

Terörün gölgesinden arınmış bir Türkiye hedefi doğrultusunda kararlı adımlar atılırken, süreçte tarihi bir gelişme yaşandı. TBMM‘de kurulan Millî Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu’nun İmralı’ya ziyaret gerçekleştirdiği duyuruldu.
Süreç Komisyonu tarafından yapılan açıklamada, “Heyet, 24 Kasım 2025 tarihinde İmralı Yüksek Güvenlikli Ceza İnfaz Kurumu’na gitmiştir” denildi. TBMM Başkanlığı da görüşmede örgütün kendini feshetmesi ve silah bırakma sürecine ilişkin değerlendirmeler yapıldığını, ayrıca Suriye’deki 10 Mart mutabakatının uygulanmasına dair soruların Öcalan’a yöneltildiğini açıkladı. Açıklamada, “Görüşme olumlu sonuçlar vermiştir” ifadeleri dikkat çekti.
Bu gelişmenin ardından kamuoyunda “Şimdi ne olacak?” sorusu öne çıkarken, merak edilen başlıklar A Haber ekranlarında masaya yatırıldı. Programa konuk olan Gazeteci Zafer Şahin, sürece ve tartışmalara ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
Gazeteci Zafer Şahin, değerlendirmelerine başlamadan önce sürece yönelik tartışmalara dikkat çekerek, “Öncelikle şunun altını çizmek gerekiyor. Bazı kesimlerin bu süreci siyasete tahvil etme çabalarına kimsenin prim vermemesi lazım. Türkiye’nin üniter devlet yapısı da Anayasa’nın ilk dört maddesi de hiçbir şekilde müzakere masasında değildir. Bu husus net biçimde bilinmelidir.” dedi.
Gazeteci Zafer Şahin’in açıklamalarından öne çıkan satırlar şöyle:
“Terör örgütü, bizzat kurucusu tarafından feshedildiğini açıkladı. Zaten sürecin başlaması da bu açıklamanın ardından mümkün oldu.
Dünya üzerinde 40 yıl boyunca kesintisiz devam eden bir terör sorunu neredeyse yoktur. Bizdeki yapı ise kırk yıldır süren bir mücadeleydi. Bugün örgütün artık teslim bayrağını çektiğini görüyoruz. Bu durum doğrudan örgütün kurucusunun yaptığı “Bu mücadeleyi sürdürmenin bir anlamı kalmadı” açıklamasından anlaşılmaktadır.
Bu noktaya nasıl gelindiği de önemlidir. Türkiye, özellikle 24 Temmuz 2015’te İkiyaka Dağları’na düzenlenen büyük hava harekâtı ile terörle mücadele konseptini değiştirdi. Ardından 15 Temmuz darbe girişimi, Türkiye’nin sınır ötesi operasyonları ve son olarak 8 Aralık’ta Suriye sahasında ortaya çıkan büyük dönüşüm geldi.
Örgüt, Türkiye sınırları dışındaki varlık alanlarında da hareket kabiliyetini kaybetti. Suriye’de Esad rejiminin çekilmesi, İran’ın geri adım atması ve ABD’nin örgüte “Bu bölgede uzun süre kalmayacağım” mesajını açık biçimde vermesi süreci hızlandırdı.
Tablo bu kadar değişmişken meselenin çözüme kavuşması kaçınılmaz hale geldi. Oysa iki yıl önceki durum çok farklıydı: Türkiye’nin üniter yapısını hedef alan silahlı bir terör örgütü vardı. Örgütün siyasi uzantısı olan parti, “yüzyıllık Cumhuriyet’le hesaplaşmaktan” söz ediyordu. Aynı dönemde Altılı Masa’nın yedinci ortağı olarak anılan bu yapı, bakanlık pazarlıkları içindeydi. Hazırlanan protokolde “Türk Milleti” ve “Atatürk” ifadelerine yer verilmemesi de bu yaklaşımın bir sonucuydu. Cumhur İttifakı’nın protokolünde ise hem “Türk Milleti” hem de “Atatürk” açıkça yazıyordu.
Bugün, MHP lideri Devlet Bahçeli’nin çıkışıyla başlayan ve Cumhur İttifakı tarafından desteklenen süreç, örgütün kendisini feshetme kararına kadar gelmiştir. Ancak şimdi bazı çevreler, örgütün silah bırakmasına dahi itiraz ediyor. O dönem terör örgütüne ve siyasi uzantısına itiraz etmeyenlerin bugün barış adımına karşı çıkması dikkat çekicidir.
Örgütün silah bırakmasını istemeyen başka aktörler de var: İsrail, İran ve farklı bölgesel yapılar bu durumu kendi çıkarlarına aykırı buluyor. Buna karşın Türkiye, hem içeride hem dışarıda örgütün hareket alanını tamamen ortadan kaldırdığı için artık kalıcı barışa odaklanmış durumda.
Türkiye’nin terörle mücadelede bugüne kadar harcadığı kaynak düşünüldüğünde, aynı mücadelenin 40 yıl daha sürdürülmesi mümkün değildir. En iyimser tahminle 1 trilyon doları bulan bir maliyetten söz ediyoruz. Bu nedenle toplumun tamamını memnun edecek bir çözümün bulunması zorunludur.
Bu noktada dikkat çekilmesi gereken bir başka husus da Meclis’te Suriye tezkeresine “hayır” oyu verenlerin bugün bu görüşmelere itiraz etmeleridir. “Her evden bir oy HDP’ye” kampanyası yapanlar, “HDP barajı aştı” diye pilav dağıtanlar, “YPG komşumuz olsa ne olur?” diyenler ve örgütün söylemleriyle yan yana duranlar bugün barışa karşı çıkıyor.



