MUSTAFA CANER / Trump’ın Körfez Turu: Körfez Ve Turdan Ötesi


ABD Başkanı Donald Trump, ikinci başkanlık döneminin ilk Ortadoğu seyahatini 13-16 Mayıs tarihleri arasında gerçekleştirdi. Suudi Arabistan, Katar ve BAE ülkelerinin ziyaret edildiği bu turun her bir durağı ayrı bir gelişmeye ve tartışmaya sahne oldu. Her bir ülke ile yapılan ekonomik ve askeri anlaşmalarla birlikte bölgesel jeopolitiğe ve son gelişmelere dair pozisyonların açıklanması, gezinin etkisinin Körfez’in ötesinde geniş bir alana yayılması anlamına geliyor.
13 Mayıs’ta Suudi Arabistan’a ulaşan Trump’ı, uçağın hemen başında Veliaht Prens Muhammed bin Selman (MBS) karşıladı. Daha çok ekonomik anlaşmaların gündeme geldiği bu seyahatte Suudi Arabistan, ABD’ye değeri 1,5 trilyon doları bulan bir yatırım sözü verdi. Bu yatırımlar arasında yarı-iletken üretimi ve yenilenebilir enerji sistemleri bulunuyor. Bu kadar büyük miktarda bir yatırımın nasıl uygulamaya geçirileceği konusunda ise bazı uzmanların şüpheleri bulunuyor.
Ekonomik anlaşmalar bir tarafa, bu seyahatin en çok ses getiren anlarından biri, Trump’ın Ahmed eş-Şara ile bir araya gelmesiydi. Şara, MBS ve Trump’ın Riyad‘daki üçlü görüşmesine Cumhurbaşkanı Erdoğan da telekonferans yöntemiyle katıldı. Bu görüşme 2000 yılından bu yana ilk kez bir Suriye lideri ile ABD lideri arasındaki yüz yüze görüşme olarak kayıtlara geçti. Diğer taraftan Trump’ın Suriye ile ilgili hemen her konu hakkındaki konuşmasına Cumhurbaşkanı Erdoğan’a atıf yaparak başlaması ve toplantıya da Erdoğan’ı dâhil etmesi, Türkiye’nin yeni Suriye’nin inşasındaki kritik rolünün dünyanın süper gücü tarafından teslim edildiği anlamına geliyor.
Trump’ın Suriye’ye uygulanan tüm yaptırımları kaldıracağını açıklaması ise Suriye’nin geleceğine dair en önemli gelişmeydi. Türkiye de uzun zamandır yaptırımların kaldırılması için ABD tarafına telkinde bulunuyordu. Yaptırımların kaldırılması, Suriye’nin dünya ekonomisiyle entegre olmasına, savaş yorgunu ülkenin çabucak toparlanmasına ve ekonomik kalkınmaya fayda sağlayacak. Zaten Trump’ın kararı sonrası AB de Suriye yaptırımlarını kaldırarak yeni Suriye’nin inşası için gerekli ekonomik zeminin yaratılmasına katkı sağladı. Türkiye’nin Suriye’ye ekonomik yatırımları için de daha uygun bir zemin ortaya çıkmış oldu ve önümüzdeki dönemde Türk şirketlerinin yoğunlukla Suriye’de faaliyette bulunması öngörülebilir.
Ziyaretin 14 Mayıs’taki Katar durağı da ekonomik anlaşmalar ve Trump’a hediye edilen lüks Boeing jet uçağı ile öne çıktı. Bu ziyarette, Katar ile toplamda 1,2 trilyon dolarlık, savunma sektörünün öne çıktığı ticaret anlaşmaları yapan Trump, Boeing firmasının tarihinin en büyük siparişini Katar’dan almasını sağladı. 210 jet uçağının sipariş edildiği bu anlaşmanın değerinin 96 milyar dolara tekabül ettiği düşünülüyor. Yolculuğun BAE durağı da yine yüzlerce milyar dolarlık ticari anlaşmaların, bilhassa yapay zekâ ve teknoloji alanında, yapılmasını sağladı.
Bu turun en önemli politik mesajlarından biri, İsrail’in Trump tarafından kenara itilmesiydi. Trump ve Netanyahu arasındaki gerilim artık sır değil. Yemen, İran ve Gazze konusunda Trump, Netanyahu’nun savaş kışkırtıcısı pozisyonundan son derece rahatsız. Netanyahu’yu istediği pozisyona çekemeyen Trump, onu bir kenara iterek hareket etmeye başladı. Körfez turu, Netanyahu’nun yer almadığı, ABD-Körfez arasında doğrudan etkileşimin yaşandığı bir gelişme oldu. Ayrıca bölgesel siyasi bağlama baktığımızda, Suriye lideri Şara ile görüşmek ve bu görüşmeye Erdoğan’ı da dâhil etmek, Netanyahu’ya verilen sert bir mesajdı. Trump, Netanyahu’ya koşulsuz desteğin vadesini doldurduğunu ilan etti.
Gazze konusuna geldiğimizde, Suudi Arabistan’ın İsrail ile normalleşmesi için Gazze’deki kıyımın bitmesi ve Filistin devletinin tanınması gerektiği şeklindeki pozisyonu gayet açık. Trump da Suudi Arabistan’a eskisi kadar İsrail ile normalleşme konusunda baskı yapmıyor. Diğer taraftan ABD, Hamas ile doğrudan görüşmelere başladı ve bu da İsrail’in kalesine atılan bir diğer gol. Artık ABD, İsrail’i bir aktör olarak görmediğini veya görmeyebileceğini gösteriyor.
Ziyaretin en önemli meselelerinden biri de İran’dı. 2017’deki Riyad ziyaretinden farklı olarak bu kez Trump’ın amacı İran’ı dengelemek için Körfez liderleriyle anlaşmalar yapmak değildi. Bu kez İran ile anlaşma yapmak adına taraflar arasında bir uyum aradı. İran ile ABD arasında devam eden müzakerelerin olumlu yönde ilerlediğini söyledi. Körfez liderleri de İran ile anlaşma konusundaki olumlu kanaatlerini ilettiler. Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Faysal bin Ferhan, İran-ABD müzakerelerinin başarılı olması halinde bunun bölgesel istikrarı besleyeceğini ve hatta Filistin devletinin kurulmasına giden yolu açacağını söyledi. Ayrıca tam Trump’ın ziyareti esnasında İran’ın, Suudi Arabistan ve BAE ile bir nükleer konsorsiyum oluşturma fikrine açık olduğunu ilan etmesi de önemli bir gelişmeydi. Yani 2017 yılındaki Trump-Suud-İsrail blokunun anti-İran tavrından ortada eser kalmadı. Çin’in kotardığı İran-Suud normalleşme anlaşması ve 7 Ekim sonrası sürecin de bunda payı büyük.
Ziyaretin total değerlendirmesini yapacak olursak, Trump’ın trilyonlarca dolarlık ekonomik anlaşmalar yapması, ABD ekonomisi adına olumlu bir gelişme. Bu anlaşmaların ne kadarının gerçekleştirilebileceği ise şu anda tartışma konusu. Ancak siyasi sonuçlarına baktığımızda İsrail’in kenara itilmesi, Suriye yaptırımlarının kaldırılması, İran ile anlaşmanın öne çıkarılması gibi bölgesel jeopolitiği etkileyecek önemli gelişmeleri görmek mümkün. Ortaya çıkan bu tablo, Netanyahu’nun bölgesel istikrarı ve güvenliği bozucu eylemlerine karşı bir tür dengelemeyi ifade ediyor. Siyasi bir aktör olarak dikkate alınmaması da İsrailli elitler ve kamuoyu nezdinde, kendisine yönelik eleştirilerin ve kuşkuların katmerlenmesi demek. Ancak turun sonuçları İsrail ile sınırlandırılamayacak kadar büyük. İran, Suriye, Yemen, Körfez derken Ortadoğu’ya dair tüm önemli meselelerde bir sonuç ürettiğini ve üretmeye namzet olduğunu görüyoruz.