YAZARLAR

MUHARREM KILIÇ / İsrail’in İnsan Hakları İhlalleri Ve Savaş Suçlarına İlişkin Uluslararası Adalet Divanının Danışma Görüşü

BM Genel Kurulu‘nun 30 Aralık 2022 tarih ve 77/247 sayılı kararına istinaden Uluslararası Adalet Divanından (UAD) İsrail’in hak ihlallerini ve yükümlülüklerini tespite ilişkin danışma görüşü oluşturması talep edilmiştir. Bu doğrultuda UAD’ın 19 Temmuz 2024 ve 22 Ekim 2025 tarihinde vermiş olduğu danışma ve ek danışma görüşlerinde; “İşgal Altındaki Filistin Toprakları, Batı Şeria, Doğu Kudüs ve Gazze’yi kapsayan bölgede” İsrail’in uluslararası insan hakları ve insancıl hukuk bağlamındaki ihlallerine ilişkin kapsamlı bulgular ve tespitler sunulmuştur. BM Genel Kurulunun ilgili kararında; 1967 tarihinden bu yana İsrail’in işgal ettiği Filistin topraklarında yürüttüğü ‘yerleşimci’ politikalarına; Filistinlileri mülksüzleştirme ve topraklarına el koyma uygulamalarına ve sistematik biçimde uyguladığı ayrımcı politikalarına dair kapsamlı bir sorgulama yapılması talep edilmiştir. Filistin halkının “kendi kaderini tayin hakkını” (right of self‐determination) haleldâr eden İsrail’in apartheid rejimi uygulamalarının yasal sonuçları sorgulanmıştır. Ayrıca danışma görüşünde; İsrail Parlamentosunun 28 Ekim 2024 tarihinde bir BM kuruluşu olan UNRWA’nın insani yardım faaliyetlerini durdurmaya yönelik olarak çıkarmış olduğu yasa ile diğer uluslararası kuruluşlar ve üçüncü devletlerin işgal altındaki Filistin topraklarındaki insani faaliyetlerine ilişkin soykırımcı devletin jus cogens sorumlulukları kaydedilmiştir.

Danışma görüşünde UAD; İsrail’in 1967’den bu yana devam eden işgal rejiminin, etno-politik ve teo-politik faşizan ideolojiyle demografik yapıyı kökten değiştirdiğini ve Filistinlilerin mülkiyet hakkını ihlal eden yerleşimci terörüyle bu politikayı sürdürdüğünü tespit ve tescil etmiştir. Siyonist faşizan ideolojinin neo-kolonyalist işgal düzeni; bir bütün olarak Filistin topraklarını Filistinlileri terörize etmek suretiyle parçalama stratejisini sürdürmektedir. Bu kirli işgal planı doğrultusunda İsrail; “Doğu Kudüs, Gazze ve Batı Şeria” olarak Filistin topraklarının coğrafi bütünlüğünü parçalamaktadır. Bunun karşısında danışma görüşü; Filistin topraklarının uluslararası insan hakları hukukunun temel normları çerçevesinde coğrafi bütünlüğünü tespit ve teyit etmiştir.

İsrail’in serbest dolaşım özgürlüğü başta olmak üzere Filistin halkının temel özgürlük haklarını ihlal etmesi Siyonist ideolojinin ‘etnik ve teolojik üstünlük’ idealinin faşizan etno-teo-politiğini oluşturmaktadır. Başta din ve etnisite temelinde olmak üzere sistematik bir ayrımcılık üreten Siyonist ideolojinin apartheid rejimi başta “Her Türlü Irk Ayrımcılığının Önlenmesi Uluslararası Sözleşmesinin (ICERD)” 3. maddesine aykırılık teşkil etmektedir. İlgili maddeye göre; “Taraf Devletler, ırksal ayrımcılığın hiçbir biçimini onaylamamayı, teşvik etmemeyi ve desteklememeyi; özellikle ırksal ayrımcılığa dayanan ayrışma ve apartheid uygulamalarını kınamayı ve ortadan kaldırmak için etkili önlemler almayı taahhüt ederler“. Danışma görüşü; ayrımcılığı tümden yasaklayan bu norm çerçevesinde İsrail’in “ırksal ayrımcılık ve apartheid rejimi uygulamalarına” son vermesi gerektiğini vurgulamaktadır.

