YAZARLAR

PINAR YILDIZ YÜKSEL / Anne ben mi güzelim profil fotoğrafım mı?

Bir tıkla pürüzsüz cilt, küçülen burun, büyüyen gözler… Filtreler artık gençlerin günlük aynası oldu. Ama uzmanlara göre bu “sanal güzellik” oyunu, özgüveni eritiyor ve depresyonun kapısını aralıyor. Ergenlikte en çok duyulan soru ise şu: “Ben miyim gerçek, yoksa filtreli ben mi?”

Telefon kameramızı açtığımızda ilk yaptığımız şey artık gülümsemek değil, filtre seçmek oldu. Daha parlak bir cilt, kusursuz bir burun, ışıldayan gözler… Birkaç saniyede, gerçekte var olmayan bir “ideal” yüz karşımıza çıkıyor. Bu değişim sadece yetişkinleri değil, en çok da çocukları ve gençleri etkiliyor. Çünkü ergenlik döneminde “Ben kimim, güzel miyim, arkadaşlarım beni nasıl görüyor?” soruları zaten zihni meşgul ederken, karşılarına bir de bu kusursuzlaştırılmış görüntüler çıkıyor. Peki, bu durum onların gerçeklik algısını, özgüvenini ve bedenle kurduğu ilişkiyi nasıl değiştiriyor? Sosyal medyanın parlak yüzü altında büyüyen bir nesil, kendisini hep bir başkasının filtrelenmiş görüntüsüyle mi kıyaslayacak? İşte bu soruları ve daha fazlasını Psikolog Tuğçe Betül Şenel‘e yönelttik. Filtrelerin gençlerin dünyasında yarattığı baskıyı, ergenlik döneminde neden daha güçlü hissedildiğini ve ailelerin bu süreçte nasıl bir yol izlemesi gerektiğini konuştuk.

– Sosyal medya filtreleri, kullanıcıyı birden daha canlı ve daha güzel bir hale getiriyor. Bu da kişinin kendisini daha iyi hissetmesini sağlıyor. Ancak bu sanal illüzyon özellikle çocuk ve gençlerin algısını nasıl etkiliyor?
Filtreler, gerçekte var olmayan bir “ideal” yüz ve beden yaratıyor. Çocuklar ve gençler bu filtreleri sık kullandığında, doğal görünümleri onlara sıradan ya da yetersiz gelebiliyor. Yani beyinleri zamanla filtresiz hâllerini değil, filtreli hâllerini “normal” kabul etmeye başlıyor. Bu da gerçeklik algısında kayma yaratabiliyor. Zamanla da ancak değişirsem yeterliyim” düşüncesini besleyebiliyor. Kendini daha güzel hissetmek ilk anda keyif verse de, uzun vadede kendi bedenini beğenmeme ve sürekli eksik hissetme riskini taşıyor.
– Gençler filtrelenmiş görüntülerle kendilerini sürekli karşılaştırdığında hangi psikolojik sorunlar ortaya çıkabilir?
– Sürekli başkalarının filtreli görüntülerini görmek, gençlerde içsel bir kıyas mekanizmasını tetikler. “Benim cildim niye böyle değil, burnum niye bu kadar büyük, saçım niye böyle durmuyor?” gibi sorular aklına yerleşir. Bu kıyaslama çoğu zaman kendi aleyhine olur. Bunun sonucunda da özgüven kaybı, bedeninden memnun olmama, sosyal kaygı ve yetersizlik hissi gelişebilir.

Daha ileri boyutlarda depresyon belirtileri, yeme bozuklukları ya da sosyal hayattan uzaklaşma görülebilir. Yani mesele yalnızca bir fotoğraf filtresi değil, kişinin kendisini değerli görme biçimini doğrudan etkileyen bir süreçtir. Özellikle ergenlikte, “onay alma” çok önemli olduğu için, gençler beğeni sayısını kendilik değerleriyle karıştırabilir. Bu da onların psikolojik sağlamlığını zedeler.
– Ergenlik döneminde dijital filtrelerin yarattığı baskı, özgüven ve beden algısı üzerinde neden daha belirgin oluyor?
– Ergenlik, kimlik inşasının ve bedenle barışmanın en kritik dönemidir. Gencin zihninde sürekli şu sorular dolaşır: “Ben kimim? Güzel miyim? Çekici miyim? Arkadaşlarım beni nasıl görüyor?” Bu sorular zaten yoğunken, bir de karşısına filtrelenmiş, kusursuzlaştırılmış görüntüler çıktığında baskı katlanarak artar. Filtreli yüz ile kendi gerçek yüzü arasındaki fark, gencin zihninde büyür ve onu yetersizlik duygusuna iter. Bu nedenle ergenlikte filtre baskısı çok daha güçlü hissedilir ve özgüven üzerinde derin izler bırakabilir.

– Çocuk ve gençler oynadıkları sanal oyunlarda da avatar kullanıyorlar. Bu avatarların görünüşlerini istedikleri gibi değiştirebiliyor ve kendilerini sanal dünyada temsil etmeleri için kullanıyorlar. Bu avatarlar için oyunlarda çok sayıda kıyafet, aksesuvar, kanat, farklı uzuv seçenekleri bile var. Bazen kendilerini süper güçleri olan kanatlı bir insana bazen de tek bacaklı ya da yarı insan yarı hayvan olan görünüşlere çevirebiliyorlar. Bu durum onların gerçeklik algısını nasıl etkiliyor?


Tuğçe Betül Şenel

– Oyunlardaki avatarlar çocuklara farklı kimlikler deneme imkanı sunar. Bu, yaratıcılık ve hayal gücü için faydalıdır. Ancak sürekli farklı bir bedenle, uçabilen ya da şekil değiştiren bir karakterle özdeşleşmek, “gerçek hayatın sınırlarını” flu hale getirebilir.
Küçük yaşlarda gerçek ile hayali ayırt etme becerisi tam oturmadığı için, çocuk kendi bedenini kabul etmekte zorlanabilir. Bu noktada ailelerin yapabileceği en önemli şey, çocuğun oyun deneyimlerini konuşmak, “Bu oyunda eğleniyorsun ama gerçek hayatta bedenimiz bize özeldir ve olduğu haliyle çok değerlidir” mesajını vermektir. Böylece sanal dünyada keyif alırken, gerçeklikle bağı kopmamış olur.

HEMEN YARGILAMA ÖNCE DİNLE

– Çocuk ve gençler çoğu zaman filtreli hallerindeki gibi bir görünüme sahip olmak istiyor. Bu sebeple estetik operasyon geçirmeyi planlayanlar bile oluyor. Eğer çocuk sürekli dış görünüşünü değiştirmek üzerine isteklerini anlatıyorsa aileler ne yapmalı?
Bu durumda öncelikle yargılamadan dinlemek gerekir. “Saçımı böyle istiyorum, burnum şöyle olsa güzel olur” dediğinde hemen “Olmaz, saçmalama” demek yerine, “Bunu neden istiyorsun?” diye sorulmalı. Çocuğun altında yatan duyguyu anlamak çok kıymetli. Bazen sadece kabul görmek, bazen de özgüven eksikliği bu isteği doğurur. Eğer çocuk sürekli kendisini değiştirmekten bahsediyorsa, bu durum özgüven sorununa işaret ediyor olabilir. O noktada profesyonel bir destek almak, çocuğun kendi bedenini olduğu gibi kabul etmesine ve güçlü yönlerini fark etmesine yardımcı olabilir.

SÖYLENENİ DEĞİL GÖRDÜKLERİNİ ÖĞRENİRLER

– Psikolojik açıdan, sosyal medyanın sadece filtrelerle değil, karşılaştırma ve beğeni odaklı yapısı nasıl yönetilebilir?
Bunun en güçlü yolu dijital farkındalık geliştirmektir. Çocuklara ve gençlere sosyal medyanın sahneye benzetilebileceğini anlatabiliriz: Orada herkes en iyi fotoğrafını, en mutlu anını paylaşır. Bu, gerçek hayatın tamamı değildir. Aileler, çocuklarıyla filtrelerin, beğeni sayılarının ne anlama geldiğini konuşmalı. Günlük hayatta ekran süresini sınırlamak, alternatif aktiviteler (spor, sanat, doğa etkinlikleri) sunmak da çok destekleyici olabilir. Sosyal medyayı tamamen yasaklamak yerine, bilinçli ve sağlıklı kullanım alışkanlığı kazandırmak en kalıcı çözümdür. Ve en önemlisi de ailelerin kendilerinin de sosyal medyada sağlıklı rol model olmalarıdır. Çocuklar yalnızca söyleneni değil, gördüklerini de öğrenirler.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu