YAZARLAR

YÜKSEL AYTUĞ / Bize ne sıktılar?

Daha Narin’in, Sıla bebeğin, Ahmet Minguzzi‘nin acısını unutmamışken bu hafta da listeye yeni vahşetler eklendi.
Henüz iki yaşındaki bebek, annesinin sevgilisi tarafından öldüresiye dövüldü. Gözü çıkacak hale geldi, kolu kırıldı, kafatası çatladı.
Çam Sakura Hastanesi‘nde yoğun bakımda bulunan 9 yaşındaki felçli kıza tecavüz edildi.
Tekirdağ‘da 14 yaşındaki çocuk “Çamaşır makinesi çalışmıyor” bahanesiyle eve çağırdığı komşu kadını boğazından bıçaklayarak altınlarını çaldı.

Bir doktor, sahiplendiği 26 köpeği evinde parçaladığı iddiasıyla gözaltına alındı…
Yok, yok, bunlar artık cinnetle filan açıklanacak şeyler değil. Aklıma türlü komplo teorisi geliyor. Uçaklardan üzerimize delilik gazı mı püskürtüyorlar? İçtiğimiz suların içine bir şeyler mi karıştırıyorlar? Aşıların içinde şeytani ilaçlar mı var?
Sebebi her neyse bir an önce bulunmalı. Zira koca ülke tek kelime ile “tımarhaneye” döndü.
Merak ettiğim şu: Benim gibi zorunlu olmadıkça sokağa çıkmayan kaç kişi var?

“Anda kalmak” modası
Bu aralar kendini entelektüel göstermek isteyen herkesin dilinde bu yeni kavram var: “Anda kalmak…” Aslında kavram yeni değil, sadece ifade biçimi farklı. Carpe Diem olarak bilinen “anı yaşamak” ya da “günü yakalamak” milattan önce 23 yılında Romalı şair Horatius’un dizelerinde geçtikten sonra felsefi bir anlam kazandı. Sonradan “Hayat bir gündür, o da bugündür” şeklinde kamyon arkası yazılarına taşınmaktan kurtulamadı.
“Anda kalmak” dünü maziye gömüp, gelecek kaygısı taşımadan gününü gün etmeye deniliyor aslında.
Gelin görün ki bu felsefe bana insani sorumluluklardan kaçmanın en kestirme yolu gibi geliyor. Bu yönüyle de teknenizi bilerek “sığlıklara” sürmeye benziyor.
İlk başta “özgürlük” gibi görünse de; çocuğu için kaygı duymadan, geçmişinden ders almadan, öbür dünyayı aklına getirmeden vur patlasın çal oynasın yaşamak, aslında insanı gerçek hayattan kopartıp “anda” hapsediyor.
Ve son söz: Evet, dünyaya bir defa geliyoruz. Ama ahirete de iki defa gitmiyoruz!..

Derin’ce biliyor musunuz?
“Hı guys, annam bana bugün banana bread yapcak…” Böyle diyordu Derin Talu kızımız bir sosyal medya paylaşımında. Muhtemelen “Merhaba çocuklar, annem bana bugün muzlu ekmek yapacak” demek istiyordu.
E’ler açılıp A olmuş. “Gidiyorum”lar genç ağızlarda “Gidyoum” haline bürünmüş. Hele fenomen olan genç bir hanımın “Ben kutlamıyoğğm” demesi vardı ki, kulak kanamam hâlâ durmadı.
Oysa Derin’in annesi Defne Samyeli örnek dil bilgisi, diksiyonu, artikülasyonu ve mükemmel fonetiği ile yıllarca haber sunarken herkese konuşma dersi vermişti.
Demek ki her zaman armut dibine düşmüyor, mum da kendi dibine ışık vermiyormuş.

Şeref kürsüsü
Kreşte altını ıslatan kızını rahatlatmak için onu almaya giderken üstünü suyla ıslatıp “Böyle kazalar hepimizin başına gelir” diyen baba herkesin gönlünü çeldi.

Zap’tiye
Halkın adamıysan ve lokman helâl ise çorba içerken kamera bantlaman gerekmez.

Ne demiş?
“Yer üstündeki pay hattı kırılmadıkça yer altındaki fay hattı can almaya devam eder.” (Sosyal medyadan)

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu