YAZARLAR

OKAN MÜDERRİSOĞLU / Siyonist saldırganlık ve milli güvenlik meselesi!

Sadece kınama ile geçiştirilen katliamlar. İran atasözündeki gibi…“Nişestend u goftend u ber-hâstend!” Yani, “Oturdular, konuştular ve kalkıp gittiler” tarzı zirveler. 23 aydır seyirci kalınan soykırım… Siyonist İsrail yönetimini azgınlaştırdıkça azgınlaştırdı. Siyonistler, propaganda makinelerini çalıştırıp sözde terörle mücadele ettiklerini ileri sürerken, ilk günden itibaren bir ülke açık ve net tavır alıp, uyarılarda bulundu. Türkiye, İsrail saldırganlığının bölgesel savaşa dönüşme riskine işaret ettiğinde, başta BM olmak üzere dünya liderliği, “kör, sağır, dilsiz” kesildi. Gazze‘yi hedef alan siyonist savaş makinesi, son iki yıl içinde Lübnan‘a, Yemen’e, Suriye‘ye, İran’a, Tunus’a ve Katar‘a yöneldi. ABD’nin desteği, İsrail’i yöneten akıl dışı kadroları, küresel stratejik boşluktan yararlanarak, dini referanslı hedeflerine ulaşması için sürekli teşvik etti. Sözde, yakın güvenliği için askeri operasyonlar düzenlediğini savunan İsrail’in asıl niyetinin Fırat’tan Nil Nehri’ne kadar uzanan havzada mutlak hakimiyet kurmaya odaklı olduğu artık kesinleşti. Daha önemlisi siyonistlerin Doha saldırısı, tıpkı New York’taki ikiz kulelere yönelik 11 Eylül saldırısı gibi tarihi büyük kırılmaların başlangıç noktasını belirledi. ABD’nin, Körfez’deki sayılı üslerinden birine ev sahipliği yapan Katar’ın, müttefiki sandığı ülkenin mutlak güvencesinin zayıflığını fark etmesi, benzeri pek çok ülke için de ibretlik bir duruma yol açtı. Bakmayın siz, sonradan verilen beyanatların hamasi taraflarına. Önceki gün bir kez daha anlaşıldı ki İsrail ateşi durdurulmaz ve toprak bütünlüğe sahip bağımsız Filistin Devleti kurulmazsa ne bölgemiz ne de dünya huzura kavuşabilecek!

***

Bugün, Hamas’ı bahane eden ve her türden kanlı senaryoyu uygulamak için tetikte bekleyen İsrail karşısında, Ortadoğu‘da hiçbir ülkenin güvende olduğu söylenemez. Kontrolsüz güç haline dönüşen İsrail’in, caydırıcı ve etkili bir bölgesel güç istemediği de açık gerçek!
Hatırlanacağı üzere İsrail, Suriye’nin güneyini işgal ettiği andan itibaren Şam’daki yeni yönetimi de kendi bakış açısından tehdit (!) olarak tanımladı. Suriye sahasında Türkiye ile karşı karşıya gelmemek adına Azerbaycan‘ın kolaylaştırıcılığında “çatışmasızlık çerçevesi” için masaya da oturdu. Ama fazla bir şey değişmedi. Türkiye’nin menfaatlerini ve ilgi alanlarını doğrudan taciz etti. Bununla da kalmadı! Dürzi grupları ayrılıkçı eylemlere yönlendirip destekledi. Derken, Suriye’nin kuzey doğusundaki SDG yapılanmasını alternatif bölgesel yönetim iddiasını gerçekleştirmesi için azmettirmekten kaçınmadı. Yani, PKK terör örgütünün Suriye uzantısının merkezi yönetime entegre olmasını engellemeye yöneldi. SDG’nin silahsızlanma sürecini akamete uğratmak için ajanlarını alana sürdü. Böylece, Türkiye’nin güvenliğine yakın tehlike yarattı!
Özetle… Siyonist saldırgan kafa, Türkiye açısından “milli güvenlik meselesine” dönüşme tartışması başlattı.
Nitekim merak edenler Aralık 2023’te Katar’dan dönüş yolunda Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan‘ın (Türkiye merkezli) İsrail’e dönük ikazlarını, MHP lideri Devlet Bahçeli‘nin yakın dönem keskin paylaşımlarını dikkatle okuyabilir.
Hatta MİT Başkanı İbrahim Kalın‘ın, açık kaynaklara da yansıdığı şekliyle İsrail İç İstihbarat Başkanı ile yaptığı konuşmasının satır aralarına bakabilir!

***

Bütün bu risk ve tehlike ortamında…
Devletler, İsrail saldırganlığı ve katliamları karşısında iki yüzlü tutum takındıkça, ilk kez küresel vicdanın sesi duyulmaya başlandı. Açlığa mahkum edilen, her gün bombalanan, ezeli ve ebedi topraklarından sürgün edilmek istenen Filistinlilerin dramı, geç de olsa kamuoylarını harekete geçirdi. Bu sayede bilhassa Batı bloku tabandan gelen baskıya dayanamadı. İsrail’in görünürdeki meşru savunma senaryosunu kat be kat aşan, bambaşka bir doktrin üzerinden ilerlediği ve durmaya niyeti olmadığı kabul görmeye başladı. Ve nihayet Fransa ve İngiltere’nin başını çektiği devletler, Filistin’i tanıyacaklarını açıklayacak aşamaya geldiler. Burada İspanya’nın şahsiyetli tutumunu, İsrail’e yönelik yaptırım kararlarını ve İrlanda halkının, bilhassa futbol kulüplerinin cezayı da göze alarak Filistin’in yanından duran tribün karakterini de özellikle not etmemiz gerek.
Bu vesileyle… 21-25 Eylül 2025 tarihlerine ve BM Genel Kurulu’na ayrıca parantez açmamızda fayda var. Filistin Devlet Başkanı Abbas‘ın vizesinin ABD tarafından iptalinin ardından Gazze, Kudüs ve Batı Şeria’nın kaderi bağlamında gözler, Türkiye ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın üstünde olacak. Filistin davasını BM zemininde en güçlü şekilde savunan Erdoğan’ın, 1948’den bugüne İsrail yayılmacılığını haritalar üzerinden gösterdiği efsane konuşması hala akıllarda. Bu yıl Erdoğan’ın, İsrail’in uluslararası tecride tabi tutulması için bir eylem planı sunması da beklentiler dahilinde.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu