YAZARLAR

SALİH TUNA / Eşek arıları

Birkaç gün önce (31 Ağustos) ölüm yıldönümü “idrak ettiğimiz” Ferhan Şensoy serlevhamızla aynı adı taşıyan oyunu 1986’da uyarlamıştı.
“Uyarlama” dememe bakmayın, işin aslı Aristophanes yazmış, Ferhan Şensoy bozmuştu. Bizzat kendisi öyle takdim etmişti.
Oldukça sağlam oyundu. Küçük Sahne‘de izlediğim günü dün gibi hatırlarım.
O oyundan Ferhan, Rasim Öztekin ve Levent Ünsal artık aramızda yok. Hayat böyle; tevekkeli dememişler “Bir varsın bir yoksun.” Gerçi birçok filozofa göre mezkûr sözün “bir varsın” kısmı da şüpheli. Hatta şüpheli de değil, hiç yoksun. “Var olmak” sadece algıdan ibarettir. Yenilerden Nick Bostrom bunu “simülasyon argümanı” tesmiye eder. Neyse, daha fazla konumuzdan uzaklaşmayalım hem geri dönmesi zaman alıyor, hem de bize ayrılan sütun kifayet etmiyor.
Aristophanes‘in “vakti zamanında” yazdığı “Eşek Arıları” Atina‘daki jüri sistemini ve mahkemelerdeki yozlaşmayı hicveder… Jüri üyesi müptelası babasının takıntılarından usanmış oğlunun babasını engelleme gayreti fayda etmez. Baba yargılamaya o kadar takıntılıdır ki gider peynir çaldığı için bir köpeği yargılar.
“Çok absürt bir oyunmuş, köpek hiç yargılanır mı?” demeyin. Bizde, üstelik de gerçek hayatta, Atatürk büstüne zarar veren bir inek yargılanmıştı ya. Canım ne mecazı bildiğiniz inek, dört ayaklı.
Jüri üyelerini eşek aralarıyla alakası mı?
Dönemin Atina‘sında jüri üyeleri genellikle yaşlı, huysuz, öfkeli ve her an sokamaya hazır olmaları itibariyle eşek arılarına benzetilmiş.
Eşek arıları da soktukları yerde şiddetli ağrı, şişlik ve felaket kaşıntıya neden olurlar. Gençliğimde bir kez maruz kalmıştım da ordan biliyorum.
Maazallah aynı anda birçok eşek arası sokarsa işte o zaman işin yaş. Hele ki (arı zehrine karşı) alerjin varsa Allah rahmet eylesin.
Koloni düzeni içindeki eşek arıları insanlara yakın yaşamayı severler.
İki gün önce evimin çatı aralığına yuva kurduklarını fark edince beni diğer insanlardan daha çok sevdiklerini anladım. Zira sordum sokuşturdum, komşularımın hiçbirinde eşek arısı sorunu yoktu. Yuva kurmakla kalmayıp çatı aralığından oğlumun odasını ziyaret etmeye başladıklarına muttali olunca profesyonel yardım almak zorunda kaldım.
İlaçlama firmasından gelen elemana çok geç geldiğini gün boyu beklediğimizi söyleyince, eşek arılarına günüz müdahale edilemeyeceğini ancak gece karanlığında harekete geçilmesi gerektiğini nerdeyse ürkütücü bir ciddiyetle “deklare” etti.
İlaçlama taarruzuna karşı eşek arılarının nasıl vaziyet alacaklarını merak ettim ve muharebeyi yerinde müşahede etmek için ilaçlama elemanıyla çatı aralığına çıktım.
Hay çıkmaz olaydım!
İlaçlama elemanı eşek arılarının yuvası olarak tespit ettiği çatının köşesine ilaç sıkarken, “Abi bana dua edeceksin, sıktığım ilaç ziraat mühendisinin eşek arılarına özel hazırladığı çok etkili bir ilaç, hepsini öldürecektir…” demeye kalmadı eşek arılarından biri bulunduğu bölgeden intihar komandosu gibi üzerimize gelemeye başladı. Eleman ilacı üzerine üzerine sıkıyor ama bana mısın demiyordu. Elaman naçar kendini dışarı attı, anlık refleksle de kapıyı üzerime kapattı. Ben kaldım mı eşek arılarıyla baş başa!
İşte o an eşek arılarının feromonlar (kimyasal sinyal) yoluyla iletişim kurduklarına, sosyal bağlarının çok kuvvetli olduğuna, kolonileri uğruna birlikte hareket ettiklerine, tehlike anında şappadak organize olup çok hızlı saldırıya geçtiklerine, bal arıları gibi bir defa sokmakla tatmin olmadıklarına, defalarca soktuklarına, yetmezmiş gibi “alarm feromonu” salgılayarak diğer arılara “hedefi sokun” sinyali verdiklerine dair bildiğim tüm bilgiler bir film şeridi gibi kafamın içinde akmaya başladı.
Hedef bendim, zavallı ben! Ve eşek arıları hakkında edindiğim onca bilginin o an bana hiçbir faydası yoktu.
Demem o ki, belaya duçar olmadan gerekli bilgiyi edinmekle kalmayıp her bakımdan hazırlıklı olmak lazım gelir, belaya maruz kaldıktan sonra bilgi fayda etmez.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu