YAZARLAR

MUSTAFA CANER / Ortadoğu’da Yeni Siyasi Denklem ve İran

Yakın dönem Ortadoğu tarihini belki de artık 7 Ekim 2023 öncesi ve sonrası olmak üzere ikiye ayırmak gerekiyor. Hamas’ın saldırıları bölgesel jeopolitiği örneğine nadir rastlanan bir hız ve yoğunlukta dönüştürdü ve süreç devam ediyor. 10 yıl önce bölgeyi domine eden İran ve ona müzahir örgütler, bugün var olma mücadelesi içerisindeler. 10 yıl önce Bağdat’ı, Şam’ı, Beyrut’u kendi şehirleri olarak gören İranlı yöneticiler, bugün Tahran’ı elde tutma derdindeler.

Ortadoğu’da zaman gerçekten hızlı akıyor. 50 seneye sığdırılamayacak dönüşümler 2 sene içerisinde olup bitiyor. O yüzden aktörlerin zaferleri ve mağlubiyetleri kaygan bir zemin üzerinde, her an tersine dönebilecek bir kader ihtimalini içinde barındırıyor.

Bu bağlamda son günlerde yaşanan gelişmeler, 7 Ekim sonrası bölgesel tutunumu oldukça zayıflayan İran’ın da dikkatle takip ettiği bir nitelik arz ediyor. Suriye‘nin 8 Aralık sonrası yeni dönemini kuşkulu gözlerle izlemeyi tercih eden ve herhangi bir istikrarsızlık durumunda hazır bekleyen İran’ın, Şara-Trump görüşmesinin ardından istikrar yönünde ağırlık kazanan Suriye’nin yeni dönemine kendisini nasıl uyarlayacağı bir soru işareti. Trump’ın Şara’ya desteği elbette Rus ve İran etkisini sınırlama koşuluyla veriliyor.

Öte yandan Lübnan ise cadı kazanı gibi. Kasım 2024’ten beri pamuk ipliğine bağlı Lübnan-İsrail ateşkesi her an bozulma tehlikesiyle karşı karşıya. İsrail’in rutinleşmiş ihlallerinden ya da son günlerde sıklaştırdığı Lübnan’ı bombalamasından bahsetmiyoruz. Ağır ve kapsamlı bir İsrail saldırısı ve işgal girişimi burada söz konusu. İsrail’i frenlemek için ABD’nin öne sürdüğü “Hizbullah‘ı silahsızlandırın” şartı ise Lübnanlı aktörler arasında ihtilaf konusu olmuş durumda. Hizbullah bu dayatmayı kabul etmeyeceğini ilan etmiş durumda. Başbakan Selam, grubun silahsızlandırılması yönündeki ısrarını sürdürürken Cumhurbaşkanı Avn ise bu ısrarın yol açacağı çatışma ortamından endişeli.

Bu arada Tom Barrack‘ın “Lübnan bir çökmüş devlettir” beyanı da kendisinin bölgeye yönelik üstenci ve oryantalist tavrının bir diğer tezahürü oldu. ABD’nin Lübnan’ı İsrail’e bıraktığı ve Gazze’de daha fazla soykırım imkanı bulamayan İsrail’in Lübnan’a gözünü diktiği anlaşılıyor. Öyle olmasaydı önünü arkasını düşünmedikleri apaçık belli olan, plan ve programdan yoksun, altyapısı hazırlanmamış, “Hizbullah’ı silahsızlandırın” talebinde bulunmazlardı. Bu ısrarın Lübnan’ı bir iç savaşa sürükleme riski son derece yüksek. Aksi halde ise İsrail’in saldırısı an meselesi. Lübnan için bu cendereden çıkış imkanı görünmüyor. Savaşa sürüklenen Lübnan’ın istikrar arayışındaki Suriye’ye çıkaracağı fatura ise elbette Tom Barrack’ın umurunda değil.

Suriye ve Lübnan’daki gelişmeleri mecburen uzaktan seyreden İran, geçtiğimiz günlerde Irak’ta gerçekleşen parlamento seçimlerini ise daha yakından takip etti ve bundan sonraki süreçte yönlendirici gücünü fazlasıyla kullanacağa benziyor. Hatta ilk salvo, Şii Koordinasyon Çerçevesi’nin seçimlerden birinci çıkan şu anki Başbakan Muhammed Şiya es-Sudani’ye yönelik dışlayıcı açıklamasıyla geldi bile. Sudani, Koordinasyon Çerçevesi’nin 2022’deki adayı olmasına rağmen Maliki ile arasındaki rekabet ve İran’a karşı daha dengeli bir siyaset izlemeye çalışması, onun bu grupta istenmeyen isim olmasının önünü açtı.

Her ne kadar seçimlerden zaferle ayrılsa da Sudani tek başına hükümet kuracak güçten yoksun. Mecburen rakipleriyle bir araya gelip uzun ve yoğun pazarlık sürecine girecek. Bu arada Sudani’nin İran’a yakın rakipleri ise seçimlere katılmayan ve boykot eden Mukteda es-Sadr’ın siyasi desteğini alarak dengeleri değiştirici bir adım atmak istiyorlar. Böylece Sudani’yi dışarıda bırakacak bir hükümeti kurabilme hesapları var. Irak Yüksek Seçim Kurulu seçimin nihai sonuçlarını açıklar açıklamaz bu hesaplar daha somut bir görünüm arz edecek.

Irak, İran’ın nüfuzunun en yüksek olduğu son toprak parçası. Suriye ve Lübnan’da etkisi oldukça zayıflayan İran’ın tutunabileceği son dal. O yüzden kontrollü ama inatçı bir tavırla hükümet kurulumuna tesir etmek isteyecektir. Seçimlerin arifesinde yaşanan Tahran-Bağdat arası görüşme trafiğinin yükselişi de bu durumu gösteriyor. Buna mukabil bölge çağında İran’ı sıkıştırmaya çalışan ABD’nin de Irak’ta yoğun adımlar atması öngörülebilir. Hiç şüphesiz İran-ABD karşılaşmasının izdüşümünü Irak’taki hükümet kurulumu müzakerelerinde göreceğiz.

İran’ın yakın dönemde bölgesel trendi tersine çevirmesi ve kaybettiği nüfuzu geri kazanması imkansız görünüyor. Bu yüzden bölgesel partnerleriyle olan ilişkisinde de onlara daha fazla özerklik ve pragmatik bir siyaset izleme alanı tanıyacak. İran bunu bir tür yeniden kalibrasyon ve toparlanma için zaman kazanma adına yapacak. Ancak tamamen bölgesel rekabet denkleminin dışına çıktığı zannedilmemeli.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu