PELİN KAYA / Cannes Film Festivali özeti: Centilmenlik, aşk ve Pedro Pascal

Geçtiğimiz hafta başlayan 78. Cannes Film Festivali, dün itibariyle sona erdi. Her yıl olduğu gibi bu yıl da kırmızı halıda hem sinema dünyasından hem de moda sahnesinden unutulmaz anlara tanıklık ettik. Festivalin ikinci yarısında ünlü katılımı gözle görülür biçimde arttı. Türk yıldızlarının da yoğun ilgi gösterdiği festivalin son günlerinde kimler dikkat çekti kimler radarıma takıldı gelin hep birlikte bakalım.
EN İYİLER
Rosie Huntington-Whiteley, Balenciaga elbisesiyle kırmızı halıya adım attığı an, markanın itibarını neredeyse tek başına kurtarabileceğini düşündürdü.
Ancak festivalin tartışmasız en şık ismi Elsa Hosk oldu. Hem Anastasia Zadorina imzalı elbisesiyle hem de 1995 tarihli ikonik Thierry Mugler arşiv parçasıyla kelimenin tam anlamıyla herkesi büyüledi.
Scarlett Johansson, ilk yönetmenlik deneyimi Eleanor the Great ile beş dakika ayakta alkışlandı. Mavi Prada elbisesiyle mesleki başarısını stil başarısıyla tamamladı.
Dakota Johnson ise Gucci’den yaptığı her seçimde başarılı çizgisini korudu.
ARŞİV SEÇİMLER
Rooney Mara, Eddington galasında Givenchy’nin 1956 tarihli haute couture tasarımıyla zarafet dersi verdi.
Natalie Portman da aynı galada Dior’un 1951 koleksiyonundan yeniden uyarlanan bir elbiseyle moda tarihine selam gönderdi.
Jennifer Lawrence ise ‘Die, My Love’ galasında Dior arşiv elbisesiyle kırmızı halının güçlü isimleri arasına adını yazdırdı.
EN AYKIRI SEÇİM
Kristen Stewart, kendine has tarzını kırmızı halıya en başarılı şekilde uygulayan ünlü isimdi. Chanel şort takımlarıyla protest havasını kaybetmeden de stil sahibi olabileceğini kanıtladı.
TÜRK KARNESİ
Bu yıl Cannes’da Türk isimlerin katılımı dikkat çekti. Burcu Esmersoy farklı kumaş dokularıyla tasarlanan Nihan Peker imzalı elbisesiyle en beğendiğim Türk ünlü oldu.
Sinem Ünsal, Amor Garibovic imzalı elbisesiyle Cannes ‘ın sürpriz isimlerindendi.
Neşeli tavırları ve kıyafetiyle ilk global kırmızı halı sınavını başarıyla geçti.
HAYAL KIRIKLIKLARI
Emma Stone’un Louis Vuitton elbisesi için tek kelimeyle “yemek önlüğü” denebilir.
Cara Delevigne ya en şık oluyor ya da en rüküş. Ortası yok. Bu sefer maalesef en kötülerdendi.
Coco Rocha, Inout Ravzan imzalı hacimli elbisesiyle dikkat çekti ama Cannes’ın zarafet sınırının dışına taştı.
CENTİLMENLER
Robert Pattinson, Jennifer Lawrence ile birlikte yürüdüğü halıda klasik bir centilmenlik örneği sergiledi.
Erkek modasında ise Pedro Pascal rüzgârı dinmek bilmiyor. Eddington prömiyerinde Dior takım ile karizmatikti ama asıl yıldızlaşması, basın görüşmesindeki salaş kolsuz tişörtüyle oldu.
Partideki camel tonlu kombini de çok beğenildi. Pedro, yılın erkek modasına sessiz sedasız yön veren isim hâline geldi.
Alexander Skarsgård da Saint Laurent çizmeleriyle Cannes’da çarpıcı bir erkek stili sundu. Moda sayfaları Pedro ile kıyaslamaya doymadı.
Festivalde renk paletinin en güzel renklerini en akıllıca kullanan kimdi diye sorarsanız hiç düşünmeden yıldız oyuncu Jeremy Strong’u söylerdim.
Pembeden, yeşile pastel tonların en güzel hallerini kusursuz bir şekilde yorumladı.
MUTLU ÇİFT
Rihanna ve A$AP Rocky, Ray-Ban partisi ve Rocky’nin filmi için Cannes’daydı. Yağmura rağmen el ele kırmızı halıda yürüyen çift yine en romantik anlara imza attı.
