PINAR YILDIZ YÜKSEL / TÜİK verileri alarm veriyor: Geleceğe taşınan sessiz kriz yaşlı nüfus

Türkiye, yaşlı nüfus artışında Japonya’nın izinden gidiyor. Son beş yılda yaşlı nüfus yüzde 22 arttı, 2050’de her üç kişiden biri 65 yaş üstü olacak. Uzmanlar uyarıyor: Önlem alınmazsa yaşlı bezi, bebek bezinden daha çok satılacak. Yalnızlık, bakım yükü ve sağlık sorunları büyüyecek. Çözüm için ise zaman daralıyor
Japonya‘da bez üreticisi bir firma, doğum oranlarındaki rekor düşüş sonrası bebek pazarından çekilerek yetişkin pazarına yöneldiğini duyurmuştu. Bu haberi duyduğumda önce şaşırmıştım. Sonra biraz inceleme yaptığımda zaten Japonya’nın uzun süredir nüfusu gençleştirmek için uğraştığını gördüm. Ancak aldıkları birçok önlem istedikleri sonucu vermiyor. Japonya şu anda dünyanın en yaşlı nüfuslarından birine sahip. Ülke nüfusunun yaklaşık yüzde 30’u 65 yaş ve üzerinde. Geçen yıl 80 yaşın üzerindekilerin oranı ilk kez yüzde 10’u aştı. Bu da beraberinde yeni sorunları getirdi. Yaşlılar psikolojik olarak iyi değildi. Yalnızlık sorununa çare aranıyor, artan kronik hastalık yükü sağlık sistemini zorluyordu. Demans için devlet politika üretiyor, iş hayatında genç nüfus azalınca, yaşlı istihdamı gündeme geliyordu.
HAPSE GİRMEK İÇİN SUÇ İŞLİYORLAR
Daha vahim bir haber ise beni derinden sarsmıştı. Dünyanın en büyük üçüncü ekonomisi Japonya’da basit hırsızlıktan hapse düşen 65 yaş üzerindeki kişilerin sayısında büyük bir artış yaşanıyordu. Ana sebep ekonomik zorluklar olsa da, gizli bir neden daha vardı: Umutsuzluk. Evde yatalak bir eşe bakmaktan bunalan veya yalnız bir hayat yaşayan çok sayıda yaşlı Japon, hırsızlık suçunu işliyor ve gönüllü olarak hapse giriyordu. Evet, ülkede umutsuzluk kol gezmeye başlamıştı. Ömrün uzaması Japonlar için bir zulme dönüşmüştü. Çünkü kendileri dışında bakımını üstlenmek zorunda oldukları eşleri, baba ya da anneleri oluyordu. Bu da psikolojik olarak onları umutsuzluğa itiyordu.
Tüm bu haberleri yazmamın sebebi, Türkiye İstatistik Kurumu‘nun (TÜİK), ülkemizin yaşlılık raporunu açıklaması oldu. Verilere göre, yaşlı nüfus olarak kabul edilen 65 ve daha yukarı yaştaki nüfus, 2019 yılında 7 milyon 550 bin 727 kişi iken son beş yılda yüzde 20,7 artarak 2024 yılında 9 milyon 112 bin 298 kişi oldu. Yaşlı nüfusun toplam nüfus içindeki oranı ise 2019 yılında yüzde 9,1 iken, 2024 yılında yüzde 10,6’ya yükseldi. Yaşlı nüfusun 2024 yılında yüzde 44,6’sını erkek nüfus, yüzde 55,4’ünü kadın nüfus oluşturdu.
Nüfus projeksiyonlarının demografik göstergelerdeki mevcut yapının devam edeceğini varsayan ana senaryosuna göre yaşlı nüfus oranının 2030 yılında yüzde 13,5, 2040 yılında yüzde 17,9, 2060 yılında yüzde 27, 2080 yılında yüzde 33,4 ve 2100 yılında yüzde 33,6 olacağı öngörülüyor.
Peki, bu veriler bize ne gösteriyor? Tam anlamıyla Japonya ile aynı kaderi paylaştığımızı gösteriyor. Üstelik şimdiden önlem almazsak, başa geldiğinde alınacak tedbirlerin pek işe yaramadığını da yine Japonya’da görüyoruz. Bunun üzerine harekete geçtik ve alanın uzmanları ile alınabilecek önlemleri, gelecekte bizi nelerin beklediğini, bireysel ve toplumsal psikolojide ne tür dalgalanmalar yaşanabileceğini konuştuk.
PROF. DR. İSMAİL TUFAN / Muş Alparslan Üniversitesi, Gerontoloji Bölümü
TÜRKİYE NASIL HAZIRLANMALI?
Toplumumuz her üç kişiden birinin yaşlı olacağı bir geleceğe doğru hızla ilerliyor. Bu değişimin önemli siyasal, toplumsal ve ekonomik sonuçları olacaktır.
EMEKLİLİK YAŞI BÜYÜYECEK
Seçmen profilindeki değişim: Yaşlanan nüfus seçmen profilini değiştirecektir. Yaşlılar genellikle sağlık hizmeti, emeklilik planlaması ve sosyal güvenlik gibi konulara daha fazla önem veriyorlar. Bu durum siyasi partileri ve siyasetçileri bu konulara gündemlerinde daha fazla yer vermeye yöneltecektir.
Sosyal politika: Nüfusta yaşlıların artışı sosyal politikanın yeniden tasarlanmasını gerektirecektir. Emeklilik yaşının yükseltilmesi kaçınılmaz olacaktır. Sağlık politikasında yaşlılara daha fazla ağırlık verilmesi gerekecektir. Yaşlılara yönelik özel sağlık hizmetlerinin yanı sıra yaşlılara yönelik sosyal hizmetlerin de genişletilmesi gibi bir dizi tedbirler siyasetin gündemini belirleyecektir.
SAĞLIK SİSTEMİNE AĞIR YÜK
Aile yapısındaki değişim: Yaşlı nüfusun artması aile yapısında da değişikliklere yol açacaktır. Zaten şimdiden kaybolmaya yüz tutan geleneksel büyük aile yapıları yerini daha küçük çekirdek aile yapısına bırakacak ve tek kişilik haneler hızla çoğalacaktır. Bu durum ailenin bakım potansiyelini azaltacak ve yaşlıların bakımı için yeni çözümler gerekli olacaktır.
Sağlık hizmetlerine talep: Yaşam süresinin uzamasına bağlı olarak yaşlıların nüfusta sayısal ve oransal artışı, sağlık hizmetlerine olan talebi de arttıracaktır. Yaşlılarda kronik hastalıkların yaygınlığı ve bakıma ihtiyaç duyulması sağlık sistemine ağır bir yük getirecektir. Bu nedenle sağlık hizmetlerinin ve altyapısının güçlendirilmesi gerekmektedir.
EKONOMİK ETKİ
İşgücü ve verimlilik: Çalışma çağındaki nüfusun azalması ekonomik büyümenin yavaşlamasına ve işgücü sıkıntısına yol açacaktır. Bunun önüne geçmek için yaşlıların işgücüne katılımının artırılması ve genç nüfusun eğitim düzeyinin yükseltilmesi önemlidir.
Sosyal güvenlik sistemi: Nüfusun yaşlanması sosyal güvenlik sistemi üzerinde büyük bir yük oluşturmaktadır. Emeklilik ve sağlık harcamalarının finansmanı için yeni kaynakların bulunması ve sürdürülebilir bir sosyal güvenlik sisteminin kurulması şarttır.
ALINMASI GEREKEN ÖNLEMLER
Yaşlı bakımı ve destek hizmetleri: Yaşlanan nüfusa yönelik daha kapsamlı bakım ve destek hizmetleri sağlanmalıdır. Bu hizmetler evde bakım, huzurevi, bakımevi gibi çeşitli seçenekleri kapsamalıdır. Bunlar şu anda varsa da çok yetersizdir. Ayrıca yaşlıların bağımsızlıklarını sürdürebilmelerini sağlayacak teknolojik çözümler ve ulaşım seçenekleri geliştirilmelidir.
Eğitim ve farkındalık: Toplumu yaşlanan nüfusa hazırlamak gereklidir. Eğitim ve farkındalık kampanyaları ile bu hazırlık başlayabilir. Yaşlılıkta sağlık sorunları, bakım gereksinimleri ve sosyal haklar gibi konularda toplumun bilinçlendirilmesi önemlidir. Daha fazla gerontolog istihdamına gelecekte özellikle birinci basamak sağlık hizmetlerinde ihtiyacımız olacaktır. Bu tersinmez süreci göz ardı etmemeliyiz. Ve şimdiden sağlık profesyonelleri olarak gerontologları diğer sağlık çalışanları ile kamuda istihdam etmeliyiz.
Ekonomik önlemler: Sosyal güvenlik sisteminin sürdürülebilirliğini sağlamak için ekonomik önlemlerin alınması gerekir. Bunların arasında örneğin genç nüfusun istihdam oranının artırılması, vergi tabanının genişletilmesi ve yaşlıların işgücüne katılımının teşvik edilmesi de yer almalıdır.
Bakım sigortası: Yaşlıların çoğalmasıyla birlikte bakım sorunu toplumsal bir soruna dönüşmektedir. Bakımın finansmanı ve kim tarafından bakımın verilmesine kadar pek soru bugünden aileleri büyük sıkıntılara sokmaktadır. Bakım yükünün toplumda adil paylaşımı için bakım sigortası gereklidir. Bunun finansmanı işverenler, çalışanlar ve emekliler tarafından sağlanacak, ama aynı zamanda devletin de yüklü bir bütçe ayırması gerekecektir.
Türkiye‘nin yaşlanan nüfusunun önemli siyasi, sosyal ve ekonomik etkileri olacaktır. Bu etkilerin olumsuz sonuçlarını en aza indirmek ve yaşlıların yaşam kalitesini artırmak için kapsamLı önlemler alınmalıdır.
Toplumun tüm kesimlerinin birlikte çalışmasıyla yaşlanan nüfusun getirdiği zorluklar fırsata dönüştürülebilir ve sürdürülebilir bir gelecek inşa edilebilir.
BEYZANUR DEMİRCAN / Uzman Sosyolog
YARINLARIN SORUNU BUGÜNDEN BAŞLIYOR
Yaşlılık artık sadece bireyin değil, toplumun ve devletin birlikte çözüm üretmesi gereken kamusal bir mesele haline gelmiştir. Bu demografik değişim, yaşlı bakım hizmetlerine olan talebin artmasına ve bu hizmetlerin kapasitesinin artırılmasına yönelik politikaların önemini vurgulamaktadır. Yaşlı nüfusun artışı, sağlık, sosyal güvenlik ve bakım hizmetleri üzerindeki yükü artırmakta ve bu hizmetlerin sürdürülebilirliğini zorlaştırmaktadır. Bu nedenle, yaşlı bakım hizmetlerinin planlanması ve geliştirilmesi için stratejik ve uzun vadeli politikalar oluşturulmalıdır.
Türkiye’de yaşlı bakım hizmet kapasitesinin değerlendirilmesi kentleşme, okullaşmanın artması, kadının iş hayatına katılımı, nüfus değişimi ve toplumsal-kültürel değişim gibi önemli sosyolojik faktörlerin incelenmesini gerektirmektedir. Bu faktörler, yaşlı bakım hizmetlerine olan talebi ve bu hizmetlerin sunulma biçimini doğrudan etkilemektedir.
Kentsel alanlarda yaşayan yaşlı bireylerin sayısının artması ve bu bireylerin bakım ihtiyaçlarının karşılanması için yeni politikalar ve hizmetler geliştirilmesi zorunlu bir hal almıştır. Kentleşme, yaşlı bakım hizmetlerine olan talebi artırırken, bu hizmetlerin sunulmasında da çeşitli zorluklar yaratmaktadır. Kentsel alanlarda yaşlı bireyler, sosyal izolasyon, ulaşım zorlukları ve yetersiz bakım hizmetleri gibi sorunlarla karşı karşıya kalmaktadır. Finlandiya gibi İskandinav ülkelerinde şehirler, yaşlı bireylerin bağımsız ve aktif bir yaşam sürdürebilmesi için yaşlı dostu şehir politikaları geliştirmekte; kaldırımlar, parklar ve dijital hizmetler yaşlıların ihtiyaçlarına göre yeniden tasarlanmaktadır. Benzer projelerin bizim ülkemizde de hayata geçirilmesi, yaşlıların toplumsal hayata daha güçlü katılmasını sağlayacaktır.
