EKONOMİ

Reel sektörün döviz talebi normalleşiyor

Merkez Bankası ekonomistleri, reel sektörün döviz talebine ilişkin bir analiz yayınladı. Şirketler bazında yabancı para cinsinden mevduatların toplam mevduat içindeki payı Haziran 2023’teki % 60.7 seviyesinden, Haziran 2025’te % 35’e gerilemiş durumda

Türkiye dövizle aşırı haşır neşir olan bir ülke. Normalde dövizkurları bireyler ve belli ölçeğin altındaki şirketler için bu denli fazla takip edilen bir gösterge değildir. Ancak ülkemizde birçokları için döviz kurları, ekonominin en önemli göstergesidir. Vatandaşların ve küresel piyasalarla işi olmayan şirketlerin bu denli fazla döviz alışverişinde bulunduğu çok az sayıda ülke vardır. Kabul edelim ki dövize karşı aşırı hassas bir ülkeyiz. Geçmişte uzun yıllar yüksek enflasyonla yaşamış olmanın getirdiği travmalar, dövize olan talebi kemikleştiren ana etkendir.
Bazen döviz kurlarındaki ani dalgalanmaları, yabancı spekülatörlerden çok yerleşiklerin döviz talebi tetikliyor. Kasım 2021‘deki kur şokunda yurt içi yerleşiklerin davranışı oldukça belirleyiciydi. Geçtiğimiz mart ayındaki kısa süren dalgalanmada da yerleşiklerin etkisi hatırı sayılır düzeydeydi.

Şirketlerin dövize olan ihtiyacı, doğal olarak bireylere kıyasla daha fazladır. Şirketler ara malı ithal ederken, küresel piyasalarda ihracat için rekabet ederken veya yabancı para (YP) cinsinden finansman sağlarken dövizle muhatap olurlar. Bununla birlikte, ülkemizdeki şirketlerin kendilerini dövize endeksleme eğilimleri, yurt dışındaki muadillerine kıyasla çok daha yüksektir. İhracat-ithalat veya uluslararası finansman ile işi olmayan birçok şirket bile fiyatlama davranışlarını ve yatırım kararlarını dövize endekslemektedir.

SIKI PARA POLİTİKASININ ETKİSİ
Bu hafta Merkez Bankası ekonomistleri, reel sektörün döviz talebine ilişkin bir analiz yayınladı. Paylaşılan veriler, sıkı para politikası sonrasında reel sektörün döviz talebinin yavaşladığını gösteriyor. Şirketler bazında YP cinsinden mevduatların toplam mevduat içindeki payı, Haziran 2023’teki yüzde 60.7 seviyesinden Haziran 2025’te yüzde 35’e gerilemiş durumda. Döviz talebindeki bu düşüş, Merkez Bankası ekonomistlerinin hesapladığı akım verilerinde de kendini hissettiriyor. Şirketlerin başlıca döviz giriş ve çıkışlarını netleştirerek yapılan hesaplamalar, döviz akımının 2022’deki zirve noktasından yaklaşık yüzde 30 gerilediğini gösteriyor.

Bu gerileme ihracatçı şirketler için oldukça belirgin. İhracat ve YP kredi kullanımında artış yaşandığı son iki yılda döviz akımının geriliyor olması, net ihracatçı firmaların döviz satışlarını artırdıkları anlamına geliyor. Bu çalışmada dikkat çekici bir başka bulgu ise döviz alımlarında net ithalatçı şirketlerin payının artıyor olması. Para politikasının gevşek olduğu Ocak 2021- Mayıs 2023 döneminde ortalama yüzde 57 olan net ithalatçıların payı, parasal sıkılaşmanın devreye girmesiyle birlikte yüzde 65’e yükselmiş. Bu değişim, şirketlerin döviz talebinde ithalat kaynaklı ihtiyaçların daha belirgin hale geldiğine işaret ediyor.
Şirketlerin dövizi, kolay yoldan spekülatif kazanç elde edebilecekleri bir araç olarak görmemeleri gerekiyor. Bunun için öncelikle fiyat istikrarının sağlanması şart. Nominal döviz kurlarının enflasyondaki değişimle uyumlu hareket etmesi de önemli. Bunlar sağlanamadığı zaman şirketler, döviz veya faiz üzerinden elde ettikleri faaliyet dışı gelirleri normal cirolarının üzerine çıkarıyor. Zamanla bu, makroekonomik istikrarı tehdit eden bir hale dönüşebiliyor. Şirketlerin döviz talebine ilişkin dinamiklerin yavaş yavaş normale dönmesi bu açıdan değerli.

FED BAŞKANI POWELL’DAN FAİZ İNDİRİM SİNYALİ
Fed’in her yıl düzenlediği Jackson Hole Ekonomi Politikası Sempozyumu, piyasalar tarafından merakla beklenir. Bu yıl merakın dozu bir kademe daha yüksekti. ABD Başkanı Donald Trump’ın faizleri indirmemesinden kaynaklı olarak Fed Başkanı Powell’ı hakarete varan düzeyde eleştirmesi, Powell’ın Jackson Hole’da vereceği mesajları her zamankinden biraz daha özel kıldı.
Powell yaptığı konuşmada, ekonomik göstergelerin biraz karmaşık ve politikaların etkilerinin ise belirsiz olduğunun altını çizdi. Bir taraftan işgücü talebi azalırken, diğer yandan sıkılaşan göçmen politikaları nedeniyle işgücü arzının da yavaşladığına vurgu yaptı. İşgücü talebi ve arzının eş zamanlı olarak yavaşlamasını “tuhaf bir denge” olarak nitelendirdi. Enflasyon tarafında ise Trump’ın tarife artışlarının tüketici fiyatları üzerinde yukarı yönlü etkilerinin açıkça görüldüğünü ifade etti. Powell, tarifelerin enflasyon üzerindeki etkilerinin kısa ömürlü olabileceğine yönelik temel senaryonun daha makul olduğunu öne sürdü. Ekonomik büyümenin ise yavaşlama eğiliminde olduğunu hatırlattı. Enflasyondaki yukarı yönlü risklere kıyasla, işgücü piyasasındaki değişim ve yavaşlayan ekonomiye bir tık daha fazla vurgu yapması, piyasalar tarafından bir faiz indirim sinyali olarak nitelendirildi.
Açıkçası Powell, eylül ayında bir faiz indirimi gelirse bunun siyasi baskıyla değil, ekonomik veriler ışığında alınacağına yönelik ince mesajlar vermeye çalıştı. Faiz indirimine susamış olan piyasalar da bu mesajları satın almaktan geri durmadı.

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu