SON DAKİKA

Tasarrufun İptali Davası Şartları Neler? Tasarrufun İptali Davasını Kimler Açabilir, Hangi Şartlarda Açılır?

Mal varlığının devri ya da azaltılması, her zaman kötü niyetli bir eylem değildir; ancak zamanlama ve taraf ilişkileri dikkatle incelendiğinde bu işlemler bazen bilinçli bir kaçırma çabasının parçası hâline gelebilir. Böyle durumlarda, yapılan işlem sadece borçlunun değil, üçüncü kişilerin de sorumluluğunu gündeme getirir. Tasarrufun iptali davası şartları neler, kimler açabilir, hangi şartlarda açılır gibi sorular borçlunun görünürde yaptığı işlemlerin arka planına bakmayı zorunlu kılar.

Tasarrufun İptali Davası Şartları Neler?

Tasarrufun iptali davası açılabilmesi için bazı temel unsurların bir arada bulunması gerekir. Öncelikle ortada kesinleşmiş ya da en azından icra takibine konu edilmiş bir geçerli alacak bulunmalıdır. Bu alacağın borçlu tarafından ödenmemesi ve icra takibinin sonuçsuz kalması şarttır. Yani davacı, borçlunun malvarlığı üzerinde tahsil imkânı kalmadığını ispatlamalıdır.

İkinci şart, borçlunun malvarlığında alacaklının zararına olacak şekilde bir tasarruf işlemi yapmış olmasıdır. Bu işlem genellikle satış, bağış, devir ya da rehin gibi malı azaltıcı bir eylemdir. Üçüncü önemli unsur ise bu tasarruf işleminin hileli olması, yani borçlunun alacaklıdan mal kaçırma kastıyla hareket etmiş olmasıdır. Eğer bu işlem karşı tarafın bilgisi dâhilindeyse ya da aralarında yakınlık varsa, bu durum hilenin ispatı açısından daha güçlü delil sayılır.

Son olarak, dava süresi de önemlidir. Tasarrufun iptali davası, tasarruf işleminin öğrenildiği tarihten itibaren 1 yıl ve işlemin yapıldığı tarihten itibaren en geç 5 yıl içinde açılmalıdır. Bu süreler geçtikten sonra dava açma hakkı sona erer. Bu nedenle, alacaklının işlemi zamanında fark etmesi ve hızlı hareket etmesi gerekir.

Tasarrufun İptali Davasını Kimler Açabilir, Hangi Şartlarda Açılır?

Bu davayı açabilecek kişi, icra takibi başlatmış olan alacaklıdır. Alacaklının amacı, borçlunun yaptığı hileli tasarrufların geçersiz sayılmasını ve kendi alacağını tahsil edebilmesini sağlamaktır. Dolayısıyla yalnızca borçluya karşı değil, aynı zamanda hileli işlem yaptığı üçüncü kişiye karşı da dava açılır. Yani, borçlu malını kardeşine, eşine ya da bir tanıdığına devrettiyse, bu kişi de davalı konumunda olur.

Davanın açılabilmesi için alacaklı, borçlunun yaptığı işlemin kendi alacağını tahsil etmesini engellediğini ispatlamalıdır. Örneğin borçlunun elindeki tek taşınmazı satış yoluyla devretmesi, ardından hakkında yapılan icra takibinde tahsil edilecek mal bırakmaması bu duruma örnektir. Böyle bir durumda mahkemeye başvuran alacaklı, satışın iptalini ve alacağı kadar kısmın haczedilebileceğini talep eder.

Dava Asliye Hukuk Mahkemesi’nde açılır ve hem borçlu hem de tasarruftan faydalanan üçüncü kişi davalı gösterilir. Mahkeme sürecinde alacaklı, borçlunun kötü niyetli davrandığını, işlemin şekliyle değil içeriğiyle değerlendirilmesi gerektiğini ispatlamaya çalışır. Eğer bu hileli tasarruf ispatlanırsa, işlem iptal edilmez ama alacaklı bu mala haciz koydurabilir. Böylece mal üçüncü kişide kalsa bile, alacak tahsil edilebilir hâle gelir.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu