YAZARLAR

MEVLÜT TEZEL / Gıda teröristleri nasıl durdurulur?

Dün evime yakın bir kafeye gittim. Çalışanla sohbet ederken “İşler nasıl?” diye sordum.
“Abi gıda zehirlenme haberleri çıktığından beri işler kesat. İnsanlar panik oldu, dışarıda yemeyi azalttılar” dedi.
İşte sosyal medya etkisi böyle bir şey.
Birçok olayda sosyal medya işe yarıyor, adalet yerini buluyor.
Ancak gurbetçi Böcek Ailesi zehirlenme şüphesiyle hayatını kaybettikten sonra önce midyeciler, sonra kumpirciler ve tavuk dönerciler sakıncalı ilan edildiler.

Ortaköy‘deki kumpircilerin işleri bıçak gibi kesildi. Tavuk döner ve midye satışlarında da düşme olduğu tahmin ediliyor.
Öte yandan soruşturma ilerledikçe Böcek Ailesi’nin otelde yapılan ilaçlama sonucunda zehirlenme ihtimali öne çıktı.
Böyle durumlarda zararı en çok işini layıkıyla, dürüst bir şekilde yapan esnaf görüyor.
Elbette ülkemizde yeme-içme sektöründe büyük hijyen sorunu var.
Ben artık çok gerekmedikçe dışarıda yemiyorum. Çünkü lokanta, kafe ve restoran işletmelerinin bazıları ‘vurguncu’ ve kısa yoldan para kazanma derdinde!
Özellikle turistik bölgelerdeki bazı yeme içme sektöründe mafyatik yapılanmaya benzer oluşumlar var!
Aslında Avrupa‘da yemeklerin kalitesini ve porsiyonların büyüklüğünü gördükçe ülkemizde yemek içme sektöründeki düşen kaliteyi daha iyi anlıyorsunuz.
Tarım ve Orman Bakanlığı‘na bağlı Ankara Gıda Kontrol Laboratuvarı’nda, yılda yaklaşık 1 milyon 800 bin gıda analizi yapıldığı ve ülke genelinde Ankara’daki gibi 41 laboratuvar olduğu açıklandı.
Bu bilgiler duymak insanı rahatlatıyor ama son dönemde gıda zehirlenmelerindeki artış sıkı denetlemelerin de yeterince faydası olmadığını gösteriyor.
Bence temel sorun şu haberin detayında gizli:
Geçtiğimiz günlerde İstanbul-Şişli’deki “Ovada Kebap” restoranında yemek yiyen 25 kişi zehirlenme şüphesiyle hastaneye kaldırıldı.
Ve restoranın daha önce üç kez mühürlendiği, son mühürlemenin 5 Kasım’da yapıldığı ortaya çıktı.
Bu gıda teröristi restoran üç kez mühürlenmesine rağmen akıllanmamış, sağlıksız yemekler satmaya devam etmiş.
Aynı durum sürekli açıklanan taklittağşiş listelerinde de yaşanıyor.
Ceza yiyen işletmeler ya isim değiştiriyor ya da değiştirmeden halkın sağlığıyla oymaya devam ediyorlar.
Yani sorun hukuk sisteminde!
Hileli gıda satan, hijyen kurallarına uymayan işletmeler ikinci cezadan sonra bir daha açılmamak üzere kapatılmalı.
O iş yeri sahiplerinin gıda sektöründe farklı marka isimleriyle çalışmaları engellenmeli, suçu tekrarlayanlara yüksek hapis cezaları verilmeli.
Gıda teröristleri, gıda sektöründen uzaklaştırılsa, dürüst esnaf, devasa gıda ve turizm sektörü zarar görmez ve insanlar sağlıklı gıdaya kavuşur.
Bunu yapmak, bu yasaları çıkarmak çok mu zor?

***

BU POZİSYONLAR AYNI MI?
Galatasaray-Gençlerbirliği maçında Sallai’nin kırmızı kart gördüğü pozisyon, Fenerbahçe-Kayserispor maçında Asensio’nun pozisyonunun aynısıydı, iki maçın hakemi de aynıydı diye eleştirenler oldu.

Aslında iki pozisyon arasında büyük fark var. Asensio’nun ayağı bel seviyesinin altında, Sallai’ninki ise yukarıda, kafa hizasında. Asensio’nun ayak tabanı yere bakıyor, Sallai’nin ayağı tabanı yukarıda.
En önemlisi Asensio bacağını kırıyor, darp eden kendini çekiyor. Sallai’de ise hiç sakınma yok.
Özetle hakem iki pozisyonda da doğru kararı verdi. Asensio’nun hareketi kırmızı kartlık değildi.

***

KİMLİK VE EHLİYET BİRLEŞTİRME
Kimlik kartı ve ehliyeti birleştirme işlemi ilk olarak 2020 yılında yürürlüğe alınmıştı ama çoğu insan bu büyük kolaylıktan faydalanmıyor.
Kimlik ve yeni tip çipli ehliyet birleştirme işlemi, il ve ilçe nüfus müdürlüklerinde bulunan makineler sayesinde ücretsiz olarak beş dakikada yapılabiliyor.

Üstelik bu işlem için ücret de alınmıyor.
Asıl ilginç olan ise bazı polislerin kontrollerde birleştirilmiş kimliği uzattığınızda “Ehliyeti de ver” demeleri.
Belki de vatandaş “Birleştirsek ne olacak polis yine ehliyeti istiyor” diye düşünüyor.
Zamanla herkes bu birleştirme işlemine alışacaktır.
Üşenmeyin birleştirin.
Bazen ehliyet yanınızda olmayınca birleştirilmiş kimlik kurtarıcı oluyor.

***

AZ YATTI, ÇOK YAZDI!
Yolsuzluk suçu gerekçesiyle 20 gün hapis yatan Fransa’nın eski Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy, “Bir Mahkûmun Günlüğü’ adlı kitap yazdığını duyurdu, iyi mi?

Kitabın duyurusu, POLITICO’nun geçen ay yayımladığı mizahi “Sarkozy’nin muhtemel cezaevi günlüğü” yazısından hemen sonra gelmesi de ilginç!
Sarkozy, cezaevinde sessizlik diye bir şey olmadığını, gürültünün sürekli ve rahatsız edici olduğunu, buna rağmen “çöldeki gibi iç dünyanın güçlendiğini” söylüyor.
10 Aralık’ta yayımlanacak 216 sayfalık kitaptan paylaşılan ilk cümle ise “Hapiste görülecek bir şey yok, yapılacak bir şey de yok.”
9 metrekarelik hücrede tutulan Sarkozy’nin diğer mahkûmlarla konuşması yasaktı.

Hücrede, tuvalet, duş, telefon ve televizyon vardı.
Güvenliği için iki koruması bitişik hücrede kalıyordu.
Sarkozy, cezaevinde görülecek, yapılacak bir şey yok diyorsa 216 sayfada ne anlattı acaba?
Bir-iki yıl hapis yatsa, ansiklopedi yazardı herhalde.
Şaka bir yana Sarkozy gibi tartışmalı lider ne yazsa okunur. Ne de olsa Avrupa Birliği ülkelerinde hapis yatan ilk lider oldu.
Bir cumhurbaşkanın gözünden cezaevinde kalma psikolojisini okumak belki ilginç olabilir.
Öte yandan tıpkı bu karikatürde olduğu Sarkozy’nin en küçük mağduriyeti paraya çevirme hızına ise hayran kaldım.

***

Altyazı
“-İsyan olmasından korkmuyor musun?
-Hayır. Her zaman fakirlerin yarısını, diğer yarısını öldürmeleri için kiralayabilirsin.” (Gangs Of New York)

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu