SALİH TUNA / Sevabı da lazım değil


CHP Genel Başkanı olarak, Ahmet Kaya ve Yılmaz Güney‘in Paris‘teki mezarlarını ziyaret etmesi magazin medyası jargonuyla söylersek, gündeme bomba gibi düşmüştü.
MHP Genel Başkanı Bahçeli, Yılmaz Güney‘in cinayet suçlusu olmasından bahisle Kılıçdaroğlu‘nun işbu ziyaretini sert bir şekilde eleştirmişti.
Yıl 2010’du. Herkes bu mezar ziyaretini tartışıyordu… Balçiçek İlter‘in Habertürk’teki “Karşı Görüş” adlı programında Sırrı Süreyya Önder, Bedri Baykam, Derya Alabora ve Nur Sürer ile birlikte biz de tartışmıştık. Hiç unutmam, programın bir yerinde Nur Sürer, “Yılmaz Güney öleli 26 yıl oldu, şimdi mi akıllarına geldi…” şeklinde çıkışınca ben de destek vermiş, “CHP zaten solun ölüsünü sever, Ecevit’in solu da buna dâhildir…” demiştim.
Bir şey dikkatimi çekmişti. Sırrı Süreyya Önder, Bedri Baykam‘la tartışmamak için adeta gayret gösteriyordu. Reklam arasında, “Boşuna kaçınmaya çalışma, her fani Bedri Baykam’la bir gün tartışmak zorundadır…” demiştim. Çok gülmüş, reklam dönüşü de “Her fani Bedri Baykam’la tartışmak zorundadır, ben de mecburen tartışacağım” diyerek Bedri Bey’e keyif bağışlamamıştı.
İpek Özbey‘in editörlüğünde yaptığım bir televizyon programına Sırrı Süreyya Önder‘i davet etmiştik. Severek kabul etmişti. Fakat sonradan nedense “konuğu” beğenmemiş, yayın başlamadan hemen önce de vazgeçmişti. Diğer konuğun kim olduğunu baştan söylemiştik, biliyordunuz diye ne kadar dil döksek de işe yaramamıştı.
“Kör ölür badem gözü olur” diyenlerden değilim.
Merhum da hatasıyla sevabıyla insandı. Önemli olan, bu topraklara sadakatle bağlı olmasıydı.
Ki, bu benim için en önemli kriterdi.
İmamoğlu‘yla birlikte siyaset yapan bir dostuma vaktiyle “Ekrem Bey vatana ihanet etmez değil mi?” diye sorunca, “Taç giyen baş akıllanır” demişti. Tam üç kez aynı soruyu sormuş, hep aynı cevabı almıştım.
***
Sırrı Süreyya Önder herkese hakkını helal ettiğini söyledi durdu. Lakin sanmam ki puşta, namussuza ve işkenceciye gerçekte hakkını helal etsin.
Geleneksel İslami anlayışa muttali olduğundan olsa gerek öyle söylemiştir. Malumunuz ahirette mal mülk, para pul geçmez. Herkesin tek sermayesi, sevap ve günahlarının dercedildiği amel defteridir. Meşruiyetini bir hadisten alan bir görüşe göre haksızlığa maruz kalan kişi hakkını helal etmezse, hakkına giren kişinin sevabından ona verilir. Şayet hakka girenin sevabı yoksa, hakkına girilen kişinin günahı ona verilir.
Sırrı Süreyya Önder, alçağın, müptezelin, namussuz müfterinin sevabından istemediği gibi günahını da onlara vermek istememiştir. Bundan sebep haklarını herkese helal etmiştir.
Nereden mi biliyorum? Nereden olacak, kendimden. Tevekkeli dememişler, kişi kendinden bilir işi. Öyle namussuzlar var ki sevapları da lazım değil.
***
Merhumun siyaseti elbette boşa gitmemiştir ama keşke sinemayı ihmal etmeseydi, çok başarılı işlere imza atabilirdi.
Bu “ihmalde” kendimi de az çok suçlu buluyorum.
Senaryosunu yazdığı “O… Çocukları” hakkında, Cyrano de Bergerac’dan girip Flüchtlingsgesprache’den çıkarak “intihal kolajı” ihsasında bulunmuştum. Keşke sussaymışım.
Merhum telefonla aramış, “Filmi canlı canlı gömdün…” demişti, lakin haksız da bulmamıştı. O denli dobra adamdı.
Söz ustasıydı. Gün yüzüne çıkmamış birçok sözü, meseli, hatta fıkrayı Türkiye ondan dinledi. Yerli ve yerel kültürün Evliya Çelebi’siydi.
Rahmet olsun…