YAZARLAR

MAHMUT ÖVÜR / Tarihin akışını değiştiren 12 saat

Yaklaşık 12 saat süren o gecenin üzerinden 9 yıl geçti. O gece, 15 Temmuz 2016 gecesi saatler 20.30-21.00 arasını gösterdiğinde İstanbul Boğaziçi Köprüsü’nde başlayan askeri hareketliliğin FETÖ’cülerin öncülük ettiği kanlı bir işgal ve darbe girişimi olduğu kısa sürede anlaşıldı.
O kısa an, Türkiye‘nin kader anıydı.
Milletin ve siyasetçilerin önünde 60 darbesinden 56 yıl sonra tarihi bir seçim vardı; ya geçmişteki gibi darbeciler karşısında susulacaktı ya da AK Parti‘nin ilk örneğini verdiği e-muhtıraya direndiği gibi ölümüne direnilecekti.
Millet de başta Başkan Erdoğan, Başbakan Binali Yıldırım ve MHP lideri Devlet Bahçeli olmak üzere siyasetçiler de büyük oranda ölümüne direnişi seçti. Tabii tarihe utanç verici biçimde sessiz kalanlar hatta “sokaklara çıkmayın” diye twit atanlar da oldu. Ama milyonlar onlara uymadı, sokaklara çıktı, “Ülkem için, demokrasi için ölmeye hazırım” diye bağırdı, çıplak bedenleriyle tankları, F-16’ları durdurmaya çalıştı.
O gece dünya tarihinde görülmeyen destansı bir direnişe imza atıldı. Millet bu direnişiyle her on yılda bir bu ülkede darbe yaptıran emperyalistlerin “son Gladyosu FETÖ” darbecilerini püskürttü ve yeni bir tarih yazdı.
Bu nedenle 15 Temmuz bir milletin hatta mağdurlar coğrafyasının kaderinin döndüğü tarihti. O tarihten sonra Türkiye gerçek anlamda kendisi oldu. Teröre karşı mücadelede paradigma değiştirdi, Suriye’de kurulan emperyalist tuzağı bozdu, Katar’ı, Libya’yı Karabağ’ı boğmaya çalışan emperyalist kuşatmayı kırdı, bölgeyi kapsama alanına alan etkili bir siyaset yürüttü.
Geriye dönün yakın tarihe bakın, bizzat DEM geleneğinin “irademiz” diye ilan ettikleri Öcalan bir değil birkaç kez söyledi;
“1993’ten bu yana ne zaman ateşkes olsa veya bir çözüm iradesi ortaya konsa devreye ABD Gladyosu ve yerli işbirlikçileri girdi ve süreci sabote etti.”
Ne yazık ki bu tespite rağmen, “darbe dinamiği”ni harekete geçiren o güçler, sonunda PKK ve siyasi ayağı HDP’yi de etki alanına alarak “işbirlikçisi” yaptı ve darbeden medet umar hale getirdi.
Şimdi o günler geride kalsa da şu da unutulmamalı; eğer bugün barıştan, silahların yakılmasından, Türk-Kürt ve Arap halklarının kardeşliğinden söz ediliyorsa bunu 15 Temmuz’daki o destansı direnişe borçluyuz. Aksi olsaydı o gece pusuya yatıp darbe bekleyen PKK’nın da katkısıyla bu coğrafya kan deryasına dönerdi.
Ve son bir rot: Başkan Erdoğan bir kez daha devletin geçmiş hatalarıyla yüzleşme cesareti gösterdi. Umuyorum aynı cesareti DEM Parti siyasi aktörleri de gösterir ve ilk adım olarak 15 Temmuz’daki tavırlarından başlayabilirler.

***

CHP’LİLERİN ‘YİĞİDİM ASLANIM’ PARADOKSU

Şu sıralarda CHP Genel Başkanı Özgür Özel‘in ölçüyü kaçıran siyasi yaklaşımları izleyenleri şaşırtıyor. Eleştiriye bile gelmeyecek bir irtifa kaybı söz konusu. Belki de bu savrulma, şaşırtıcı değil CHP’nin tarihsel kodlarıyla alakalı. Bu da sadece Özel‘le sınırlı değil, CHP sosyolojisi de derin bir savrulma içinde. Örneğin dün kent uzlaşısı yaptıkları DEM’lileri baş tacı yaparken bugün İzmir’den kovmak istiyorlar. Geçmişte de böyle çok örnek var. Genç bir CHP’li de “hırsızlık” iddiasıyla yargılanan İmamoğlu’nun Nazım‘la bir tutulmasına isyan ediyor:
“Ekrem İmamoğlu’na sahip çıkan CHP mitinglerini izlerken utanıyorum. Şu hale bakın, Bedri Rahmi Eyüpoğlu’nun, büyük şairimiz solcu Nazım Hikmet için yazdığı ‘Yiğidim aslanım burda yatıyor’ türküsü her mitingde ‘hırsızlık’ iddiasıyla yargılanan İmamoğlu için söyleniyor. Hem de şu sözlerle; ”Ne bir haram yedi ne cana kıydı’ Akıl alır gibi değil. Çok ağırıma gidiyor. Biz Uğur Mumcu için söylüyorduk. Bu onun hatırasına saygısızlık ve asıl ahlaki çöküş de bu…”

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu