YAZARLAR

MAHMUT ÖVÜR / Silivri çemberini aşamayan CHP siyaseti

Cumhuriyet’le yaşıt CHP, tek parti döneminin otoriter mirasından başlayıp bugüne uzanan uzun tarihinde çok suçlamaya hedef oldu. “Vesayetçi”, “statükocu”, “kutuplaştırıcı”, hatta bir dönem işi abartıp “komünist” diyenler bile çıktı. Ama CHP, bütün bu tarihinin hiçbir devresinde bugünkü kadar kir, pas ve şaibe kokan bir tabloyla karşılaşmamıştı.
Çünkü bugün artık tartışılan mesele sadece bir siyasi başarısızlık ya da bir ideolojik savrulma değil; CHP’nin tepesine çöreklenmiş bir çevrenin “rüşvet, irtikâp, veri satma, usulsüz iş takibi, menfaat ağları ve şaibeli kurultay düzenleri” iddialarıyla çalkalanmasıdır. Ve daha acısı: Bu skandalın merkezindeki isimlerin tamamı “CHP’nin geleceği” diye pazarlanan insanlar.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın hazırladığı “İmamoğlu Suç Örgütü” iddianamesi, her sayfasında onlarca suçlamayı tanık ifadeleri, teknik takip kayıtları ve dijital delillerle ortaya koyuyor. Bu iddianame, sadece hukuk metni değil; aynı zamanda CHP’ye kurulmuş dev bir tuzağın, bizzat CHP’nin içinden meşrulaştırıldığı bir manifestodur.
Ama CHP yönetimi ne yapıyor? Hiçbir şey. Daha doğrusu “devekuşu siyaseti” yapıyor. Kafalarını kuma gömüp “boş iddianame” deyip geçiyorlar. Okumuyorlar, görmüyorlar, duymuyorlar. Çünkü duysalar, görseler, okusalar CHP içindeki çürümeyi kabul etmek zorundalar.
Bugün CHP’nin gündeminde tek bir konu var: Ekrem İmamoğlu‘nun siyasi kariyeri. Koskoca parti, yüz yıllık miras, toplumsal hafıza ve milyonların umudu; bir kişinin “siyasi gelecek hesabı” ile hakkında ortaya atılan “hırsızlık, usulsüzlük ve örgütlü yapı” iddialarının arasına sıkışmış durumda. CHP’nin bütün enerjisi, bütün söylemi, bütün refleksi bir kişinin etrafında dönüyor.
Sonuç? Silivri duvarlarının dışına bile çıkamayan bir siyaset. Gerçeği eğip bükmeye çalışan Özgür Özel’in savruluşu… Özel’in tutumu, siyasi acemilikten de öte bir şey: Gerçeği örtmek uğruna kendini tüketen bir savrulma. İddianameye dair her açıklamasında eline yüzüne bulaştırdığı tutarsızlıklar zinciri bunu gösteriyor:
Aziz İhsan Aktaş‘ın yurtdışına kaçtığını söyledi, doğru çıkmadı.
Baklava kutularındaki euro’ları önce kabul etti, sonra inkâr etti, sonra “32 saatlik görüntü var” diye ortaya çıktı; görüntü hâlâ yok.
Başsavcı Akın Gürlek‘e “Eti Maden’den maaş alıyor” iftirası attı, yine fos çıktı.
En son bir oyuncunun sosyal medya hezeyanını siyasi argüman diye pazarlamaya kalktı; trajikomik bir tablo.
Bu, bir genel başkanın savruluşu değil, daha kötüsü: Partisini korumak yerine bir kişiyi korumaya kilitlenmiş bir yönetim erozyonu.
CHP, Türkiye’nin gerçek gündemini umursamıyor. CHP’nin şimdiki yönetimi için Türkiye’nin ekonomi ve dış politika gibi gerçek gündemi yok. Gazze, Suriye, Sudan, Kafkasya hiç umurunda değil. Oysa Özel, daha “Gazze’ye gideceğim, Suriye’ye gideceğim” diyerek dış politikada büyük hamle havası basıyordu. Ne oldu?
“Tarlaya traktör” vaadi gibi unuttu. Her siyasi hamlesi gibi unutup gitti. Bugün CHP, vizyonu olmayan, dış politikadan bihaber, toplumun acil problemleriyle ilgilenmeyen bir içeriksiz muhalefet formuna dönüştü.

ÇÜRÜMÜŞLÜĞÜN DELİLİ
İddianamede yer alan deliller, tanık ifadeleri, teknik takip kayıtları, para trafiği… Bunlar siyasi bir komplonun değil, parti içindeki ahlaki çürümüşlüğün en net yansımaları. Ama CHP yönetimi bu aynaya bakmayı reddediyor.
Bugün geldiğimiz noktada tablo net: CHP, Silivri hattına sıkışmış, savunma refleksiyle hareket eden, iddianamelerden medet uman ya da iddianameleri yok sayarak gerçekliği inkâr eden bir parti hâline geldi.
Bu siyaset ne Türkiye’ye vizyon sunar, ne muhalefeti güçlendirir ne de kendi içindeki çürümeyi temizler. Silivri duvarından öteye geçemeyen, bir kişinin siyasi kariyerine teslim olmuş CHP’nin ne Türkiye’ye, ne demokrasiye ne de kendi tabanına umut verme ihtimali kalmıştır.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu