TUNÇ DEMİRTAŞ / Bosaso’dan Darfur’a: Lojistik Ağ mı, Müdahale Zinciri mi?


Küresel güç mücadelesi yalnızca başkentlerde değil, Hint Okyanusu ve Kızıldeniz hattında kritik liman kentlerinde de şekilleniyor. Somali‘nin Puntland bölgesinde yer alan Bosaso, bu bağlamda jeopolitik bir krizin merkezine dönüşmüş durumda. Son aylarda açık kaynak verileri, uydu görüntüleri ve uçuş kayıtları aracılığıyla belgelenen gelişmeler, sadece Somali’nin değil, tüm Kızıldeniz havzasının ve uluslararası ticaret yollarının güvenliği açısından kaygı verici bir tabloyu ortaya koyuyor.
Aynı dönemde Bosaso’dan kalkış yapan büyük kargo uçaklarının Sudan‘daki Hızlı Destek Kuvvetleri‘nin (HDK) paramiliter güçlerine silah ve mühimmat taşıdığına dair kayıtlar ortaya konuluyor. İddialara göre bu operasyonlar Somali Federal Hükümeti‘nin bilgisi dışında gizli anlaşmalarla yürütülmüş olup İsrail menşeili radar kurulumu ve diğer sevkiyatlar Puntland yönetimi tarafından, merkezi onay alınmadan düzenlenmiş. Bu gelişmeler, Somali’nin toprak bütünlüğü açısından önemli sorular ortaya çıkarıyor. Türkiye’nin arabuluculuğunda imzalanan Ankara Bildirisi de Somali’nin ulusal egemenliği, birliği ve toprak bütünlüğünün uluslararası hukuka uygun şekilde korunacağını teyit etmişti. Bosaso’daki radar yerleşimi, Somali Federal Hükümeti’nin bilgisi dışında yapıldıysa uluslararası hukuka aykırı bir fiil olarak yorumlanabilir.
Uydu Görüntüleri ve Radar Sistemi
Mart 2025 tarihli yüksek çözünürlüklü uydu görüntüleri, Bosaso Havalimanı çevresine konuşlandırılan İsrail menşeili ELM-2084 tipi radar sistemini açık şekilde ortaya koydu. Radar sisteminin yakın çekimli uydu görüntüsünde Bosaso Havaalanı’na bitişik bir platform görülebiliyor. Ancak resmi bir açıklama yapılmamakla birlikte, bu radarın BAE aracılığıyla İsrail’den temin edildiği ve Puntland yönetimiyle yapılan ikili bir mutabakat çerçevesinde kurulduğu da öne sürülen iddialar arasında yer alıyor. Oysa Somali Anayasası’na göre dış politika ve güvenlik meselelerinde yetki merkezi hükümete aittir. Radarın Mogadişu’nun bilgisi dışında yerleştirilmiş olması, doğrudan ülke egemenliğine aykırı bir eylem olarak değerlendirilmektedir.
Bu radar sisteminin kurulduğu dönemde, Bosaso’dan kalkan askeri kargo uçaklarının sayısında önemli bir artış gözlemleniyor. Uçuş takip verileri, son iki yıl içerisinde 48 BAE kaynaklı askeri uçuşun Bosaso’ya indiğini ve bunlardan 44’ünün Sudan ve Çad’a yöneldiğini ortaya koymakta. Bu uçuşların hedefinde, Sudan’daki iç savaşın en tartışmalı aktörü olan Hızlı Destek Kuvvetleri (HDK) vardı. Darfur‘da sivillere yönelik saldırılarla suçlanan HDK’nin, Bosaso’dan gönderilen silah, mühimmat ve hatta Kolombiyalı paralı askerlerle desteklendiği de birçok kaynak tarafından iddia edilmekte.
Bosaso’dan HDK’ye Silah Sevkiyatı
Uydu görüntülerindeki radar faaliyetiyle eş zamanlı olarak Bosaso Havalimanı’ndan sık sık büyük kargo uçaklarının kalktığı kayıtlara yansımış durumda. Bazı günlerde beş civarında ağır kargo uçağının Bosaso’dan Sudan’a silah ve mühimmat gönderdiği de kaynaklarda belirtilmektedir. Bölgesel kaynaklar ve havacılık verileri, BAE’nin bu uçuşları HDK’nin savaş çabalarına destek amacıyla düzenlediğini, buna finansal menfaatlerin ve Sudan’daki liman yatırımlarının yol açtığını öne sürüyor. Kısacası Bosaso, söz konusu iddialara göre BAE-İsrail eksenli bir lojistik merkezi haline gelmiş görünüyor.
Bu durum uluslararası hukuk açısından oldukça sorunlu. BM Şartı ve devletler hukuku ilkeleri, bir ülkenin topraklarında askeri veya stratejik faaliyet yapılmadan önce o ülkenin rızasının alınmasını öngörmektedir. Somali’de daha önce benzer biçimde, Federal Hükümet izni olmadan gerçekleştirilen anlaşmalar tepki toplamıştı. Dolayısıyla Bosaso’daki radar yerleşimi ve silah sevkiyatlarının Somali federal yönetimine haber verilmeden yapılmış olması, hukuki açıdan meşruiyeti tartışmalara yol açabilecek bir gelişme olarak bulunmaktadır.
Uluslararası Hukuk ve Somali Egemenliği
Ankara’da Aralık 2024’te Etiyopya ve Somali arasında imzalanan Ankara Deklarasyonu, Somali’nin egemenlik, birlik ve toprak bütünlüğünün BM Şartı ve Afrika Birliği Antlaşması çerçevesinde korunacağını açıkça vurgulamıştı. Dolayısıyla günümüzde yaşanan durum ve iddialar, Somali’nin merkezi otoritesini zayıflatma riskini taşıyor. Uydu ve uçuş verileriyle ortaya çıkan bilgiler ışığında, Bosaso’daki radar kurulumu ve silah sevkiyatları, Somali merkezi otoritesinin bilgisi dışında yürütüldüğü için uluslararası hukuk nezdinde meşruiyet sorunu doğurmaktadır. Bu durum, Somali’nin ülke bütünlüğüne aykırı olduğu gerekçesiyle uluslararası çevrelerde sorgulanmaktadır. Puntland’da kurulan bu askeri ve istihbari altyapının, Sudan’daki HDK üzerinden yürütülen vekalet savaşlarında kullanılıyor oluşu, Somali’yi fiilen bir çatışmanın lojistik üssü haline dönüştürmektedir.
Türkiye’nin İlkeli Politikası ve Bölgedeki Denge Çabası
Türkiye, Somali ile imzaladığı savunma ve güvenlik iş birliği anlaşmalarında ülkenin egemenliğine ve birliğine bağlılığını beyan etmiş ve tüm faaliyetlerini federal hükümetin bilgisi ve onayı çerçevesinde yürütmektedir. TURKSOM Askeri Eğitim Üssü’nden liman modernizasyon projelerine, Türkiye’nin Somali’deki varlığı açık, şeffaf ve merkezi otoriteyle uyumludur. Türkiye’nin yaklaşımının, Mogadişu’yu güçlendirerek ülkenin bütünlüğünü korumayı ve bölgesel dengeleri tesis etmeyi hedeflediği görülmektedir. Bu çerçevede, Türkiye’nin Somali’ye sağladığı insani yardım, altyapı yatırımları ve askeri destek, sadece güvenlik boyutuyla değildir. Aynı zamanda kalkınma, egemenlik ve istikrar ekseninde bütüncül bir stratejiyi yansıtmaktadır.
Bu kapsamda Somali’nin geleceği, dış aktörlerin kısa vadeli çıkar hesaplarıyla değil, halkın iradesiyle şekillenmelidir. İsrail ve BAE’nin Bosaso’da yürüttüğü faaliyetler Kızıldeniz’den Hint Okyanusu’na kadar uzanan geniş bir jeopolitik kuşağı istikrarsızlığa sürükleme potansiyeli taşımaktadır. Paralı asker sevkiyatı, gizli radar sistemleri ve merkezi hükümetin bypass edilmesi gibi uygulamalar, yalnızca uluslararası hukuku değil, bölge halklarının vicdanını da yaralamaktadır.
Türkiye’nin bu süreçte sergilediği ilkesel ve şeffaf yaklaşım, yalnızca dostane ilişkilerin değil aynı zamanda uluslararası düzenin korunması açısından da önemlidir. Bugünlerde Bosaso’da yaşananlar, yarın Afrika’da başka jeopolitik açıdan önemli şehirleri tehdit edecek daha büyük kırılmaların habercisi olabilir. Somali’nin geleceği, bölgesel nüfuz savaşlarının değil, halk iradesi ve hukukun rehberliğinde şekillenmelidir. Türkiye’nin sergilediği ilkeli duruş, yalnızca dost bir ülkenin katkısı olarak görülmemeli. Bu duruş aynı zamanda Afrika’da uluslararası hukuka dayalı bir güvenlik mimarisi inşa etmenin de anahtarıdır.