NURULLAH GÜR / Küresel ekonomi ‘yeni dönemde’ rotasını arıyor

IMF raporunda, küresel ekonominin yüzde 86’sını temsil eden 127 ülkenin 2025 yılı büyüme tahmini düşürüldü. Türkiye ise IMF’nin büyüme tahmininiy ukarı yönlü revize ettiği görece az sayıdaki ülkeden biri. Almanya bile müzmin bir durgunluğa doğru ilerliyor
Ticaret savaşında açılan yeni cepheler sonrasında küresel büyümeye dönük tahminler aşağı yönde revize ediliyor. IMF’nin açıkladığı Dünya Ekonomik Görünüm Raporu’nun son versiyonunda küresel ekonominin yüzde 86’sını temsil eden 127 ülkenin 2025 yılı büyüme tahmini düşürüldü. IMF, tarife artışları ve beraberinde gelen belirsizliklerin küresel ihracatı ve büyümeyi yavaşlatacağı, uluslararası finansal yatırımları sekteye uğratacağı konusunda uyarıda bulundu.
BÜYÜME TAHMİNLERİNDE KARAMSARLIK HAKİM
IMF, ABD’nin İkinci Dünya Savaşı’nın sonlarına doğru inşa ettiği küresel ekonomik sistemin en önemli aktörlerinden biri. Washington merkezli bu kurum, dünyanın yeni bir döneme girdiğinin altını çizse de bu yeni dönemin niteliğini net olarak tasvir edemiyor. Aslını sorarsanız bunu kimse yapamıyor. IMF’nin kendi varlığını dahi sorgulaması gerektiği bir dönemdeyiz.
Son yıllarda tarife oranları yükseldi, çok taraflı ticaret anlaşmaları önemini yitirirken ikili ticaret diplomasisi faaliyetleri daha etkin hale geldi. Sanayi politikaları yeniden popülerlik kazandı. Küresel tedarik zincirlerine entegrasyondan ziyade iktisadi bağımlılıkları azaltmak hedeflenir oldu.
ABD, mevcut küresel ekonomik düzenin artık kendisine yeterince hizmet etmediğini hesaplayarak sistemin altına dinamitler koyuyor. Ancak yerine neyin inşa edileceğine dair ortada ne bir plan var ne de sağlam bir statik hesap. Üstelik ABD yeni yapının tasarımına tek başına yön verebilecek konumda da değil.
Sisteme dair bunca belirsizlik varken, ekonomik büyümenin gerilemesi normal. Berlin Duvarı yıkıldıktan sonra dünya genelinde en etkileyici ekonomik performanslardan birini sergileyen Almanya bile müzmin bir durgunluğa doğru ilerliyor. Geçen yıl daralan Alman ekonomisinin 2025’te en iyi ihtimalle yerinde sayacağı tahmin ediliyor. ABD’nin 2025 büyüme tahmini 0.9 puan aşağıya çekilerek yüzde 1.8’e, Çin’in büyüme tahmini ise yüzde 4.6’dan yüzde 4’e düşürüldü. IMF, tarife artışlarından büyüme açısından en çok etkilenecek ülkelerden birinin de Meksika olacağını öngörüyor. Meksika’nın büyüme tahmini tam 1.7 puan aşağı çekilmiş. Tahminler bu yıl Meksika ekonomisinin daralacağı yönünde.
Türkiye ise IMF’nin büyüme tahminini yukarı yönlü revize ettiği görece az sayıdaki ülkeden biri. Dünya Ekonomik Görünüm Raporu’nun bir önceki versiyonunda Türkiye’ye dair 2025 büyüme tahmini yüzde 2.6 idi. Son raporda büyüme tahmini 0.1 puanlık artışla yüzde 2.7’ye yükseltildi. Büyüme tahmininde bu hafif iyileştirme yapılmış olsa da bu yıl Türkiye ekonomisi 2024’e (yüzde 3.2) kıyasla daha düşük büyüyecek.
TÜRKİYE EKONOMİSİ İÇİN YAVAŞLAMA EMARELERİ
2004-2024 yılları arasında Türkiye’nin ortalama büyüme hızının yüzde 5.3 olduğunu dikkate aldığımızda büyümedeki zayıflamanın boyutu daha iyi anlaşılıyor. Reel ekonomiye dair göstergeler, zaten bu yavaşlamayı bir süredir işaret ediyordu. İSO’nun açıkladığı PMI rakamlarında yeni siparişler 21 aydır yavaşlama sergiliyor; imalat sanayi kapasite kullanım oranı son 25 ayın en düşük seviyesine geriledi; mevsim etkisinden arındırılmış toplam istihdam sayısı son dört aydır düşüyor. Enflasyonla mücadele kapsamında sıkılaştırılan para politikası sonrasında iktisadi aktivitenin yavaşlaması zaten bekleniyordu. İşin bu kısmı şaşırtıcı değil. Buradaki temel sıkıntı, artan faizlere ve hız kaybeden büyümeye rağmen, enflasyon oranının hedeflenen hızda düşmemesi. Dezenflasyon sürecinde mesafe alınmadığını söyleyemeyiz. Fakat, iniş hızımız yeterli değil. Altını sıkça çizdiğim üzere, enflasyonla mücadeleyi sadece para politikasının omuzlarına yükleyemeyiz. Fiyatların artış hızını belirleyen unsurlar arasında talep ve döviz kuru geçişkenlik etkisi olsa da enflasyonu tetikleyen ve Merkez Bankası’nın kontrol alanı dışındaki arz yanlı unsurların olduğunu unutmamalıyız. Buradaki sorunları ve tıkanıklıkları çözmeye yeterince odaklanıyor muyuz emin değilim. Küresel ekonominin içinden geçtiği ‘yeni dönemin’ kuralları, ilkeleri ve hatta ismi henüz netleşmiş değil. Ancak açık olan bir şey var: Türkiye, karşılaşabileceği risklerden çok daha fazla yeni fırsata sahip. Elbette fırsatların varlığı, başarıyı garanti etmiyor. Bu nedenle, enflasyon girdabından ve diğer kırılganlıklarımızdan bir an önce kurtularak, 40-50 yılda bir gerçekleşen böylesi büyük bir küresel dönüşüm döneminin sunduğu fırsatlardan yararlanmak için odağımızı uzun vadeli işlere çevirmeliyiz.