YAZARLAR

NURULLAH GÜR / Altının soluksuz yükselişi

Altının onsu 4 bin doları geçti. 10 yıl öncesine göre birçok noktada jeopolitik fay hatları çok daha aktif durumda. Finans piyasaları küresel ekonomiye dair satın alabilecekleri pozitif bir hikâye bulmakta zorlanıyorlar. Şişirecek hikâye olmayınca altın sarısı, yatırımcıya cazip geliyor

Bundan iki yıl önce altının ons fiyatı 2 bin doları ne zaman geçer diye konuşuluyordu. Bugün geldiğimiz seviye 4 bin doları geçti. Yılın başında 2 bin 600 dolardı. Her zaman görülemeyecek, çok dramatik bir artış bu. Yükselişi tetikleyen üç ana unsur var:
1- 10 yıl öncesine göre dünyanın birçok noktasında jeopolitik fay hatları çok daha aktif durumda. Gazze‘deki soykırıma bile dünya çok uzun süre gözünü kapadı. Gerçek anlamda son üç aydır İsrail’e karşı küresel bir baskı oluştu. Bu sayede çok şükür bir ateşkes sağlandı. Büyük ülkeler ve uluslararası kurumlar aksiyon almakta gecikiyor. Çatışmalardan biri biterken, diğeri başlıyor. Kırılgan ortam ve aktif fay hatları tedirginliği diri tutuyor. Tedirginliğin yüksek olduğu yerde altın talebi de yükseklerde geziniyor.
2- Para politikasından ticaret politikalarına kadar birçok politika alanında çok ciddi bir öngörülemezlik var. Politika yapım süreçlerinde cesaret yok, kapsayıcılık yok, koordinasyon yok. Bu ortamda bırakın insanları ve şirketleri, merkez bankaları bile rezervlerinde altın biriktirmenin peşindeler. Finans piyasaları küresel ekonomiye dair satın alabilecekleri pozitif bir hikâye bulmakta zorlanıyorlar. Alman sanayisi sallantıda, Çin büyümesi yüzde 5’in altında, ABD‘de borç limitleri aşılmış durumda… En son teknoloji şirketlerini şişirmişlerdi. Ama orada da aşırıya kaçtıklarını gördüler. Şişirecek hikâye olmayınca altın sarısı yatırımcıya cazip geliyor.
3- Altın yükselirken doların değerinin düşmesi, ABD’nin de belli ölçüde işine geliyor. ABD zaman zaman doların değerinin düşmesine zemin hazırlayarak buradan rekabet gücü devşirmeye çalışır. Bu noktayı da gözden kaçırmamak gerekir. Ekonomide hiçbir trend sonsuza kadar yükselişte kalmaz. Altın fiyatları da arada düzeltme hareketleri yapabilir. Fakat büyük güçler basiretsiz davranmaya devam ettikçe ve çöken neoliberal ekonomiye karşı doğru düzgün bir paradigma inşa edilemedikçe altın birçokları için en güvenilir dost olmayı sürdürür.

KAMUNUN AKILLI DOKUNUŞLARI
Yukarıda altını yorumlarken, küresel büyümeyi destekleyecek yeterince yeni hikâye olmadığından bahsettim. Bu durum, yeni hikâyeler uydurarak buradan spekülatif olarak para kazanmak isteyen finansal yatırımcılar için geçerli. Aslında küresel ekonominin daha sürdürülebilir ve verimlilik temelli bir büyüme performansı göstermesi için potansiyel vaat eden alanlar mevcut. Buna yapay zekâ da dahil, yeşil teknolojiler de… Ama tek başına sahneyi özel sektöre veya finans piyasalarına bıraktığınızda bu potansiyelin gerçeğe dönüşmesinin garantisi yok.
Gelecek vaat eden yatırım alanlarının istisnasız hepsinde kısa vadeli kârlılığı artırmaya ve şirket bilançolarını borsa yatırımcıları için daha cazip göstermeye daha fazla önem veriliyor. Ayrıca faydalı yenilikleri destekleyecek makul bir rekabet ortamının önü açılmıyor.
İşte bu yüzden kamunun rolü çok kritik. Kamu 10 yıl öncesine göre ekonomide daha fazla öneme ve ağırlığa sahip. Kamu etkisi bir noktadan sonra azalacaktır. Ancak önümüzdeki 5-10 yıllık süreçte de kamuyu daha aktif olarak görmeye devam etmemiz muhtemel.
Kamunun ekonomiye kazandırdıkları olduğu gibi kaybettirdikleri de var. Bunu “kamu iyidir” veya “kötüdür” gibi basit çıkarımlar yapmak için söylemiyorum. Veriler ve ekonomilerin mevcut durumu kamunun ağırlığının ve ona duyulan ihtiyacın arttığını gösteriyor.

IMF BİLE BUNU SÖYLÜYORSA!
Neoliberalizmin başlıca savunucularından olan IMF bile bu gerçeğe dikkat çekiyor. IMF’nin bu hafta yayımladığı Mali İzleme Raporu’nun tematik bölümü, ‘kamunun akıllı yatırımlarının uzun vadeli büyümeye pozitif etkileri’ konusunu incelemiş. Rapordaki verileri, kamu harcamalarının dünya genelinde arttığını gözler önüne seriyor. Genel kamu harcamalarının artmasında cari ve sosyal harcama kalemlerinin ağırlığı dikkat çekiyor. Bu kalemlerin bir bölümü gerekli olsa da bazıları uzun vadede ‘büyüme dostu’ değil. Bu yüzden kamu harcamalarında stratejik, yani akıllı, hamlelere ihtiyaç var. Sağlık, eğitim ve Ar-Ge alanlarındaki kamu harcamaları, ülkelerin üretim kapasitesini ve verimliliği artırma açısından daha büyük potansiyele sahip. Ancak bu noktada çoğu ülke kaynak dağılımını akıllıca yapamıyor.
IMF ekonomistlerinin hesaplamalarına göre, gelişmekte olan ülkeler kamu harcamalarında “en iyi uygulamalara” yakın bir performans sergileseler kamu harcamalarından yüzde 34 oranında daha fazla sonuç alabilirler. Ar-Ge’de potansiyel etkinlik artışı yüzde 50’nin de üzerinde. Dolayısıyla kamunun ekonomiye katkı noktasında başarısı sadece ne kadar çok kaynak ayırdığına değil, mevcut kaynakları nereye daha fazla yönlendirdiğine ve onları ne kadar etkin kullanabildiğine bağlı. İçinde bulunduğumuz dönem devleti küçültme dönemi değil, devleti piyasalara daha etkin ve akıllı dokunuşlar yapabilen bir mekanizmaya dönüştürme dönemi.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu