Veri egemenliği çağında stratejik hamle: Yerli Bulut

Türk Telekom ve TÜBİTAK BİLGEM kritik bir işbirliğine imza attı. İki kurum, açık kaynak kodlu, yerli ve milli bir bulut platformu geliştirerek Türkiye’nin verisinin ülke içinde kalmasını sağlarken maliyet avantajı da sunuyor
Küresel bulut bilişim pazarının 2025 yılı itibarıyla 600 milyar doları aşmasının beklendiği ve “veri egemenliği” kavramının ulusal güvenlik meselesi haline geldiği günümüzde, Türk Telekom ve TÜBİTAK BİLGEM kritik bir iş birliğine imza attı. İki kurum, açık kaynak kodlu, yerli ve milli bir bulut platformu geliştirerek Türkiye‘nin verisinin ülke sınırları içinde kalmasını sağlarken, kurumlara küresel standartlarda maliyet ve güvenlik avantajı sunmayı hedefliyor. Dijital dönüşümün hız kazandığı son yıllarda, kurumların teknoloji harcamalarındaki en büyük kalemi bulut bilişim hizmetleri oluşturuyor. Gartner ve IDC gibi küresel araştırma şirketlerinin verilerine göre, dünya genelinde kurumsal iş yüklerinin yüzde 50’den fazlasının 2025 sonuna kadar bulut platformlarına taşınması öngörülüyor. Ancak bu büyüme, beraberinde iki büyük sorunu getiriyor: Artan döviz bazlı lisans maliyetleri ve veri güvenliği endişeleri.
BAĞIMLILIĞA KARŞI AÇIK KAYNAK
Türkiye’nin dijital dönüşümüne liderlik eden Türk Telekom, bu küresel risklere karşı yerel bir kalkan oluşturmak adına TÜBİTAK BİLGEM ile güçlerini birleştirdi. Geliştirilen yeni yerli ve milli bulut çözümü, açık kaynak teknolojileri üzerine inşa edilerek lisans bağımlılığını azaltmayı ve kurumların dijital dönüşümünü daha esnek, güvenli ve uygun maliyetli hale getirmeyi amaçlıyor. Projenin en dikkat çeken yönü, tescilli (proprietary) yabancı yazılımlara olan bağımlılığı azaltan “açık kaynak” mimarisi oldu. Küresel pazarda hiper ölçekli (hyperscaler) veri sağlayıcılarının dominasyonu sürerken, Türk Telekom ve TÜBİTAK BİLGEM’in bu hamlesi, kamu ve özel sektörün verilerini yerel altyapıda, millileştirilmiş güvenlik protokolleri ile saklamasına olanak tanıyor.

TÜRK MÜHENDİSLERİ GELİŞTİRDİ
Türk Telekom BT Genel Müdür Yardımcısı Gökhan Evren, iş birliğinin stratejik önemine değinerek şunları kaydetti: “Dijital dönüşüm çağına öncü olma vizyonumuz doğrultusunda, global çözümlerin yanı sıra yerli çözümlerimizi de müşterilerimizle buluşturuyoruz. Teknolojide saygın kurumlarımızdan TÜBİTAK BİLGEM ile Türk Telekom’un Ar-Ge gücünü birleştirdiğimiz bu stratejik iş birliği sayesinde, Türk mühendisleri tarafından geliştirilen yerli ve güvenilir bulut hizmetini hayata geçirdik. Bu platform, Türk Telekom bünyesinde de kullanılarak rüştünü ispatladı.” Evren ayrıca, bu altyapının sadece bugünün ihtiyaçları için değil, 5G gibi geleceğin teknolojileri için de bir zemin oluşturduğunu vurgulayarak, Türkiye’nin dijital bağımsızlığına katkı sağlamaya devam edeceklerini belirtti.
TEKNOLOJİ BAĞIMSIZLIĞININ GÖSTERGESİ
TÜBİTAK BİLGEM Merkez Başkanı Doç. Dr. Ali Görçin, projenin teknik başarısının ötesinde ulusal bir vizyonu temsil ettiğini belirtti. Görçin, “Bu adım, yalnızca bulut altyapısında yabancı bağımlılığın azalmasına katkı sunmakla kalmayacak, aynı zamanda kamu ve özel sektörün ihtiyaç duyduğu güvenilir hizmetleri yerli imkânlarla karşılamayı sağlayacaktır. Bulutun Türk Telekom altyapısında devreye alınmasıyla ülkemizin dijital dönüşüm yolculuğuna önemli bir ivme kazandıracağız” ifadelerini kullandı.
***
TÜRKİYE’DE 100 MİLYON DOLARLIK BİYOBİLİME DEV YATIRIM HAMLESİ
Türkiye’nin biyoteknoloji ve yaşam bilimleri alanındaki potansiyelini küresel sermaye ile buluşturmayı hedefleyen yeni ve iddialı bir yatırım fonu hayata geçiriliyor. Bu stratejik ortaklık, Türkiye’de doğan, yurt dışında yaşayan Türkler tarafından geliştirilen veya Türkiye ile ilişkili olan yenilikçi teknolojilere odaklanarak, yerel içgörüyü uluslararası deneyimle harmanlamayı amaçlıyor. Fonun temel hedefi, sağlık hizmetlerini dönüştürecek bilim ve teknolojileri finanse etmek ve bu girişimlerin küresel pazarlarda rekabet edebilmesini sağlamak olarak belirlendi. 2026 yılının ilk çeyreğinde kapanışının yapılması planlanan fonun hedef büyüklüğü 100 milyon dolar olarak açıklandı. İlk kapanış alt limitinin 50 milyon dolar olarak belirlendiği fonda, yatırım yapılacak şirket başına 5 ila 10 milyon dolar arasında bir başlangıç sermayesi sağlanması öngörülüyor. 12 GİRİŞİME YATIRIM PLANI
Fon, toplamda 10 ila 12 girişime yatırım yapmayı ve şirket başına maksimum yüzde 20 hisse almayı planlıyor. Yatırım hedefinde ise geliştirme ve ticarileşme aşamasındaki girişimler ile kavram kanıtı (proof-of-concept) güçlü olan erken ve orta büyüme evresindeki şirketler yer alıyor. Fonun süresi, iki adet birer yıllık uzatma opsiyonuyla birlikte toplam 10 yıl olarak kurgulandı. Türkiye’nin düşük geliştirme maliyetleri, stratejik konumu, güçlü devlet teşvikleri ve henüz keşfedilmemiş yenilikçi potansiyeli, bu fonun Türkiye’yi cazip bir yatırım merkezi olarak görmesindeki en büyük etkenler olarak sıralanıyor. “Teknoloji Tüketen Değil, Üreten Türkiye” vizyonu lansmanda konuşan İş Bankası Genel Müdür Yardımcısı Sezgin Lüle, fonun Türkiye’nin inovasyon yetkinliğine duyulan küresel güvenin bir göstergesi olduğunu söyledi. Lüle, “Geleceğe yapılan bir yatırım olarak gördüğümüz bu fon ile ülkemizin teknolojide tüketici bir konumdan küresel alanda teknoloji üreten bir konuma ulaşması yolculuğuna katkıda bulunmayı hedefliyoruz. Bu fon, bilimsel mükemmellik için yeni bir çekim merkezi” ifadelerini kullandı.

YÜKSEK TEKNOLOJİ ODAKLI SAĞLIK
BSM Türkiye Yönetici Ortağı Dr. Işıl Güney, hedeflerini “İnovasyon odaklı şirketleri ticari olarak sürdürülebilir küresel işletmelere dönüştürme vizyonuyla hareket ederek sağlık teknolojilerinin geleceğine yön vermek” olarak özetledi. Fonun uluslararası ortağı BioScience Managers (BSM), son 20 yılda yüzde 20’yi aşan İç Verim Oranı (IRR) ile sağlık yatırımları alanında kendini kanıtlamış. BSM’nin küresel ölçekte yönettiği benzer yatırımlar ve başarı hikâyeleri, Türkiye’deki bu yeni fonun potansiyeline de ışık tutuyor. Şirketin “Başarılı Geçmiş Kaydı” başlığı altında referans gösterdiği yatırımlar arasında rejeneratif tıp alanında Avita Medical, kök hücre teknolojileri üzerine çalışan Cynata Therapeutics, dijital sağlık çözümü sunan Adherium ile Canary ve nöromodülasyon teknolojileri geliştiren Saluda Medical bulunuyor. Bu örnekler, Türkiye BiyoBilim Yatırım Fonu’nun da yüksek teknoloji içeren ve küresel etki yaratabilecek şirketleri hedefleyeceğini gösteriyor. Fonun yönetimi, finans ve bilim dünyasının deneyimli isimlerine emanet edildi. Yatırım ortakları arasında moleküler biyoloji ve fon yönetimi geçmişine sahip Işıl Güney (PhD), deneyimli iş lideri Jeremy Curnock Cook, Amanda Gillon (PhD) ve 30 yılı aşkın deneyime sahip Dr. Geoff Brooke gibi isimler yer alıyor. Ayrıca fon, yatırım kararlarında bilimsel derinliği sağlamak adına alanında öncü akademisyenlerden danışmanlık alıyor.
YAPAY ZEKA AJANLARI EKRANLARDAN FABRİKA SAHASINDA ÜRETİME İNİYOR
Üretim süreçlerine yapay zeka ajanlarının katılımını sağlayan yazılım platformu Aibuild’e Türkiye’nin ilk dikey odaklı fonu 212 NexT ve mobilite odaklı fon Driventure yatırım yaptı
2011 yılından bu yana Türkiye’nin girişimcilik ekosistemine liderlik eden 212’nin ileri malzeme teknolojilerine yatırım yapmak üzere hayata geçirdiği 212 NexT ve Ford Otosan’ın kurumsal girişim sermayesi olan ve sürdürülebilirlik ve yeni nesil teknolojiler alanlarında fark yaratacak girişimleri destekleyen Driventure yeni yatırımlarını Londra merkezli Aibuild’e yaptı. Aibuild’in yatırım turuna, mevcut yatırımcılardan IQ Capital’ın liderliğinde 212 NexT ve diğer büyük yatırımcı olan Driventure stratejik ortaklar olarak katıldı. Turda ayrıca ACT Venture Partners, Force Over Mass Capital ve Atlas Ventures da yer aldı.

ENGELLER KALKIYOR
Aibuild Kurucu Ortağı ve CEO’su Dağhan Çam, “Bu yatırım, yapay zekâ ajanlarının ekrandan çıkıp fabrika sahasına indiği yeni bir döneme geçişimizi hızlandırıyor. Eklemeli üretim, uzun zamandır kişisel tecrübelere ve yazıya dökülmemiş mühendislik birikimine dayalı manuel süreçlerin sınırlarına takılıyordu. Biz bu engelleri ortadan kaldırıyoruz. Mühendislerin yapay zekâyı doğrudan iş akışlarına entegre etmelerini sağlayarak, büyük işletmelerin en karmaşık üretim zorluklarını çözmelerine, teslim sürelerini ciddi oranda düşürmelerine ve üretim kapasitelerini artırmalarına olanak tanıyoruz” dedi.
KALİTE GÜVENCESİ
10 yılı aşkın araştırmanın ürünü olan Aibuild, yazılım tabanlı yapısı sayesinde dijital tasarım ile fiziksel parçalar arasındaki boşluğu dolduruyor. Donanımdan bağımsız çalışan Aibuild, farklı 3D yazıcı modelleri, malzemeler ve üretim senaryolarıyla entegre çalışarak manuel ve hataya açık süreçleri, gerçek dünya üretim kısıtlamalarını anlayan yapay zekâ ile değiştiriyor. Platform, havacılık, uzay, otomotiv ve enerji gibi sektörlerdeki üreticilere otomasyon, kalite güvencesi ve operasyonel verimlilik sağlıyor.
DERİN TEKNOLOJİ YATIRIMI
212 NexT Yönetici Ortağı Çağlar Urcan, şu değerlendirmede bulundu: “212 NexT olarak odağımız, endüstrilerin geleceğini şekillendirecek derin teknoloji çözümlerinin küresel ölçekte büyüme yolculuklarına, endüstriyel yatırımcı ağımızla katma değer sağlamak. Eklemeli üretimin gerçek potansiyeline ulaşabilmesi için kritik eşik, üretim süreçlerinin otomasyon ve güvenilirlik düzeyinin radikal biçimde yükselmesi.”
TÜRKİYE’DE FABRİKAYA GİRDİ
Driventure Genel Müdürü İlknur İlkyaz Gül, yatırımla ilgili şu bilgileri verdi: “Yeni nesil üretimin potansiyelini tam anlamıyla ortaya çıkarmak için, büyük sanayi işletmeleri ile dijital inovasyon arasında köprü kurmak her zamankinden daha önemli. Driventure olarak yeni nesil teknolojileri desteklemek bizim için önemli bir öncelik. Aibuild’in platformu, eklemeli üretimin karmaşık iş akışlarını sadeleştiren ve gerçek bir dijital dönüşüm sağlayan fiziksel yapay zekâ altyapısını sunuyor. Halihazırda, Aibuild Ford Otosan Yeniköy Fabrikası’nda 3D parça üretimi için kullanılıyor ve yapılan yatırım bu iş birliğinin derinleşmesi yönünde atılan bir adım. Driventure olarak, eklemeli üretim süreçlerine ve büyük ölçekte de sanayiye verimli ve sürdürülebilir bir çözüm sunan bu girişime yatırım yapmaktan gurur duyuyoruz.”
***
KAMYOON İLE LOJİSTİK SEKTÖRÜNE TEK VERİ HATTI DESTEĞİ GELİYOR
Türkiye lojistik sektörü büyürken, operasyonların yönetimi de giderek daha karmaşık hale geliyor. Siparişten teslimata, navlun hesaplamadan ödemeye uzanan süreçlerde parçalı yazılımlar, manuel işlemler ve kopuk veri akışları; hem maliyetleri artırıyor hem de karar alma hızını düşürüyor. Kamyoon, sahadan doğan bu yapısal soruna yanıt olarak geliştirdiği uçtan uca lojistik teknolojileriyle sektörde “tek veri hattı” yaklaşımını hayata geçiriyor.

DİJİTAL İZLENİYOR
Türkiye’de lojistik sektörü, artan maliyetler, nitelikli araç bulma zorluğu, veri akışındaki kopukluklar ve operasyonel karmaşa nedeniyle dönüşüm baskısının en yoğun hissedildiği alanlardan biri haline geldi. Bu dönüşüm ihtiyacına sahadan doğan bir yanıt veren Kamyoon, kamyon tedarikinden kamyoncu esnafı hizmetlerine kadar uzanan kapsamlı dijital altyapısıyla lojistiğin “yeni işletim sistemi” olma yolunda hızla ilerliyor. Kamyoon Kurucusu Volkan Özdemir, lojistikte yaşanan temel sorunun araçtan çok veri yönetimi olduğuna dikkat çekerek, “Bugün lojistikte en büyük sorunlar parçalı yazılımlar, yoğun telefon ve e-posta trafiği, gecikmeli veri akışı ve kontrolsüz boş kilometreler. Kamyoon olarak sahadan ofise kadar tüm operasyonu tek bir veri hattı üzerinde birleştiriyoruz. Siparişten teslimata, faturalandırmadan ödemeye kadar tüm süreçler zaman damgalı, doğrulanabilir ve dijital olarak izlenebilir şekilde yönetiliyor” dedi.