Rihanna Alaïa, A$AP Rocky ise Saint Laurent giydi. Mücevherlerde ise Boucheron imzası vardı.
DEVRAN DÖNÜYOR, PICCIOLI DEVRİ BAŞLIYOR
Yirmi yılı aşkın süredir Valentino’nun kreatif direktörlüğünü yürüten Pierpaolo Piccioli, Balenciaga’nın başına geçti. Evet, yanlış duymadınız: Couture’un şiirsel anlatıcısı, şimdi sokak kültürünün en keskin temsilcilerinden birinin direksiyonunda.
Demna Gvasalia’nın ardından bu koltuğu devralmak, moda dünyasında yalnızca bir görev değişikliği değil, estetik bir paradigma kayması anlamına da geliyor. Piccioli’nin Valentino’daki romantik ve duygusal haute couture dili, markanın sert, provokatif ve zaman zaman distopik dünyasıyla keskin bir tezat oluşturuyor. Ancak tam da bu nedenle, bu geçiş bir sürpriz olduğu kadar stratejik bir hamle olarak da öne çıkıyor. Markanın bu rafineleşme arzusuna yanıt, Piccioli gibi bir isimden daha güçlü olamazdı.
Piccioli göreve 10 Temmuz’da başlayacak ve ilk koleksiyonu İlkbahar 2026 koleksiyonu olacak. Şimdi merak edilen soru şu: Marka, Piccioli ile birlikte nasıl bir estetik yeniden yapılanmaya gidecek? Markanın sokakla kurduğu ilişki tamamen son bulacak mı, yoksa Piccioli, yeni bir “yüksek sokak” tanımı mı yaratacak? Bir geçişin erken olup olmadığını zaman gösterir. Ama şu çok açık: Markanın sahibi Kering Group, yalnızca bir kreatif direktör değil, yeni bir vizyon seçti. Ve bu vizyonun merkezinde artık yalnızca gençlik isyanı değil, şiirsel bir zarafet de yer alıyor.
MODA DÜNYASININ YENİ KAHRAMANI: LABUBU
Sessiz lüksün kuralları belirlediği bir dönemde, moda dünyası sevimli bir isyanla karşı karşıya: Peluş kulakları, kocaman anime gözleriyle Labubu. Hong Konglu sanatçı Kasing Lung’un “The Monsters” evreninden çıkan bu karakter, bir çocuk kitabı illüstrasyonuyken Pop Mart iş birliğiyle hızla küresel bir fenomene dönüştü. Şimdi ise moda ikonlarının yeni gözdesi.
Rihanna’nın Louis Vuitton çantasında, Dua Lipa’nın Miu Miu’sunda, Lisa’nın sosyal medya videolarında… Labubu, lüks çantalara iliştirilen sıradan bir aksesuvar değil; nostaljiyi, kawaii estetiğini ve bireysel tarzı bir araya getiren, moda diline renk ve mizah katan bir ifade biçimi.
Ama itiraf etmeliyim ki, bu trende karşı hislerim biraz karışık. Bir yandan eğlenceli ve yaratıcı buluyorum; modanın fazlasıyla ciddileştiği bu dönemde böyle renkli bir başkaldırıyı anlamlı buluyorum. Öte yandan, bir Hermès Kelly’nin üzerine iliştirilmiş pelüş bir karakter bana hâlâ biraz “saygısızlık” gibi geliyor. Zanaatkârlığın doruğundaki bir parçaya bu kadar çocuksu bir dokunuş eklemek, beni arada bırakıyor.
HOLLYWOOD’DA TÜRK RÜZGARI
Bu sürprizi Cannes’dan beklerken Amerika, Los Angeles’tan geldi. Oyuncu Aras Aydın, sessiz sedasız dünya çapında ses getiren “Nine Perfect Strangers” dizisinin yeni sezon kadrosuna dahil olmuş. Dizinin Los Angeles’ta gerçekleşen prömiyerinde Oscar ödüllü Nicole Kidman’la birlikte kameraların karşısına geçen Aydın, gecenin en dikkat çeken isimlerinden biriydi.
Nicole Kidman’ın başrolünde yer aldığı dizinin ikinci sezonu, tıpkı ilk sezonda olduğu gibi gizemli bir sağlık merkezinde buluşan yabancıların hikâyesini anlatıyor. Liane Moriarty’nin aynı adlı romanından uyarlanan yapımda bu kez Aras Aydın, Matteo karakterine hayat veriyor. İlk görüntülerden anlaşılacağı üzere Aydın sadece kadroya değil, diziye de yeni bir soluk getirmiş.