MAHMUT ÖVÜR / Özel’in sertliği anketlere nasıl yansıdı?


Siyasette en önemli kural basittir: Seçim sadece sandıkta kazanılmaz, sandığa giden yolda kazanılır.
Bu kuralı Türkiye‘de en iyi bilen isim, hiç kuşkusuz Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan‘dır. Çünkü o, kazandığı her seçimin ertesi günü yeni bir seçim startı vermiştir. Her dönemde kadrolarını yenileyip zamanın ruhuna uygun siyasi argümanlar üretmiş, halkın nabzını hep elinde tutmuştur. Sadece iktidarını değil, toplumsal meşruiyetini de bu refleksle korumuştur. Sessiz ama köklü değişimlerle yürüttüğü “süreklilik siyaseti” onu 23 yıldır iktidarda tutan en güçlü formül olmuştur.
Kaybedenler ise tam tersini yaptı. Yenilgilerden ders çıkarmak yerine bahaneler ürettiler. Ellerindeki fırsatları hizmete değil, hesaplaşmaya harcadılar. CHP, bu kısırdöngüyü kırmaya en çok yaklaşan parti olmasına rağmen, o da bir türlü “istikrar” üretemedi. 2019 ve 2024 yerel seçimlerinde yakaladığı başarıyı kalıcı hale getiremedi. Çünkü o başarı konjonktüreldi; seçmen, merkezi iktidara uyarı vermek istemişti, alternatif aramıyordu.
Ancak CHP bu mesajı doğru okuyamadı. Büyükşehirlerde hizmet üretmek yerine, koltuk paylaşımı ve mali rant kavgasına saplandı. İstanbul ve Antalya örneklerinde olduğu gibi “kazandım” rehaveti, yerini “kaybediyorum” endişesine bıraktı. Bugün artık CHP’ye yakın anket şirketleri bile partinin son altı ayda yüzde 4 ila 6 arasında oy kaybı yaşadığını söylüyor.
Buna rağmen Genel Başkan Özgür Özel, her mitingde yüzde 40’tan, yüzde 50’den söz ediyor. Oysa rakamlar gerçekten öyle olsaydı, bir asırlık partinin lideri bu kadar sert bir dile sarılmazdı. Sertlik, genellikle güç göstergesi değil, güçsüzlüğün maskesidir. Başkan Erdoğan’ın dediği gibi: “Krizden beslenme, kaostan medet umma, kavga çıkararak gündem olma alışkanlığı” siyaseti derinleştirmez, tüketir.
Özel’in bu dil ısrarı, sadece toplumu değil, CHP içindeki dengeyi de bozuyor. Bir yanda “değişim” söylemiyle umutlanan taban, diğer yanda “intikam diliyle” konuşan bir genel başkan profili… Bu çelişki, partiyi içten içe zayıflatıyor. Asıl tehlike ise şu: Sertlik siyaseti kısa vadede alkış toplar, ama uzun vadede oy kaybettirir. Çünkü seçmen artık bağıranı değil, çözüm üreteni; kavga eden değil, umut veren lideri arıyor. Bu tablo anketlerde de açık biçimde görülüyor.
GENAR‘ın ekim ayı araştırmasında “Bugün bir milletvekili seçimi olsa hangi partiye oy verirsiniz?” sorusuna verilen yanıtlar şöyle:
AK Parti yüzde 33.7, CHP yüzde 31.8, DEM Parti yüzde 9.4, MHP yüzde 8.4.
Optimar’ın son çalışması da benzer sonuçlar veriyor:
AK Parti yüzde 33.8, CHP yüzde 29.3, DEM Parti yüzde 10.5, MHP yüzde 8.
Optimar Başkanı Hilmi Daşdemir bu tabloyu şöyle yorumluyor: “Siyasal eğilimler 2025 yılında da benzer seyirde devam ediyor. Türkiye siyaseti yine AK Parti ve CHP merkezinde şekilleniyor. Ancak yüzde 10 bandındaki partilerde kayda değer bir atılım görülmüyor.”
Yani, CHP’nin sertlik siyaseti tabanı genişletmiyor; tam tersine daraltıyor. Toplum, kutuplaşmadan yorulmuş durumda. Kavga eden değil, yöneten lider istiyor. Erdoğan bunu 23 yıldır doğru okuyor; çünkü o, siyaseti öfke değil, stratejiyle yapıyor. Özel’in sertliği ise anketlerde yankı bulmuyor; çünkü halkın duymak istediği ses artık bu değil. Siyasetin hakikati budur: Bağıran değil, başaran kazanır.
Ve Türkiye, bunu defalarca sandıkta göstermiştir.
***
‘PARTİ İÇİ DEMOKRASİ’Yİ MAHKEMELERDE ARAYAN PARTİ
CHP içinde yaşanan iktidar kavgası öyle sertleşti ki, mevcut yönetim farklı düşünen herkesi arka arkaya partiden ihraç etti. Parti içi demokrasisiyle övünen CHP tarihinde herhalde böyle bir ihraç dalgası yaşanmadı. Başta rahmetli Deniz Baykal‘ın “Prensi” olarak bilinen eski Süleyman Demirel Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Metin Lütfü Baydar olmak üzere Gürsel Tekin’den Berhan Şimşek’e ve Barış Yarkadaş‘a ağzını açan klasik CHP’lilerin çoğu ihraç edildi.
Hiçbir şekilde kendisine haber verilmeden ihraç edilenlerden Prof. Dr. Baydar, bir süre önce bu antidemokratik uygulamayı durdurmak için Ankara 1. Asliye Hukuk Mahkemesi’ne başvurmuştu. Nihayet mahkeme “davacı vekilin ihtiyati tedbir talebinin kabulüne” diyerek ihracı durduran kararı verdi. Böylece bugünkü CHP yönetimi, CHP’yi sadece yolsuzluk iddialarıyla değil, “parti içi demokrasi” nedeniyle de mahkemelere düşüren ekip oldu.



