MELİH ALTINOK / ABD uyanıyor


Berlin Duvarı’nın yıkılmasıyla birlikte yeni bir düşman, yeni bir tehdit arayışına giren ABD, hedef tahtasına Ortadoğu’yu oturttu. Körfez Harekâtı’yla bölgeye girdi; coğrafyanın dengelerini altüst etti.
İsrail‘in pozisyonu bu süreçte belirgin biçimde güçlendi ama Washington için hâlâ yeterli değildi. 11 Eylül 2001’de İkiz Kuleler’e yapılan saldırının ardından düşman konsepti genişletildi; tehdit algısı Müslüman dünyayı kapsayacak şekilde yeniden tanımlandı.
Bugün bile tüm yönleriyle aydınlatılamayan 11 Eylül’den bu yana ABD-İsrail ilişkileri, Tel Aviv‘in çıkarlarının belirleyici olduğu bir denge içinde ilerledi. “Anavatanın savunmasının Ortadoğu’da başladığı” tezi, İsrail’in varlığını ABD açısından hayati bir güvenlik meselesine dönüştürdü.
ABD, son 25 yılda bölgedeki ülkeleri bombalamak, devirmek, savaşmak, rüşvetle yönlendirmek ve istikrarsızlaştırmak için trilyonlarca dolar harcadı. Binlerce askerini kaybetti.
Peki, bunca bedelin karşılığında elinde ne kaldı?
ABD halkı daha da fakirleşti. Sosyal uyum çözüldü, toplumsal denge bozuldu. Borç batağına saplanmış, suç, kaos ve yolsuzlukla çevrili bir ülke ortaya çıktı. Buna, dünya genelinde ABD’ye yönelik nefretin görülmemiş seviyelere ulaşması da eklendi.
Günün sonunda kazanan ise yalnızca İsrail oldu.
Tel Aviv, kimi zaman doğrudan ABD eliyle, kimi zaman Washington’un asgari politik koruması altında, kendisi için tehdit gördüğü ne varsa ya ortadan kaldırdı ya da zayıflattı. Aynı zamanda bu düzenin sürdürülebilmesi için ABD’nin en kılcal damarlarına kadar nüfuz etti.
Ancak MOSSAD‘ın kuklası hâline gelmiş sapık ve suç ağlarının yönettiği bir sistem içinde hayatlarının çalındığını fark eden ABD’deki “dip dalga” temsilcisini bulmuştu. Trump’la birlikte 11 Eylül’den bu yana süren bu örtük vesayet düzeni ilk kez ciddi biçimde çatırdamaya başladı.
Suikast girişimlerinden Epstein dosyasının piyasaya sürülmesine kadar Trump’a yönelik saldırıların temel motivasyonu da tam olarak bu değişim ihtimaliydi.
Trump ne kadar direnebilir, hangi noktada uzlaşır bilinmez. Ancak Gazze‘deki soykırımın da etkisiyle, ahlaki üstünlüğünü büyük ölçüde kaybeden İsrail’e karşı ABD’de ve Batı kamuoyunda yükselen tepkiye kayıtsız kalamaz. 2026 ara seçimlerinde “topal ördek”e dönüşmemesinin tek yolu da bu gerçeğe direnmek değil, onunla yüzleşmekten geçiyor.



