YAZARLAR

TUNÇ DEMİRTAŞ / Jeopolitikten Jeo-Bağlantısallığa Afrika İle Lojistik Diplomasisi

Geçtiğimiz hafta Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı tarafından İstanbul’da düzenlenen Küresel Ulaştırma Koridorları Forumu, Türkiye’nin sadece bir geçiş ülkesi olmadığını, aynı zamanda küresel bağlantısallığın stratejik merkezlerinden biri haline geldiğini açık biçimde ortaya koydu. Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın açılışını yaptığı bu Forum, 80 ülkeden 38’i bakan düzeyinde olmak üzere binlerce katılımcıyı İstanbul’da buluşturdu ve Türkiye’nin stratejik vizyonunu ortaya koyan girişimlerden biri oldu.

Forum’da, Afrika ülkelerinden Cibuti, Somali, Moritanya, Liberya, Gine, Kongo Cumhuriyeti ve Gana gibi ülkelerin katılımlarıyla düzenlenen oturumlar, Afrika’nın kıta içi entegrasyonuna Türkiye’nin nasıl bir “bağlantısal destek aktörü” olarak katkı sunduğunu gösterdi. Türkiye’nin son yirmi yılda ulaştırma ve haberleşme alanında yaptığı yaklaşık 300 milyar dolarlık yatırım, sadece iç üretim ve istihdam kapasitesini arttırmış olup kara, hava ve deniz koridorlarının uzandığı tüm coğrafyalarda iş birliklerini mümkün kılan altyapı gücünü inşa etmiş durumda.

Afrika söz konusu olduğunda, Türkiye artık sadece yatırımcı ya da yardım sağlayan bir ülke olmanın yanı sıra Afrika’nın kendi içindeki bağlantısallığını da kolaylaştıran bir aktöre dönüşmüş durumda. Türkiye Yüzyılı’nın ortaya koymuş olduğu bu vizyon, Afrika’daki kalkınmayı desteklemek kadar, Türkiye’nin jeopolitik derinliğini Akdeniz, Kızıldeniz, Gine Körfezi ve Hint Okyanusu’na kadar genişletmesini de mümkün kılıyor.

Türkiye’nin Afrika’ya Çok Katmanlı Yaklaşımı

Türkiye’nin Afrika ile bağlantısallık stratejisi, özgün bir modele dayanmaktadır. Aslında Türkiye’nin bağlantısallık vizyonu Afrika’yı hem alt bölgelerin dinamiklerinin farkında olarak iş birliği yapmayı hem de Kıta genelinde bütüncül olarak küresel koridorlara entegre etmeyi önceleyen stratejik bir perspektifi ortaya koyuyor.

Forum kapsamında Moritanya, Somali, Kongo Cumhuriyeti, Cibuti, Liberya, Gine ve Gana ile imzalanan Ulaştırma Bağlantısallığı Mutabakat Zaptı (MoU), Kıta’nın farklı bölgeleriyle senkronize şekilde hareket edebilme kapasitesi ve kabiliyetini artıracağını gösteriyor. Bu MoU ile Türkiye, Afrika’nın farklı bölgelerinde denize kıyısı olan ülkelerin limanları ile kendi limanlarını lojistik ağlar üzerinden bağlamayı hedeflediğini gösteriyor.

Bunun ötesinde Afrika’yı Basra Körfezi üzerinden Kalkınma Yolu’na ve Türkiye üzerinden Orta Koridor’a entegre etmeyi de amaçlıyor görünümüne sahip. Burada Türkiye’nin Afrika politikasındaki kazan-kazan ilkesinin öne çıktığı görülüyor. Zira Türkiye, sadece Afrika’yı varılacak bir nokta haline getirmenin ötesinde küresel ticaretin merkez koridorların kesişim noktalarından biri haline getirmeyi amaçlıyor.

Öte yandan Afrika, her ne kadar bir bütün gibi anılıyor olsa da bağlantısallık kapsamında Türkiye modeli, Afrika’yı tek tipleştiren yüzeysel bir politika olmanın ötesindedir. Yani her bölgenin kendi özgün potansiyeline dayanan katmanlı bir iş birliği modeli ortaya koyuyor.

Bu bağlamda Doğu Afrika’da Somali, Cibuti ve Etiyopya ile geliştirilen lojistik ve güvenlik temelli iş birlikleri, Türkiye’nin Afrika Boynuzu’nda istikrara dayalı bir bağlantısallık kurma çabasını temsil ediyor. Özellikle Cibuti hem Babülmendeb’e hem Süveyş Kanalı’na giden yol üzerinde önemli bir noktada olması hem de Çin’in “Kuşak ve Yol Girişimi” (BRI) içindeki stratejik yeri nedeniyle, Türkiye için yalnızca bir ticaret noktası değil, bir jeopolitik eşik olarak da bulunuyor.

