BEŞİKTAŞFENERBAHÇEGALATASARAYGÜNDEMSPORTRABZONSPOR

PKK silah bırakıyor! Peki ya SDG?

Terörsüz Türkiye çabasına sözde destek olmak… Özünde ise “ama” diye şartlar ileri sürmek.
Düne ilişkin hafızanın dayattığı duygusallık ile geleceğe dair rasyonellik arasında gidip gelmek…
Bir hususun altını kalın kalın çizelim:
“Cumhuriyet’in ikinci yüzyılı, terörsüz bir Türkiye, terörsüz bölge ve adil bir dünya vizyonu üzerine inşa ediliyor. Yani… Türkiye hem gerçek anlamda iç barışını sağlamak hem de bölgemizdeki adaletsizlikleri gidermek için çalışıyor!”
Milli Dayanışma Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu’ndan üç milletvekilinin (Yıldız, Yayman, Koçyiğit) İmralı‘da gerçekleştirdiği görüşme gerek usulü gerekse esası bakımından sıcaklığını koruyor. Komisyon adına kurulan o tarihi temasın, ana doğrultusu itibariyle MİT’in ve DEM Parti İmralı Heyeti’nin şimdiye kadar yaptığı konuşmaların içeriğiyle örtüştüğü anlaşılıyor. Çözümün yol haritası, sürecin dinamik ilerlemesi nedeniyle elbette güncellemeleri gerektiriyor. Buna rağmen “PKK terör örgütünün silahtan arındırılması” ile “Suriye’nin kuzeyindeki SDG terör yapılanmasının 10 Mart 2025’te Şam Yönetimi ile tesis ettiği mutabakata mutlak uyumu” önceliğini koruyor.

***

Bu aşamada şu hususu güçlü şekilde vurgulayalım:
“Terörsüz Türkiye hedefi, yalnızca Türkiye ile sınırlı değil. Tartışmasız biçimde Irak, Suriye, İran ve Avrupa’daki PKK yapılanmalarını da kapsıyor. KCK denilen organizasyonun isim veya biçim değiştirerek değil, kökten dağıtılmasını da içeriyor!”
Hali hazırda PKK (BTÖ), peyderpey silah bırakıyor. Ama bu adım biraz da metazori ilerliyor. Örgüt her ne kadar Türkiye’den tamamen çekildiğini, Zap’ta mağaraları boşalttığını açıklasa da sahadan farklı bilgiler de geliyor. Örneğin, silahların Sincar-Mahmur, Kamışlı-Haseke hattına aktarılması arayışına dair duyumlar alınıyor.
Örgüt, sürecin inişli-çıkışlı seyrini “lojistik ve iletişim sorunlarına” bağlıyor. Dağınık yapının ve iç istişare süreçlerinin seri karar almayı geciktirdiğini ileri sürüyor. Ayrıca, önceki çözüm sürecinde dağdan inip Türkiye’ye dönen örgüt kadrosundan isimlerin tutuklanmasından dem vurup, “güven bunalımı yaşandığı” bahanesini de sıralıyor.

***

SDG meselesine gelince…
Bu noktada, Başkan Trump’ın tavrı ile İsrail’in, SDG‘yi bölgesel ayrılıkçılığa teşvik eden faaliyetleri kritik ehemmiyet kazanmış durumda!
Denilebilir ki…
“10 Mart Mutabakatı’na uyulması noktasındaki baskının nereye kadar uzanabileceğine ABD Başkanı karar verecek. Trump’ın sahadaki baskı limiti ise stratejik sonuçlar üretecek!”
Hal böyle olduğu içindir ki elimizdeki hassas verileri analizimize katmak zorundayız…
26 Eylül 2025, Beyaz Saray, Trump- Erdoğan görüşmesi… Başkan, açık ve net şekilde, birinci halkadaki ekibine, “Suriye konusunda bana Türkiye’yi rahatsız edecek bir şey getirmeyin” talimatı veriyor. SDG’nin, Suriye Ordusu’na katılımı konusunda askeri kanat CENTCOM’u ve Suriye Özel Temsilcisi Barrack‘ı bir kez daha görüşme yapması için görevlendiriyor
Gel gör ki… Derin Washington, terörist Mazlum Abdi’yi himaye ederek bir yandan SDG şemsiyesi altında topladığı unsurların kontrolünü elinde tutmak istiyor diğer yandan da Türkiye’nin askeri müdahale seçeneğine kadar varmasından da endişe duyuyor. İşte bu nedenle… 10 Kasım 2025‘te Suriye Devlet Başkanı Şara’nın Beyaz Saray’da Başkan Trump’la buluşması sırasında aynı salonda davetli olarak bulunan Dışişleri Bakanı Hakan Fidan‘ın, şu uyarıları görünür geleceğin tüm kodlarını içeriyor:
“… Gerek kuzeyi gerekse güneyi… Suriye’deki problemler dikkatle yönetilmezse, ülkenin bölgesel ve genel toprak bütünlüğüne yönelik sıkıntıların ortaya çıkma ihtimali var. Yani ülke giderek parçalanmayla karşı karşıya kalabilir. Bunu Amerikalıların anlıyor olması önemli ve anladıklarını da görüyorum!”

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu