NURULLAH GÜR / Büyüme ve enflasyon verileri olumlu geldi

Ekonomi, üçüncü çeyrekte % 3.7 büyüdü. Kasım enflasyonu da beklentilerin altında geldi. Önümüzdeki yılın en önemli meselelerinden biri, büyümeyi hem sosyal kesimler hem de sektörel bazda genele yaymak olacak. Enflasyondaki düşüşün kalıcı hale gelmesi için de gıda fiyatlarının normalleşmesi şart
Bu hafta iki kritik veri açıklandı: büyüme ve enflasyon. Büyüme ile başlayalım. Türkiye ekonomisi, yılın üçüncü çeyreğinde yüzde 3.7 oranında büyüdü. Yılın başında birçok kurum ve ekonomist Türkiye ekonomisinin bu seviyelerde büyüyebileceğini öngörmüyordu. Büyüme oranı Türkiye’nin potansiyelinin altında olmakla birlikte, son yılların en sıkı para politikasının uygulandığı bir dönemde istikrarlı biçimde pozitif büyüme kaydetmek de sıradan bir durum değil.
Yüksek faiz ortamına rağmen yatırımlar, ekonomik büyümeyi 2.8 puan yukarı taşıdı. Deprem konutları ve kentsel dönüşüm ile inşaat yatırımları artıyor. Ancak yatırımlardaki artış inşaatla sınırlı değil. Yatırımların yaklaşık yarısı makine ve ekipman yatırımlarından kaynaklanıyor. Faizler artmadan önce finansal kaynaklarını güçlendiren şirketlerin dijital ve yeşil dönüşümler özelinde yatırım yapmayı sürdürdükleri anlaşılıyor.

HARCAMA KALEMLERİNİN KATKISI
Büyüme verisine sektörel bazda bakıldığında ciddi ayrışmalar göze çarpıyor. Tarım sektörü yüzde 12.7 oranında daraldı. Tarım, son 20 yılın en zayıf performanslarından birini sergiliyor. İnşaat sektörü ise bu çeyrekte de çift haneli rakamlarda (yüzde 13,9) büyüdü. Büyümenin 0.7 puanı inşaat sektöründen geldi. Hizmetler, önceki çeyreklere kıyasla daha yavaş ilerledi. Ancak yine de büyümenin ana motoru olmayı sürdürdü. Sanayi sektörü bu yıla daralma ile başlamıştı. İkinci çeyrekle birlikte toparlanma emareleri belirdi. Bu çeyrekte sanayi yüzde 6.5 büyüdü ve genel büyüme rakamına 1.1 puan katkı sağladı.
Sanayide sektörler arasında belirgin ayrışmalar olduğuna vurgu yapmak lazım. Ortayüksek ve yüksek teknolojili sektörler hızlı büyürken, emek yoğun sektörler daralıyor.
Büyüme tarafında önümüzdeki yılın en önemli meselelerinden biri, büyümeyi hem sosyal kesimler hem de sektörel bazda genele yaymak olacak. Bu kapsamda Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın bu hafta açıkladığı Anadolu’da dört yeni sanayi koridoru kurma planı hayata geçerse çok stratejik bir hamle olur. Zira emek yoğun sektörlerin İstanbul gibi büyük şehirlerde rekabetçi olması artık mümkün değil. İstanbul’un yükünü hafifletmek lazım. Bunu sağlamanın yolu, Anadolu şehirlerini ekonomik ve sosyal açıdan daha cazip kılmaktan geçiyor.

KASIM ENFLASYONU BEKLENTİLERİN ALTINDA
Ağustos ve eylül aylarında enflasyon cephesinde kötü sürprizlerle karşılaşmıştık. Piyasa beklentilerinin altında gelen ekim verisi, dezenflasyon sürecinin akıbeti açısından bir nebze rahatlama sağlamıştı.
Kasımda, mevsimselliğin de etkisiyle, enflasyonun önceki aylardan daha düşük gelmesi bekleniyordu. Piyasa beklentisi yüzde 1.2–1.3 civarındaydı.
Kasım enflasyonu yüzde 0.87 ile bu bandın da altında geldi. Böylece yıllık enflasyon yüzde 31.07 ile son 2.5 yılın en düşük seviyesine geriledi.
Enflasyonun beklentilerin altında gelmesinin bir numaralı nedeni gıda fiyatları. Yaş meyve-sebze fiyatları öngörülenden daha düşük geldi. TÜİK verilerine göre, taze sebze fiyatları bir önceki aya göre yüzde 9.52 oranında, taze meyveler ise yüzde 2.71 oranında gerileme kaydetti. Tavuk, balık ve yumurta fiyatlarında da gevşeme var. İşlenmiş gıda fiyatlarında artış devam ediyor. Ama ekimde yüzde 2.51 olan işlenmiş gıda fiyatlarının artış oranı, kasımda yüzde 1.5’e gerilemiş durumda. Gıda fiyatlarındaki bu gelişmeler, manşet enflasyonu 0.17 puan aşağıya çekti. İTO’nun İstanbul için açıkladığı enflasyonda, gıda kaleminin yüzde 1.28 arttığını dikkate alacak olursak, gıda fiyatlarındaki gerilemenin daha çok Anadolu’da hissedildiği çıkarımını yapabiliriz.

Çekirdek ve mevsim etkisinden arındırılmış enflasyon göstergelerinin manşet enflasyonun üzerinde gelmesi, rehavete kapılmamak gerektiğini hatırlatıyor. Enflasyondaki düşüşün kalıcı hale gelmesi için gıda fiyatlarının normalleşmesi şart. Tarım ürünlerinin zirai don ve kuraklık gibi şoklardan daha az etkilenmesi için modern yöntemleri daha fazla kullanmalıyız. İklim değişikliği, günümüzün acı bir gerçeği.
Tarımsal sistemimizi iklim değişikliğinin gerçeklerini dikkate alarak geliştirmeliyiz. İklim şartlarına uygun tohum ve fidanlarla üretim yapılması, rüzgâr pervaneleri ve ısıtıcıların kullanımı ve damla sulama sistemleri gibi teknik ve teknolojilerin yaygınlaştırılmasını sağlamalıyız. En önemlisi, tarım bazlı şehirlerimizi gençlerimiz için cazip hale getirerek tarımdaki yaş ortalamasını aşağıya çekmeliyiz. Tarımda verimliliği artırmak ve tarla-pazar arasındaki aracıların gücünü kırmak için tarım sektörünü gençleştirmeliyiz.