Kaldı ki Türkiye’nin Cibuti ile samimiyet ve güvene dayalı stratejik ve yakın ilişkileri bu ilişkinin gelecekte de uzun vadeli altyapı, savunma ve dijital iş birlikleriyle derinleşeceğine işaret ediyor. Bu yakınlık, Türkiye’nin hem Afrika Boynuzu’nda hem de Kızıldeniz havzasında da etkili ve kalıcı bir bağlantısallık aktörü olma vizyonunu güçlendirici etkiye sahip. Özellikle liman işletmeciliği, lojistik ve kalkınma gibi alanlarda Cibuti ile geliştirilebilecek çok katmanlı ortaklıklar, Türkiye’nin Afrika’daki çok taraflı iş birliği modelinin somut bir yansıması olma potansiyeline sahiptir.

Öte yandan Orta ve Batı Afrika’da Kongo Cumhuriyeti, Moritanya, Gine ve Liberya gibi ülkelerle iş birlikleri, Kıta içi ticaretin gelişimini doğrudan etkileyebilecek liman ve kara yolu projelerine zemin hazırlamaktadır. Türkiye’nin Orta ve Batı Afrika’da denizle bağlantılı ülkelerde sürdürdüğü bu hamle, aynı zamanda Atlantik üzerinden Latin Amerika ile potansiyel bağlantılara da kapı aralamaktadır. Ayrıca Sahel bölgesindeki gelişmelere karşı da potansiyel riskleri ön alıcı hamlelerle barış ve güvenliğe katkı sağlamaktadır. Nitekim Sahel’de son yıllarda yaşanan stratejik dönüşüm bağlamında denize çıkışı olmayan Nijer, Mali ve Burkina Faso’nun bağlantısallık üzerinden bölgesel sistemlere entegre edilmesi, Türkiye’nin Afrika’ya yönelik çok boyutlu diplomasi vizyonunun önemli bir parçası haline gelmiştir.

Güney Afrika perspektifinden bakıldığında, Türkiye’nin Baltık, Karadeniz ve Adriyatik’i kapsayan Üç Deniz Girişimi ve Kalkınma Yolu projeleriyle oluşturduğu alternatif ulaştırma hatları, Güney Afrika ülkelerinin de kuzeye entegrasyonunu kolaylaştıran potansiyeller taşıyor. Güney Afrika gibi kıyı erişimi yetersiz ülkelerle iş birliği, Türkiye’nin bağlantısallık vizyonunu Kıta’yı sarmalayacak şekilde genişletmektedir.

Kuzey Afrika ile ise zaten Türkiye ile var olan kültürel ve tarihsel bağların altyapı, ulaşım ve dijital entegrasyon projeleriyle derinleştirilmesi, Türkiye’nin Akdeniz’i sadece bir sınır hattı değil, iç bağlantı havzası olarak yeniden tanımladığını gösteriyor.

Küresel Dönüşümde Yeni Kesişim Noktası: Türkiye’nin Akıllı Koridor Vizyonu

Türkiye’nin bağlantısallık vizyonu, klasik ulaşım hatlarının ötesinde yer alıyor. Bu vizyon, dijital dönüşüm, yeşil enerji, sürdürülebilir altyapı ve jeopolitik risklere karşı esneklik gibi unsurlarla donatılmış bir “akıllı koridorlar ağı” inşasına dayanıyor. Bir ülkenin coğrafi konumu kadar, bu koridorlarda nasıl konumlandığı da önemli. Yani Türkiye sadece “bir yol” değil, yolun üzerinde değer üreten, ticareti kolaylaştıran ve iş birliklerini artıran ve yönlendiren bir merkez konumunda.

Orta Koridor üzerinde Türkiye’nin 2262 kilometrelik kara ve demiryolu hattı, Hazar geçişini mümkün kılan altyapısı ve İstanbul’un köprülerindeki demiryolu entegrasyon çalışmaları, Türkiye’yi Asya ile Avrupa arasında kesintisiz bir ticaret zincirinin ana halkası yapıyor. Bu koridorların sadece Türkiye için değil aynı zamanda ortak ülkelerle birlikte 114 milyar dolarlık bir ekonomik etki oluşturma potansiyeli projelerin önemini bir kez daha ortaya koyuyor.

Öte yandan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) de Akdeniz bağlantısallığında göz ardı edilmemesi gereken bir aktördür. Süveyş Kanalı üzerinden gelen ticaret yollarının Akdeniz’e açılan kapısı olan KKTC, Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki stratejik vizyonunun tamamlayıcı parçası olarak görülmelidir. Türkiye’nin bu bölgedeki varlığı ve bağlantı hatları, Afrika’yla deniz üzerinden daha etkili entegrasyonun önünü açmaktadır.

Sonuç olarak Türkiye, hem kıtaları hem de vizyonları da birbirine bağlayan bir merkez ülke konumundadır. Türkiye’nin bağlantısallık politikası, fiziki altyapı ile birlikte yeni bir diplomatik ve ekonomik mimari olarak bulunuyor. Afrika ile kurulan bu çok katmanlı, çok aktörlü ve çok yönlü bağlantı modeli, geleceğin küresel düzeninde Türkiye’yi merkezi bir oyuncu yapma potansiyeli taşımaktadır.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu