DÜNYA

‘Yanlış hayat doğru yaşanmaz’

ABD’nin Ankara elçisi ve Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack’ın izlediği strateji geleneksel Amerikan dış politikasının ve özellikle CIA’nın II. Dünya Savaşı sonrası devreye soktuğu darbe ve suikastlara dayalı bölge vizyonuyla büyük oranda örtüşüyor.
ABD’nin emperyal anlayışı ile Avrupa’nınki arasındaki en büyük fark, ilkinin bütünlüğe diğerinin ise parçalanmaya dayanmasıdır. ABD’nin zaten ‘birleşik’ devletlerden oluşması onun en ayırıcı vasfı. Oysa Avrupa sömürgeciliği parçalamaya, bölmeye ve yeniden ta(h)rife yaslanır.
ABD ise federalizm temelinde de olsa siyasi veya kültürel çoğulculuğa vurgu yaparak birliği savunur. Bunun en somut göstergesi Suriye’dir. Fransızların işgali altındaki Suriye 1922’de Dağlık Dürzi Devleti, Alevi Devleti, Şam Devleti ve Halep Devleti adı altında dört parçaya bölündü. Hatta Lübnan’ı da sayarsak Suriye beş devlete bölünmüştü.

***

Ancak II. Dünya Savaşı’ndan zaferle çıkan ABD, Ortadoğu‘yu Avrupa’nın elinden alarak kendi kolonyalist anlayışına göre yeniden dizayn etti. Yeni faaliyete geçen CIA’nın kurucu babalarından Miles Axe Copeland Jr. (1916–1991) liderliğindeki kadrolar Ortadoğu’daki iktidarları ve haritaları darbe ve suikastlarla değiştirdi. Suriye 1949, İran 1953, Irak 1963, Mısır 1952 ve Türkiye 1960 darbeleri bu yeni hegemonyanın belli başlı hamleleriydi.
Copeland, 1969’da çıkan “The Game of Nations: The Amorality of Power Politics / Devletler Oyunu: Güç Politikasının Ahlaksızlığı” (1969) adlı kitabında bu darbe ve suikastları hararetle savunur. Hatta 1986’da Rolling Stone‘a verdiği röportajda ABD’nin daha fazla suikast ve darbe yapamadığından hayli yakınıyor.
Bu bağlamda CIA’nın kurulduktan sonraki ilk darbesi 1949’da Suriye’de oldu. ABD ilk iş olarak parçalanmış Suriye’yi birleştirdi. Darbeci Hüsnü Zaim liderliğindeki kadrolardan ABD’nin ilk isteği 1948’de kurulan ve ardından Suriye’nin de aralarında olduğu Arap ülkeleriyle savaşan İsrail ile önce ateşkes ardından diplomatik ilişki kurulmasıydı. Bunlar yapıldı. Ardından ABD ile petrol anlaşması da imzalandı. Ancak halk bu kararlara sert tepki gösterdi ve birkaç ay sonra devrilen Zaim idam edildi.
Deyim yerindeyse ABD’nin bugünkü Suriye stratejisi CIA’nın 1949 yılında devreye soktuğu senaryonun aynısı. Şimdiki Amerika da parçalanmış Suriye yerine birleşik bir Suriye istiyor. Ayrıca Şam’a 1949’daki gibi İsrail’i tanımayı ve diplomatik ilişki kurmayı şart koşuyor.

***

Sayın Barrack’ın geçenlerde “Bütün yollar Şam’a çıkar” demesi ve son olarak Dürzi provokasyonunda ‘Birleşik Suriye’ye vurgu yapması dikkat çekiciydi. Ancak asıl sorun ABD’nin İsrail saplantısının hâlâ sürmesi. Çünkü Suriye’ye 76 yıl önce dayatılan “İsrail’e boyun eğ” zorbalığı ters tepti. Şimdi aynı taktik Ahmed Eş-Şara yönetimine ve bölge ülkelerine dayatılıyor. Suriye’nin ve diğer ülkelerin ‘birlik ve bütünlüğü’ karşılığında İsrail’e tam teslimiyet isteniyor.
Sayın Barrack bilmeli ki Copeland’in darbe ve suikastlarla bölgeyi İsrail’e boyun eğmeye zorlaması birçok savaşa yol açtı. Ancak sonuç değişmedi. Elçiye zeval olmaz! Ama Sayın Barrack’a yine de naçizane bir tavsiyede bulunalım. Bölgeyi darbe, savaş ve suikastlarla değiştirmektense ABD’nin İsrail’i ve İsrail politikasını değiştirmesine çalışın…
Ancak bu konuda da kötümserim. Zira Dürzi krizinde herkese çıkışan Barrack asıl çıbanbaşı İsrail’i bırakın kınamayı ona en ufak bir eleştiri dahi yöneltmedi. Adorno’nun dediği gibi “Yanlış hayat doğru yaşanmaz…”
Hâsılı kelam, gidişat bize Amerikan yönetiminin tarihsel hatalarını tekrarlayacağını gösteriyor. Kendini ve İsrail’i değiştirmesi çok zor. Atalarımız boşuna “Can çıkmadan huy çıkmaz” dememişler.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Göz Atın
Kapalı
Başa dön tuşu