MAHMUT ÖVÜR / ‘İstanbul’u kifayetsizlerin insafına terk etmiyoruz’


Yıllardır bu ülkede “her şeye karşıyız muhalefeti” yüzünden hiç olmadık gerilimler, hiç olmadık tartışmalar yaşandı. Siyasi veya ideolojik takıntılar bir yana, insanın hayatına dokunan büyük projeler bile gerilim nedeni oldu. Üzerinde hiç durulmaması gereken basit meseleler kutuplaşmanın aracı hâline getirilip tartışıldı.
Marmaray’ı, Avrasya’yı, Yavuz Sultan Selim Köprüsü‘nü, yeni İstanbul Havalimanı’nı ve tabii ki Taksim’e camiyle ilgili siyasi tartışmaları hatırlayın. Sadece İstanbul’daki Atatürk Kültür Merkezi üzerinden öyle kasıtlı bir “yıkılacak” kampanyası yürütüldü ki, her televizyon tartışmasında var olan kutuplaşma biraz daha köpürtüldü, enerjimizi tüketti. Sonra yeni yapısı ortaya çıkınca da toplumu AKM üzerinden kutuplaştıranlar kayboldu.
Aynı şeyi kentsel dönüşüm tartışmalarında, 1 milyon 700 bin konutun kentsel dönüşümle yenilenmesinde, hatta “küçük kıyamet” denilen 6 Şubat depremiyle sarsılan 11 ilin hızlı bir şekilde yeniden inşa edilmesinde de gördük. Depremde yıkılmayan bina yapan TOKİ bile eleştirildi.
Bütün bunları da Başkan Erdoğan‘ın, açılışını yaptığı İstanbul Atatürk Havalimanı Millet Bahçesi hatırlattı. Burasıyla ilgili neler söylenmedi ki… Önce yeni havalimanı olmasın dediler, sonra otel veya konuta açacaklar diye iftira attılar. Bugün yine ortalıkta yoklar; çünkü burası artık “Türkiye’nin en büyük şehir parkı ve afet toplanma alanı”.
Şimdi utandılar mı; hayır!
Başkan Erdoğan‘ın açılış konuşması da insan-şehir ilişkisi üzerine bir manifesto gibiydi. O manifestonun özünü ise “İstanbul aşkı” oluşturuyordu: “Aşkımızı yepyeni eserlerle, hizmetlerle, tarihi yatırımlarla göstermeye devam ediyoruz. Projelerimize her gün bir yenisini ekliyoruz. Tüm sabotaj girişimlerine rağmen, İstanbul’umuzu çok daha güçlü bir şekilde Türkiye Yüzyılı’na hazırlıyoruz.”
Şu sözleri de son 5-6 yıldır başta İstanbul olmak üzere büyükşehirleri yöneten ama ortaya ciddi hiçbir icraat koymayan CHP belediyeciliğineydi: “Özellikle İstanbul’umuzu; iş bilmez, kadir kıymet bilmez, tarih ve medeniyet şuurundan yoksun kifayetsizlerin insafına terk etmiyoruz. İstanbul, bizim gözbebeğimizdir. Gençler, şunu herkes bilsin ki; bu aziz şehrin bir fetret devrini daha yaşamasına gönlümüz asla razı değildir.”
Hakkını teslim edelim, bu sahiplenmenin önemli isimlerinden biri de Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum‘du. Kurum, sadece her afet ve felakette değil, şehirlerin yeniden inşasında ve son 500 bin konut hamlesiyle çözümün adresi olarak karşımıza çıkan bir isim. Tek başına muhalefetin yönettiği büyükşehirlerin toplamından çok daha büyük işlere imza atıyor.
Yaptıklarını yeterince anlatabiliyor mu bilemem ama verdiği sözü tuttuğu biliniyor ve o özgüvenle konuşuyor: “Şu anda hepimiz 15 Temmuz’daki o karanlık gecenin yüzünün aydınlığa çevrildiği yerdeyiz. Destan yazılan ve Cumhurbaşkanı’na sahip çıkılan bir mekândayız. Bu noktada bizim arkadaşlarımızla birlikte canla başla çalıştığımız o günlerde millet bahçemiz için neler neler söylemişlerdi. Her yer beton olacak dediler. Oteller yapılacak dediler. Ne biz ne milletimiz bu iftiralara aldırmadık ve milletin olanı millete hediye ettik.”
Biraz da İstanbul’a kazandırılan Atatürk Millet Bahçesi’ndeki rakamlardan söz edelim.
İçinde sergi salonu, atölyeler, 4 aşevi, 4 lokanta, 4 çarşı, 4 kütüphanenin yer aldığı 72 bin 128 metrekare alanda inşa edilen 2 külliye binası var. 1 milyon 215 bin metrekare yeşil alan bölümünde ise 20 bin 399 ağaç, 1 milyon 182 bin 816 metrekare çim alan, 28 bin kişilik etkinlik çayırı bulunuyor. Rekreasyon alanlarında Sarayburnu, Süleymaniye, Fatih, Yavuz Selim, Edirnekapı, Kocamustafapaşa ve Çemberlitaş’ı temsil eden İstanbul’un 7 tepesi yer alırken, bahçenin kuzeyinde 2 buçuk kilometre uzunluğunda Ab-ı Hayat Deresi de bulunacak.
Bir bu tabloya bakın, bir de yılda 20 bin konut sözü verip hiçbir şey yapmayan, metro paralarını reklama harcayan, hatta “Mega projeleri kent lokantasıyla yendik” diye övünen çapsızları düşünün.