BAKIM YÜKÜ OLUŞACAK
Eğitimin artmasıyla birlikte, kadınların iş hayatına katılımı mümkün hale gelmiştir. Bu durum aile içi bakım hizmetlerinin azalmasına ve profesyonel bakım hizmetlerine olan talebin artmasına neden olmuştur. Eğitimli bireylerin yaşlı bakım hizmetlerine yönelik talepleri, bu hizmetlerin kalitesinin artırılmasını zorunlu kılmaktadır. Bu durum profesyonel bakım hizmetlerinin kalitesinin artırılmasını ve bu hizmetlere yönelik eğitim ve sertifikasyon programlarının yaygınlaştırılmasını gerektirmektedir. Kadınların iş hayatına katılımının artması nedeniyle, yaşlı bakım hizmetlerine yönelik destekleyici politikalar geliştirilmeli, çalışan kadınların bakım yükünü azaltacak esnek çalışma saatleri ve destek hizmetleri sağlanmalıdır.
DENEYİMLERİNDEN FAYDALANILABİLİR
Yaşlı nüfusun artması, ülkemiz için yeni ihtiyaçları ve zorlukları beraberinde getirmektedir. Emeklilik sisteminin zorlanması, sağlık harcamalarının artması ve iş gücüne katılımda dengesizlik uzun dönemli bakım hizmetlerini, kamusal politikaların öncelikli alanları hâline getirmiştir. Yaşlı bireylerin ekonomik yük olarak değil, üretime ve topluma katkı sunabilecek bireyler olarak görülmesi için yeni politika yaklaşımlarına ihtiyaç vardır. Aksi halde mevcut sistem, artan yaşlı nüfus karşısında uzun vadede sürdürülebilirliğini kaybedebilir. Emeklilik sonrası dönemde yaşlı bireylerin deneyimlerinden faydalanılacak gönüllü danışmanlık ve mentorluk programları oluşturulmalıdır.
İNSAN ODAKLI ÇÖZÜMLER ŞART
Yaşlanan nüfusla birlikte sağlık sistemine olan talep artmaktadır. Bu durum, mevcut sağlık altyapısının güçlendirilmesini ve yaşlı bireyler için özel sağlık hizmetlerinin yaygınlaştırılmasını zorunlu kılmaktadır. Yaşlıların sağlık hizmetlerine kolay erişimini sağlamak, evde bakım hizmetlerini desteklemek ve kronik hastalıkların yönetimine yönelik kapsamlı politikalar geliştirmek, sağlık sisteminin sürdürülebilirliğini güvence altına alacaktır. Yaşlılık, artık toplumun ve devletin ortak sorumluluk alanlarından biri hâline gelmiştir. Bu nedenle, yaşlıların ihtiyaçlarını gözeten uzun vadeli, kapsayıcı ve insan odaklı sosyal politikaların hayata geçirilmesi her zamankinden daha önemlidir.
GÖKHAN ERGÜR / Psikoterapist
TOPLUMSAL PSİKOLOJİK DENGEYİ ETKİLEYECEK
Dünya genelinde yaşlı nüfusunun giderek artması, toplumun tüm dinamiklerinde olduğu gibi bireylerin psikolojik yapısında da önemli dönüşümlere neden olur. Bu demografik değişim, yalnızca yaşlı bireyleri değil, tüm yaş gruplarını etkileyen sosyal, duygusal ve bilişsel süreçlerdeki değişimleri beraberinde getirir. Toplumun yaş ortalamasının yükselmesiyle birlikte, bireylerin yaşlılıkla ilgili algıları, yaşlı bireylerin sosyal rollerindeki değişim ve kuşaklar arası ilişkiler yeniden şekillenmeye başlar. Bu durum, bireylerin benlik algılarından sosyal ilişkilerine, yaşam doyumlarından geleceğe dair beklentilerine kadar pek çok psikolojik yapıyı etkiler.
Yaşlı nüfusun artmasıyla birlikte, bireylerin yaşam süresine dair farkındalığı artmakta, ancak bu durum beraberinde ölüm, hastalık, bağımlılık ve yalnızlık gibi yaşlılığa dair kaygıların da yoğunlaşmasına yol açmaktadır. Özellikle ileri yaşlardaki bireylerde, fiziksel sağlığın bozulması, emeklilikle birlikte üretkenliğin azalması ve sosyal çevrenin daralması gibi faktörler, psikolojik olarak içe çekilmeye, umutsuzluk duygularına ve yaşamın anlamına dair sorgulamalara neden olabilir. Bu süreç, bireyin geçmiş yaşamına dönük değerlendirmeler yapmasına, pişmanlıklarını ya da başarılarını daha yoğun biçimde düşünmesine sebep olur. Böyle bir zihinsel süreç, eğer yeterince desteklenmezse, depresyon gibi ruhsal rahatsızlıkların zeminini hazırlayabilir.
GENÇLERE ÇİFT TARAFLI SORUMLULUK
Ayrıca yaşlı bireylerin toplumda giderek daha görünür hale gelmesi, kuşaklar arası ilişkileri de psikolojik bir baskı alanına dönüştürebilir. Genç kuşaklar, hem yaşlı ebeveynlerine bakım verme sorumluluğu hem de kendi yaşamlarını sürdürme çabası içinde çift taraflı bir yük hissedebilirler. Bu da özellikle orta yaş grubunda tükenmişlik, stres ve kaygı düzeylerinde artışa neden olabilir. Aynı zamanda, yaşlı bireylerin sosyal yaşama yeterince katılamamaları, toplumsal dışlanmışlık hissini besleyerek bireysel düzeyde yalnızlık duygularını pekiştirir. Sosyal izolasyon, yaşlı bireylerde hem duygusal hem de bilişsel gerilemeyi hızlandırabilir; özellikle demans gibi nörokognitif bozuklukların gelişiminde bu faktörün etkisi büyüktür.
PASİF GRUP OLARAK GÖRÜLEBİLİRLER
Yaşlı bireylerin, üretkenlikten çekilmeleri nedeniyle toplumda “pasif” bir grup olarak görülmeleri, psikolojik olarak da değer kaybı yaşadıkları hissine yol açabilir. Kendini işe yaramaz hissetmek, bir topluluğa ait olamamak ya da artık dinlenmeyen biri haline gelmek; bireyin özsaygısını zedeler ve depresif belirtilerin ortaya çıkmasına neden olabilir. Bazı bireylerde ise bu durum, somatik belirtilerle kendini gösterebilir. Duygusal sıkıntılar, bedensel şikâyetlerle ifade edilmeye başlanabilir; bu da psikososyal desteğin yetersiz olduğu ortamlarda tanı koymayı ve müdahaleyi zorlaştırır.
BAKIM GEREKTİREN BİR DÖNEM
Nihai olarak, yaşlı nüfusun artışı sadece bir yaş grubunun değil, bütün toplumun psikolojik dengesini etkileyen bir dönüşümdür. Bu süreçte en çok karşılaşılan ruhsal rahatsızlıklar arasında depresyon, anksiyete bozuklukları, demans, yalnızlık kaynaklı duygudurum bozuklukları ve bakım veren bireylerde tükenmişlik yer alır.
Bu dönüşüme uyum sağlanabilmesi için toplumsal düzeyde yaşlılığı yalnızca “bakım gerektiren bir dönem” olarak değil, aynı zamanda deneyim ve bilgelik içeren bir evre olarak yeniden tanımlamak, yaşlı bireylerin sosyal hayata aktif katılımını desteklemek büyük önem taşımaktadır. Psikolojik dayanıklılığın korunabilmesi, ancak bu tür çok boyutlu yaklaşımlarla mümkün olabilir.
65 YAŞ ÜSTÜNÜN YÜZDE 55’İ KADIN YÜZDE 45’İ ERKEK
Yaşlı nüfus olarak kabul edilen 65 ve daha yukarı yaştaki nüfus, 2019 yılında 7 milyon 550 bin 727 kişi iken son beş yılda yüzde 20,7 artarak 2024 yılında 9 milyon 112 bin 298 kişi oldu. Yaşlı nüfusun toplam nüfus içindeki oranı ise 2019 yılında yüzde 9,1 iken, 2024 yılında yüzde 10,6’ya yükseldi. Yaşlı nüfusun 2024 yılında yüzde 44,6’sını erkek nüfus, yüzde 55,4’ünü kadın nüfus oluşturdu.
194 ÜLKE ARASINDA 75. SIRADAYIZ
Birleşmiş Milletler dünya nüfus tahminlerine göre 2024 yılı için dünya nüfusunun 8 milyar 161 milyon 972 bin 573 kişi, yaşlı nüfusun ise 833 milyon 480 bin 764 kişi olduğu tahmin edildi. Bu tahminlere göre dünya nüfusunun yüzde 10,2’sini yaşlı nüfus oluşturdu. En yüksek yaşlı nüfus oranına sahip ilk üç ülke sırasıyla yüzde 36,2 ile Monako, yüzde 29,8 ile Japonya ve yüzde 24,6 ile İtalya oldu. Türkiye, 194 ülke arasında 75. sırada yer aldı.