TUNÇ DEMİRTAŞ / Sudan’da Büyüyen Jeopolitik Tehdit


Uluslararası ticaret açısından Kızıldeniz bağlamında stratejik açıdan oldukça önemli bir konumda olan Sudan‘da krizin birçok boyutuyla devam ettiği görülüyor. Bu kapsamda Türkiye‘de ve uluslararası kamuoyunda yoğun bir farkındalık oluşmuş durumda. Son dönemde birçok farklı kurum ve kuruluşta düzenlenen paneller arasında en dikkat çekici olanı Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı tarafından düzenlenen “Sudan için Barış Arayışı” paneliydi.
Sudan’da Hızlı Destek Kuvvetleri’nin (HDK) Sudan’da insanlığa karşı işlediği suçlar her gün yeni belgelerle ortaya konuluyor. Ancak bununla birlikte HDK’den kurtarılan bölgelerde yapılan araştırmalara göre milyarlarca dolarlık ekonomik zarar şimdiden oluşmuş durumda. Özellikle Hartum’da hastaneler, sağlık merkezleri, üniversiteler dahil olmak üzere eğitim alanlarının ve evlerin yüzde 70’i tamamen tahrip edilmiş durumda.
HDK’nin “Savaş Ekonomisi”
HDK’nin geçmişten günümüze dek ele geçirdiği birçok bina, bankalar, bankaların altın rezervleri ve hastanelerde çeşitli ilaçlar ve kimyasal ürünler yağmalandı. Sudanlı yetkililer tarafından mali değeri 100 milyar doları aşan kayıp olduğu söylenmekte. Bu süreçte yaşananların etkisinin Sudan’ın ötesinde tüm bölgeyi ve hatta ötesini ilgilendiren terör, uyuşturucu ve çeşitli kaçakçılık rotalarının da ortaya çıkması söz konusu oldu.
Sudan’ın birçok şehrinden ele geçirilen 4×4 araçların, silahların, mühimmatların ve kimyasal ürünlerin Darfur üzerinden Çad’a ve oradan Sahel coğrafyasına kaçırıldığı söyleniyor. Bu nedenle Sudan’da yaşananların siyasi, ideolojik ya da etnik mesele olmadığı açıkça görülüyor. Kısacası Sudan’daki savaş giderek daha fazla yağma üzerine kurulu ekonomik kazanç motivasyonuyla sürdürülen bir şiddet ağına dönüşmüş durumda.
Ayrıca 20’ye yakın farklı ülke vatandaşlığından binlerce paralı askerin HDK’nin saflarında yer aldığı Sudan krizinde HDK’nin savaşta bir davasının olmadığı anlaşılıyor. Zira bu durum, ekonomik motivasyonların ‘savunulabilir bir davanın’ çok daha önüne geçtiğini gösteriyor. Kaldı ki bağımsız ve egemen bir ülkede paralı asker olarak kullanılan unsurlar uluslararası hukuk açısından da ayrı bir suç olarak görülmektedir.
Diğer taraftan savaş sahasında HDK’nin son derece modern ağır silahları ve insansız hava araçlarını da kullanıldığı görülüyor. HDK’nin sahip olduğu silahların yoğun şekilde Sudan’da kurumsal yapının ortadan kaldırılmasına yönelik kullanımı bölgesel olarak jeopolitik risklerin 2026 yılında daha fazla artmasına neden olacaktır. Dolayısıyla sadece komşu ülkeler üzerinden HDK’ye ulaştırılan silahların değil aynı zamanda çevre ülkelerden HDK saflarına gönderilen paralı askerlerin ulaştığı koridorların da kapatılması elzem. Bugün Sudan’ın istikrarı için atılması gereken adım çok nettir: HDK’nin silah, mühimmat ve paralı asker damarlarının kesilmesi.
Uluslararası toplum tüm bunlar olurken neden sessiz?
Sudan’ı istikrarsızlaştıran bu konulara dair bir çözüm üretilememesi bir noktada küresel sistemin işleyişindeki sorunlar ile de bağlantılı. Uzun zamandır Türkiye’nin Birleşmiş Milletler nezdinde gerçekleştirilen toplantılarda küresel sistemin bir reforma ihtiyaç duyduğuna dair söylemlerinin gereklilikleri bugün Gazze’de ve Sudan’da çok açık şekilde görülüyor. Gazze’nin, Sudan’ın hatta diğer küresel krizler bağlamında “Dünya’nın 5’ten büyük olduğu” ifadesi daha fazla anlam kazanıyor. Zira bu krizin şu aşamada sadece Sudan’da değil Afrika’nın farklı ülkeleri ve dünyanın farklı coğrafyalarında yaşanma ihtimali olabileceğinden mevcut küresel yönetişim mekanizmalarının artık bölgesel istikrarsızlıkları öngörme, önleme ve yönetme kapasitesinin ciddi şekilde aşındığı anlaşılıyor.
Sudan’ı bölme senaryoları ihtimali bağlamında düşünüldüğünde, Sudan’ın bölünmesi ihtimali, Afrika’daki birçok ülke için yeni ve tehlikeli süreçlere kapı aralayabilir. Nitekim Sudan’da Darfur bölgesinde yaşayan kabilelerin komşu ülkelerde de yaşadığı bir gerçek. Sömürgecilik döneminde çizilen sınırlar günümüzde yaşanan bu tür sorunlara zaten zemin hazırlıyor. Öte yandan komşu ülkelerin ötesinde Kızıldeniz bağlamında Etiyopya, Eritre, Somali gibi ülkeler ile Sahel coğrafyasında da kaçınılmaz etkiler olma ihtimali bulunuyor.
Çıkış Yolları ve Adalet Arayışı
Sudan’ın sahip olduğu jeopolitik konum nedeniyle burada yaşananların tüm bölgeyi etkilemesi beklenmelidir. Ancak milyonlarca insanın etkilendiği ve mevcut haliyle devam etmesi durumunda küresel sistemin daha fazla etkilenme riskini taşıyan bu krizde yine de çıkış yolları bulunmaktadır. Bu kapsamda ilk adımın HDK’ya yönelik silah, mühimmat ve paralı asker desteklerinin durdurulması için destekleyen aktörlere baskının artırılması elzemdir. Zira devam etmesi durumunda el-Faşir, Bara ve diğer şehirlerde HDK’nin özellikle Masalit ve Zagavalara karşı gerçekleştirdiği soykırım ve etnik temizliğin devam etme riski söz konusudur.
Bu kapsamda ayrıca işlenen savaş suçları, soykırım ve insanlığa karşı suçlar nedeniyle hızlı şekilde uygun uluslararası adalet mekanizmalarının sürece dahil olmaları önemli bir ihtiyaçtır. Nitekim bu süreçte HDK’nin bizzat kendi yayınladığı görüntülerde savaş suçları işlediklerini kabul eder şekilde paylaşım yaptıkları görülüyor. Bu durum uluslararası hukuka, uluslararası düzene ve normlara adeta bir meydan okuma niteliğindedir. Bu kadar suçun işlenmesine uluslararası toplum tarafından ceza ve yaptırım uygulanmaması bir noktada HDK milislerini ayrıca cesaretlendirmektedir.
Sudan’da bugün yaşananlar ne “iki general arasında bir mücadele” ne de bir iç savaş değil. Sudan, uluslararası düzenin adaleti tesis etme kapasitesinin test edildiği bir eşikte yer alıyor. Eğer bu eşikte de uluslararası toplumun sessizliği hakim olursa, Sudan’da yaşanan felaketin yakın bölgeler başta olmak üzere başka coğrafyalarda tekrarlanması ne yazık ki yalnızca bir zaman meselesi olacaktır.



