SALİH TUNA / Çakal ittifakı


Geçtiğimiz cuma günü İtalya‘nın Cenova‘sındaki liman işçileri, “İsrail terör devletine” gidecek bir gemiye silah yüklemeyi reddettiler.
Daha önce de Marsilya-Fos‘taki Fransız liman işçileri ve Atina‘daki Pire Liman işçileri benzer eylemler gerçekleştirmişlerdi.
Lakin Cenova‘daki İtalyan liman işçilerinin eyleminin Müslümanlar için çok trajik bir yanı vardı: Çoluk çocuk, kadın ihtiyar Gazzelilerin katledilmesinde kullanılacak silahları taşıyacak olan o gemi Suudi Arabistan‘a aitti.
“İslam dünyasının” nasıl bir zillete düçar olduğunun bundan daha trajik göstergesi olabilir mi?
Hadi diyelim, Suudi Arabistan mutlak monarşi, Müslüman halkının duygu ve düşüncelerini dikkate almak zorunda değil.
Peki “modern demokrasinin beşiği” tesmiye edilen İngiltere‘ye ne buyurulur?
Sırf “Palestine Action”ı destekledikleri için yüzlerce kişiyi Londra‘da gözaltına aldılar.
“Palestine Action” mı?
Herhangi bir hiyerarşisi olmayan, gönüllülerden oluşan bir aktivist grup. Londra’da 30 Temmuz 2020’de kuruldu. Genel merkezi Hayfa‘da olan İsrail’in Londra’daki Elbit Systems şirketinin merkezine yaptıkları spreyleme eylemiyle adlarını duyurdular. Söz konusu şirketin, İsrail terör ordusunun (IDF) ihtiyaçlarının çok önemli bir kısmını karşıladığı biliniyor.
Gazze soykırımına karşı ilk günden itibaren protesto gösterilerine öncülük eden Palestine Action, Filistin’in özgürlüğünü destekleyen en istikrarlı gösterilerin merkezinin Londra olmasında öncü rol oynadı.
Birleşik Krallık da geçtiğimiz ay başlarında (5 Temmuz 2025’te) Palestine Action’ı terör örgütü ilan etti.
Çok daha şiddete meyyal aktivist gruplar ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilirken, Palestine Action’ı destekleyenlere bile 14 (yazıyla on dört) yıla varan ağır cezalar verileceği gündüz gözüyle dermeyan edildi.
Felaket olağandışı bir durumdu. Ve nereden bakarsanız bakın, İngiltere‘nin iç dinamikleriyle açıklanabilecek bir durum değildi.
Lafın düzünü edecek olursak, İsrail’in siparişi (istek ve arzuları) doğrultusunda Birleşik Krallık harekete geçmişti. O kadar ki “I oppose genocide, I support Palestine Action” (Soykırıma karşıyım, Palestine Action’ı destekliyorum) diyen yaşlı kadınlardan gözleri görmeyenlere kadar yerlerde sürüklemiş, derdest etmişlerdi.
Soru şudur: İngiltere’ye bunu yaptıran güç (İsrail-ABD ittifakı) bölge ülkelerinde ne yaptırmaz?
İtirafçıların iddialarının yüzde 1’i doğru çıksa dahi Silivri‘den kolay kolay çıkamayacak olan İmamoğlu da işbu dış dinamiklerin belirleyici olduğuna inanmış (veya inandırılmış) olacak ki, “Terörsüz Türkiye” sürecine öyle sahip çıkıyor ki olursa o kadar olur. Bir tek “Öcalan gelsin Meclis Başkanı olsun” demediği kalmış o derece!
Bir de, sazan avcısı üsluplu akıl almaz riyakârlıkları yok mu, ölürsünüz.
Kürtçe öğrenmediği için kendisini sorguluyormuş, hatta Silivri’de Kürtçe öğrenmeye başlamışmış.
İşin garibi, “AKP’ye mal edemezsiniz” diyerek “Terörsüz Türkiye” sürecine herkesten çok kendisinin sahip çıkacağını, mezkûr süreci neredeyse “vatan hainliğiyle”” eş gören, (ve İsrail’i Ortadoğu’nun en büyük demokrasisi tesmiye eden) Fatih Altaylı “yoldaşına” anlatmış.
Sizin anlayacağınız, dahili ve harici dinamiklere (bedhahlara) sinyal çakıyor.
Harici dinamik dediğim, İsrail-ABD ittifakı işte.
Dahili dinamik mi?
Yalçın Küçük‘ün kulakları çınlasın; bir defasında, “İsrail, Türkiye’de, İsrail’de olduğundan daha güçlüdür…” demişti.