NEBİ MİŞ / İİT-Arap Birliği Zirvesi ve İsrail sorunu


İsrail’in Doha saldırısının ardından, İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) ve Arap Birliği bugün Katar‘da olağanüstü toplanacak. Toplantı, Katar’ın çağrısı ve İİT Dışişleri Bakanları Konseyi Dönem Başkanı Türkiye’nin desteği ile düzenleniyor.
İİT’nin bugün 57 üyesi var. BM’den sonra ikinci en büyük teşkilat. Mescid-i Aksa’nın ateşe verilmesine tepki olarak 25 Eylül 1969’da kuruldu. Yani bizzat İsrail sorununa karşı kurulmuş bir örgüt.
Arap Birliği’nin 22 üyesi var. BM ile aynı yıl kuruldu. Arap Birliği’nin tüm üyeleri aynı zamanda İİT’nin de üyesi. Örgütün kurulma amacı, Arap ülkelerinin bağımsızlık ve egemenliğini korumak. Arap dünyasının çıkarlarını savunmak ve ortak güvenlik ve dış politika konularında koordinasyon sağlamak.
Bu örgütler bugüne kadar sayısız zirve topladı. Zirvelerde, İsrail’i kınayan, uluslararası toplumu göreve davet eden bildireler yayınlandı. İcranın az, bildirilerin çok olduğu zirve toplantılarından, İsrail’e ve İslam düşmanlarına karşı caydırıcı yaptırımlar çıkmadı. Somut adımlar atılmadı. Zirvelerde açıklanan bildirgelerde kullanılan ifadelerin sertliği ya da yumuşaklığı gündem oldu.
Bu örgütler; İsrail’in Filistinlilere yönelik soykırıma başlamasına tepki olarak daha önce iki kez ortak toplantı yaptı. Hatta, bir önceki toplantısında, İİT, Arap Birliği ve Afrika Birliği Komisyonu, Filistin davasını destekleme çabalarının koordinasyonu için üçlü mekanizma bile kurdu.
Teşkilatlar tek tek ya da ortak zirveler fark etmeksizin toplanmaya devam etseler de şu ana kadar İsrail sorununa karşı, ne kendi aralarında ortak bir eylem birliği ne de uluslararası toplumu harekete geçirici bir politika üretemediler.
Örgütlere üye olan ülkelerin toplam nüfusu, ekonomik büyüklüğü, enerji piyasalarındaki ağırlığı, batılı ülkelerdeki yatırım kapasiteleri ve uluslararası fonlara yön verme gücü dikkate alındığında küresel siyasete etki edebilme potansiyelleri yüksektir.
Ancak üye ülkelerin farklı dış politika öncelikleri ve büyük güçlerle geliştirdikleri ilişkilerin mahiyeti, etkin karar alma mekanizmalarını baştan sınırlamaktadır.
İsrail’in Ortadoğu’da ki hedefinin sadece Filistinlilerle sınırlı olmadığını İslam ve Arap ülkelerinin artık görmesi ve bu gerçeklikle yüzleşmeleri gerekir. İsrail son bir yıl içinde 6 farklı ülkeye doğrudan saldırdı. Bu ülkelerin egemenliğini ihlal etti. En son Katar saldırası bölge ülkelerinin İsrail saldırganlığına karşı daha fazla gecikmeden ortak savunma ve güvenlik politikalarını geliştirmeleri gerektiğini göstermiştir.
Türkiye en baştan itibaren İsrail saldırganlığının Filistin’le sınırlı kalmayacağını ve yayılmacı politikalarının tüm bölge için tehdit oluşturduğunu vurgulamıştır. Gelinen süreçte haklılığı görülmüştür.
İsrail sorunu, küresel düzeyde giderek derinleşiyor. Bölge ülkelerinin bu farkındalığı dikkate alarak bu ay içinde yapılacak BM Zirvesi’nde İsrail soykırımını daha fazla öne çıkarmalıdırlar. Aynı zamanda, Filistin’in BM’ye tam üyeliğinin kabulü için daha fazla çaba göstermelidirler.
İki örgütün bugün yapacağı toplantıdan, İsrail’e karşı somut bir eylem planı çıkmazsa İsrail saldırganlığı diğer ülkelerle devam edecektir. En azından bu yıl yapılacak BM toplantısı için ortak takip edilecek bir gündem seti üzerinde mutabık kalınmalıdır.