Taraf devletlerin “iyi niyet” ilkesi temelinde Uluslararası İnsan Hakları Hukukunun temel normlarına riayetinin takibi, BM’nin kurucu işlevlerinden birisini oluşturmaktadır. Bu işlev doğrultusunda BM’nin ilgili organ ve kuruluşları bütünlüklü biçimde bu küresel güvencenin icrasını izleme ve denetleme yetkisine sahiptir. Söz konusu kurucu işlevin tanzim edildiği BM Statüsü, somut biçimde taraf devletlere “iyi niyetle hareket etme” ve “BM organlarına yardım etme” yükümlülüklerini getirmektedir. Danışma görüşünde kaydedildiği üzere istisna devleti olarak İsrail, söz konusu yükümlülüğe riayet etmemektedir. Ayrıca danışma görüşü; diğer devletlerin ve uluslararası kuruluşların da işgallere ve savaş suçlarına müzahir olmaması yönündeki yükümlülüklerini hatırlatmaktadır.

Nitekim tüm taraf devletlere yönelik söz konusu yükümlülük; BM Uluslararası Hukuk Komisyonu (ILC) tarafından devletlerin uluslararası hukuk ihlallerinden doğan sorumluluklarını düzenleyen Devletlerin Uluslararası Hukuka Aykırı Fiillerinden Dolayı Sorumluluğu Hakkındaki Taslak Maddelerinde” (ARSIWA, 2001) yer almaktadır. Danışma görüşünde referans verilen ilgili maddeye göre; “Her devlet, söz konusu işgal durumunu hukuken tanımamak ve işgali sürdüren duruma yardım etmemekle yükümlüdür.” m. 41(2). Bu düzenlemede de yer aldığı üzere işgal, jus cogens ilkesinin ihlali anlamına gelen bir hukuksuzluğu ifade etmektedir.

İsrail’in 7 Ekim 2023 tarihinden itibaren Filistin halkına yönelik başlattığı savaş suçları ve soykırım eylemleri; hastane, okul, yardım kuruluşları ve ibadethaneler gibi sivil hedefleri imha etmesi ve insani yardımların geçişinin tümden engellenmesi insanlık adına büyük bir trajedi yaratmıştır. Topluca sivilleri açlığa mahkum etme ve sistematik biçimde temel insani ihtiyaçlara erişime engel olma gibi savaş suçlarını işleyen işgalci İsrail, insancıl hukuk ihlallerini sürdürmeye devam etmektedir. Nitekim danışma görüşünde; İsrail’in sivil nüfusun temel ihtiyaçlarına ulaşımını kısıtladığı ve insani yardımın geçişini engellediğine ilişkin bulgulara yer verilmiştir. Özellikle ek görüşünde UAD; UNRWA ve diğer BM kuruluşlarının yardım faaliyetlerine izin verilmesi ve sivil altyapı gibi alanlarda engellerin kaldırılması noktasında İsrail’in açık yükümlülüğünü kaydetmiştir. Yine UAD; diğer taraf devletlerin ve uluslararası organizasyonların, işgale destek sağlayacak biçimde hareket etmemesi, bu hukuksuz işgalin devamına aracılık etmemesi gerektiği yönündeki görüşünü beyan etmiştir. Üçüncü devletlerin işgalin hukuka uygun hâle gelmesinde için eylemli veya dolaylı biçimde katkıda bulunmamasının gereği vurgulanmıştır. Ayrıca görüşte; İsrail’in işgalin hukuka aykırı sonuçlarından doğan sorumluluğu çerçevesinde, zarar gören Filistin halkına tazminat, onarım sorumluluğu ve mülklerin iadesi gibi mekanizmaların geliştirilmesi gerektiği belirtilmiştir.

Danışma görüşlerinin bağlayıcılığı ve icrai niteliği olmamakla birlikte UAD’nin bu kararı, bütün taraf devletleri ilzam eden içkin bir otoriteye sahiptir. Zira bu tespit kararı, uluslararası hukuka ve küresel adalete olan inancı örseleyen İsrail’in saldırgan hukuk tanımazlığını güçlü biçimde tespit ve teyit etmiştir. Diğer sağduyulu ulusların yanı sıra, Türkiye’nin etkin biçimde sürdürmekte olduğu küresel insan hakları diplomasisinin de etkili girişimsel hamlesinin bir neticesi olan bu danışma görüşü; işgalci devletin yanı sıra, BM organlarına, üçüncü devletlere ve uluslararası topluma temel yükümlülüklerini hatırlatmaktadır.

Somut biçimde bu karar; İsrail’in işgal ettiği Filistin topraklarında yerleşim politikalarına son vermesi; mülksüzleştirme, haksız el koyma ve demografik mühendislik girişimlerini sonlandırmasına ilişkin tespit, öneri ve bulguları kaydetmiştir. Sonuç olarak yalnızca bölgesel değil küresel ölçekte insan hakları temelinde dünya barışının tesisi adına Filistin halkının “kendi kaderini tayin hakkının” engellenmemesi, bağımsız ve egemen Filistin devletinin kurulması adına bir gereklilik arz etmektedir.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu