OKAN MÜDERRİSOĞLU / Gündem sapması ve artan İsrail riski


Türkiye, an itibariyle “gündem sapması” yaşıyor. Bu gelişmede İstanbul merkezli yolsuzluk operasyonu, CHP’nin izlediği sokak siyaseti ile uluslararası sermaye ve medya çevrelerinin katıldığı negatif algı operasyonu önemli yer tutuyor. Elbette, bahse konu iddialar zincirinin İstanbul’un görevden el çektirilen belediye başkanı Ekrem İmamoğlu‘yla ilgili olması, adli zemindeki değerlendirmelerin hızla siyasal zemine çekilmesine de yol açıyor. Bu noktada üç husus belirgin şekilde kendisini gösteriyor:
1- İmamoğlu’nun İstanbul’da üst üste seçim kazanmış olması, onun her türlü kusur ve suçtan arındırılmış, hatta imtiyazlı olarak koruma altına alınması baskısına dönüştürülüyor.
2- Cumhurbaşkanlığı seçimine ilişkin hesapların erken başlatılması, İstanbul üzerinden Ekrem Bey’e yatırım yapan siyasi, finansal, diplomatik ve cemaat temsilcilerini adeta varoluşsal bir mücadeleye sürüklüyor.
3- Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemini ve Cumhur İttifakı’nı hazmedemeyen müzmin muhalif çevreler ile FETÖ artıkları da elinden geleni ardına bırakmıyor!
Bu vesileyle bir kez daha hatırlatmak isteriz ki…
Kimse hakkında peşinen hüküm kuruyor değiliz. Sadece madalyonun her iki yüzünün de görülmesini istiyoruz. Ayrıca… Yargının adil, şeffaf ve hızlı işletilmesinin önemini bilhassa siyasi, ekonomik ve toplumsal huzur bakımından ısrarla vurguluyoruz.
***
Gelelim meramımızın kritik bölümüne…
Bugün, asla dikkatlerden kaçırmamamız gereken stratejik gündem başlıklarımızın özeti şöyle:
1- Terörsüz Türkiye hedefinin gerçekleştirilmesi. 2- Fiyat istikrarı ile birlikte sürdürülebilir büyümenin yakalanması, gelir dağılımının iyileştirilmesi ve genç istihdamının artırılması. 3- Kentsel dönüşümün başarılması ve İstanbul’un olası depreme karşı dirençli hale getirilmesi. 4- Aile kurumunun korunması ve nüfus artışının ülkenin geleceğini teminat altına alacak eğilime kavuşturulması. 5- Nihayet… Bölgesel risklerin yönetimi ve fırsatların kullanılması.
Bakınız…
Terör örgütü PKK’nın feshi ve silah bırakma takvimi arada teklese de bir şekilde işliyor. Fakat örgütü kullanan küresel aktörler, Türkiye’nin güvenliğini tehdit eden projelerinden vazgeçmiyor, tekere çomak sokuyor. Üstelik bu kez sürece, İsrail de açıktan müdahil olmuş durumda! Nitekim… Türkiye ile İsrail hava kuvvetlerinin Suriye sahasında karşı karşıya gelmesi ihtimali, hayati eşiğe dayandı bile! İsrail’in gerginliği tırmandırma politikası şu üç noktada düğümleniyor:
1- Suriye’deki yeni yönetimi reddediyor. Kuzeyde Kürt, güneyde Dürzi, batıda Nusayri devletçilikleri kurulmasını teşvik ediyor.
2- Türkiye, Suriye, Irak, Ürdün, Lübnan arasında gelişen “Bölgesel sahiplenme, DEAŞ’la ve her türlü terör örgütü ile mücadele” işbirliğini sabote etmeye çalışıyor. Suriye’de kurulması planlanan DEAŞ Karşıtı Bölgesel Koordinasyon Merkezi için etüt yapılan üs bölgelerini bombalıyor!
3- İsrail, Suriye hava sahasında tam kontrol ve Şam sınırına kadar karada da mutlak hâkimiyet istiyor. Tel Aviv’de azınlıkta kalan bir grup “Üniter Suriye Devleti’ni ve şartlara göre bir güvenlik anlaşması yapılmasını” savunuyor. Soykırımcı Netanyahu ve taraftarları ise Suriye’nin, “Arap, Kürt, Nusayri, Dürzi” kimlikli dört parçalı devlete dönüşmesine çabalıyor.
Neden?
Çünkü İsrail, bölgede hiçbir devletin güçlü ve istikrarlı olmasını istemiyor.
Ve bugünlerde önceliğini İran’ın nükleer tesisleri ile balistik füze üretim kapasitesini vurmaya odaklamış olsa da Türkiye’nin, özellikle Suriye genelinde teyakkuz halini koruması ve alternatif tedbirler geliştirmesi milli beka önceliği kazanıyor.