burada oturanların halini düşünebiliyor musunuz?
Bence Güngören bu haliyle tam bir “çarpık kentleşme laboratuvarı.” İnceleme yapmak ve ibret almak isteyen dünyanın tüm çevre bilimcilerini, mimarlarını, şehir planlamacılarını bu ilçeye davet ediyorum.
Zap’tiye
Öncesi ve sonrası… Ben “Hadise” diye buna derim!
Şeref kürsüsü
“Kapısına mama ve su koymayan işletmelerden alışveriş yapmayacağım. Kişisel boykotumu başlatıyorum. Vicdan yoksa müşteri de yok.” (Demet Evgar)
Ne demiş?
Sevgili dostum Muharrem Akduman, köşemizin isabet oranını zarif bir iltifatla dile getirmiş: “Yüksel’ciğim, tüm dediklerin bir bir çıkıyor. Benim öleceğim tarihi bile bilirsin belki ama sormam, neme lazım? Tedirgin olur, gün saymaya başlarım sonra…” 🙂