NEBİ MİŞ / Bir yılın ardından Suriye ve bölgenin geleceği


Osmanlı sonrası Ortadoğu‘da istikrarsızlık döngüsü yüzyıldan fazladır devam ediyor. Bölge dışı güçler, hakimiyet mücadelesinde bu döngüden yararlandı. Her dönemde istikrarsızlığı üreten dinamiklere yenileri eklendi.
Kabaca son yirmi yıllık dönemde Ortadoğu, devlet çöküşleri, devlet dışı aktörlerle sürdürülen vekalet savaşları, kitlesel göçler, İsrail’in kesintisiz katliamları ve mezhep ve etnik temelli güvenlik iklimleri ile aynı anda yüzleşti. Bütün bu gelişmeler Ortadoğu’da güvenlik boşluğunu derinleştirdi.
Bölge üzerinde devam eden büyük güç rekabeti, devletleri kırılganlaştırdı. Bölge içi güvensizlik sarmalını büyüttü. Yöneticiler, güvensizlik ikilemini azaltacak kollektif bir güvenlik arayışı yerine, rakibinin zayıflaması üzerinden güvenlik sağlama hesabıyla hareket etti. Bölge için bu bakış açısı bir anlamda öğrenilmiş çaresizliğe dönüştü.
ABD’nin İsrail’in güvenliğini sağlama politikasında bölge devletleri arasındaki güvenlik ikilimi etkin bir şekilde kullanıldı. İslam ülkeleri arasında, Şii-Sünni ayrımı üzerinden rekabetler, İran tehdidi algısı ile büyütüldü. İran bu durumu bir nüfus mücadelesine dönüştürdü.
Bölge ülkelerinin büyük güçlerle geliştirdiği ilişkinin mahiyeti, dış politika önceliklerini farklılaştırdı. Ülkelerin karar alma mekanizmaları, bölge dışı güçlerin etkisine göre şekillendi. Bölgesel ittifaklarda ortak karar alma süreçleri işletilemedi.
Kısaca tasvir edilen bu döngüyü son yıllarda kırabilecek bakış açıları yerleşmeye, normalleşme çabaları hızlanmaya ve ortak güvenlik kaygıları ve kollektif güvenlik arayışları oluşmaya başladı.
İsrail’in Filistinlilere yönelik uyguladığı soykırımın sonuçları, bölgenin güvenliği konusunda ülkeleri yeni düzen arayışlarına itiyor. ABD, yakın döneme kadar İsrail’in güvenliği bahanesi ile Ortadoğu’yu şekillendirirken, şimdi de özellikle Körfez ülkelerini İsrail’den koruma karşılığında yeni bir düzeni dayatıyor. Güvenlik garantisi karşılığında ücretini istiyor. Körfez sermayesi, ABD’ye aktarılıyor.
Ortadoğu bir geçiş sürecinde. Devletler ve toplumlar, istikrarlı bir yapıyı devam ettirmenin ve devlet kapasitesini geliştirmenin öneminin farkında. Kontrollü de olsa reform çabaları var. Toplumlar çatışmalardan yoruldu, güvenlik istiyorlar. Devlet dışı silahlı yapılar Ortadoğu’da konum kaybetti. DEAŞ, PKK ve türevleri tasfiye sürecinde. İran’ın vekalet güçleri geriledi.
İsrail saldırganlığı hariç, sıcak çatışma dönemi geriliyor.
BAŞARMIŞ BİR SURİYE’NİN BÖLGESEL ETKİSİ
Bu geçiş sürecinde, başarmış bir Suriye’nin önemi büyük. Esad’ın devrilmesinin üzerinden bir yıl geçti. Yeni yönetim, uluslararası alanda önemli bir meşruiyet kazandı. ABD yaptırımlarının bazıları kaldırıldı. Bir kısmı ertelendi. Devlet bütünlüğünü sağlamak için büyük bir çaba var. Şara, ülkesini yeniden istikrarsızlığa düşmeden yönetmeye çalışıyor.
Ülkeye geri dönüşler hızlandı. Esad’ın devrilmesinden bu yana yaklaşık 1,2 milyon mültecinin yanı sıra 1,9 milyon ülke içinde yerinden edilmiş kişinin de evlerine döndüğü BM tarafından rapor edildi. Bu durum, gelece güven açısından kayda değer bir unsur.
Bu yıl içinde görünen tablo; Suriye henüz istikrara kavuşmadı. Ancak yeniden kaosa da savrulmadı. Şu an arada bir yerde. Kırılganlık devam ediyor. Siyasal mimari hala kurulmadı. Devlet inşasında, toplumsal beklentileri karşılamada, güvenlik mimarisinin oluşturulmasında ve bölgesel rekabette denge siyaseti gibi konularda meydan okumalarla karşı karşıya.
Eğer Suriye’de kapsayıcı bir siyasal düzen kurulabilirse, bu sadece ülke içi istikrarı değil, tüm bölgenin güvenlik mimarisini güçlendirecek. İstikrarlı bir Suriye’nin bölgesel etkisi beklenenden büyük olur.
Esad sonrası Suriye’nin geleceğinde, Türkiye öncelikle Suriye’nin yeniden kaosa sürüklenmesini önleyecek bir politika izledi. Yeni yönetimin uluslararası alanda meşruiyet kazanmasına katkı sağladı. Suriye’de PKK/YPG/PYD’nin tasfiyesi ya da dönüşümü meselesinde kendi güvenlik merkezli bakış açısından taviz vermedi. Suriye’ye geri dönüşlerde ve devletin yeniden inşası başta olmak üzere her alanda diplomatik, ekonomik ve lojistik anlamda geniş bir destek verdi.
Genelde Ortadoğu’nun özelde Suriye’nin istikrarının önündeki en büyük engel İsrail saldırganlığının devam etmesi. İsrail sorunu, bölgesel kırılganlığı tetikliyor. Suriye içindeki bütünleşme çabalarını zayıflatıyor. Büyük güç rekabetinde, ABD’nin kademeli geri çekilmesi, Rusya’nın yeniden bölgeye dönmesi ve Çin’in ekonomik nüfus stratejisin sonuçları da bölgedeki var olan her sorunu az ya da çok yeniden etkileyecek. Geçiş sürecinde genel manzara bu.


