YÜKSEL AYTUĞ / Bu oyunculuk resitalini kaçırmayın

Cem Karaca‘nın hayatını anlatan Cem Karaca’nın Gözyaşları filmi bu akşam televizyonda ilk kez Atv ekranlarında saat 20.00’de yayınlanacak.
Özellikle efsane sanatçıyı canlandıran İsmail Hacıoğlu‘nun muhteşem oyunculuk performansı ve şarkıları kendi sesiyle söylerken ortaya koyduğu muazzam yeteneği kaçırılacak gibi değil.
Öyleyse, filmin özel gösteriminden sonra bu köşede yaptığım kritiği hatırlamakta fayda var. Şöyle yazmışım filmin ardından:
“Cem Karaca’nın seveni de vardır, nefret edeni de… Ona ‘ezilen halkın sesi’ diyen de oldu, ‘vatan haini’ diye suçlayan da… Siyasetten ayrı olarak düşününce, onun bir ‘müzik devrimcisi’ olduğu tartışılmaz. Türküyü ve folklorik ezgileri, ozanların felsefesiyle mayalayıp, modern enstrümanlarla harmanlayarak, gençleri Türk’ün öz kültürüyle barıştırmıştı…
Film, doğal olarak Cem Karaca’ya subjektif yaklaşmış. Çoğu sahnede onu gerçekliğinden uzaklaştırıp, haddinden fazla, hatta maksadını aşar biçimde ilahlaştırmış. Öyle ki, Cem Karaca’nın hayatının son yıllarına damga vuran sufîliğini görmezden gelecek kadar… Film bu haliyle bana ‘yarım’ geldi.
Oyunculuklara gelince: İsmail Hacıoğlu her yönetmenin düşlerini süsleyen boş bir tuval gibi. ‘Bu filmde balina Moby Dick’i oynayacaksın’ de, vallahi kusursuz oynar. Özellikle Cem Karaca şarkılarını seslendirmedeki beklenmedik başarısı çok konuşulacak. Filmin en dezavantajlı oyuncusu ise Toto Karaca‘yı oynayan Yasemin Yalçın‘dı. En dramatik sahnesinde bile kafamdaki Sürahi Nine‘yi hep kovalamak zorunda kaldım. Uzun süre canlandırılan baskın karakterlerin oyuncular üzerinde işte böyle olumsuz etkileri oluyor.
Ve Fikret Kuşkan… Cem Karaca’nın babası Mehmet İbrahim Karaca rolünde öyle bir döktürmüş ki, neredeyse İsmail Hacıoğlu’nun ışığını bile kesmiş…
Bu, başrolü başka oyuncu tarafından canlandırılan son biyografi filmi olabilir. Zira yapay zeka ufaktan sinema sanatına da hükmetmeye başladı. Baksanıza, Zeki Müren‘e Parla marşını bile söylettiler. Bundan sonra her ünlü, öldükten sonra beyazperdede kendini ‘canlandırabilecek’ gibi görünüyor.”
Ağda yaptıran kazanır
Görüşümü bu köşede sonuna kadar savunacağım: Ofsayt kuralı değişsin. Bir pozisyonun ofsayt olabilmesi için kesitten bakıldığında rakip oyuncuların vücutlarının birbirinden tamamen ayrılmış olması kuralı getirilsin.
Gaziantep FK – Fenerbahçe maçında En-Nesyri’nin attığı gol, pası veren Dzeko’nun ofsaytta olduğu gerekçesiyle sayılmadı.
Yarı otomatik ofsayt sisteminin kesitten belirlediği pozisyona bakar mısınız? Dzeko adeta “kıl farkıyla” ofsayta düşmüş. Eminim ki, bu sakil kural devam ettikçe futbolda seyir zevki diye bir şey kalmayacak.
Bu arada futbolculara naçizane tavsiyem, ofsayta düşmemek için ağda yaptırıp, kafalarını sıfıra vurdurmaları…
Dilek tutmadan önce
Öğrenmenin sonu yok. Ne zaman ilginç bir belgesel izlesem, sondaki jenerik yazıları akarken aklımdan hep bu cümle geçiyor. 10 astronot adayı arasındaki seçme sürecini anlatan BBC Earth kanalındaki Astronotlar belgeseli sayesinde bir kez daha bilgi dağarcığıma yenilerini ekledim.
Örneğin; astronotların içme suyunun önemli bölümü, idrarlarının dönüştürülmesiyle elde ediliyormuş. Üç kişilik bir uzay ekibinin araçtaki katı atık tankını doldurması ise 10 gün sürüyormuş. Tank dolunca araçtan atılıyor ve dünya atmosferine girerken yanıyormuş.
Romantizminizi bozmak istemem ama bundan sonra bir yıldız kaydığında dilek tutarken umudunuzu bağladığınız şeyin astronot dışkısı olma ihtimalini de göz önünde bulundurun isterim…
Gaf kürsüsü
Evinde 103 parça tarihi eser bulunan kadının ifadesi: “Bunlar bana düğünümde takıldı.”
Zap’tiye
Kameralardaki bantları sökmek kolay iş. Mesele, CHP seçmeninin gözündeki bantları çıkarmak…
Ne demiş?
Deprem sırasında kendini dışarıya elinde çaydanlıkla atan otomobil tamircisi konuştu: “Çay bizim kırmızı çizgimiz. Deprem olur ama çaysız olmaz.”