YAZARLAR

MAHMUT ÖVÜR / ‘İsrail’e karşı hamle’

Başkan Erdoğan’ın BM konuşmasıyla başlayan ABD çıkarması ve ardından ABD Başkanı Trump‘la yaptığı görüşme son dönemin en kritik siyasi olayıydı. Sadece küresel siyasi merkezlerin değil, sokakların gözü ve kulağı da oradaydı.
Bütün dünya, siyonist İsrail’in Gazze’deki vahşetinin durmasını istiyordu.
Gelinen noktayı Başkan Erdoğan şöyle özetledi: “İsrail zulmüyle, işlediği insanlık suçlarıyla artık yalnızlaşmaya başladı.”
Bu tablo Trump için de tarihi bir fırsattı ve bu yüzden Başkan Erdoğan‘la görüşmesi, siyasi mahfillerde, “İsrail’e karşı bir hamle” olarak değerlendirildi.
Gerçekten de hem siyonist Netanyahu hem de İsrail medyası durumu böyle yorumladı.
Peki gerçekten Trump’ın, Başkan Erdoğan‘a özel ilgi göstermesinin arkasında Netanyahu’ya tepkisinin ya da İsrail’in artık ABD’ye yük olmasının etkisi var mıydı?
Trump’ın Netanyahu’dan hoşlanmadığı hatta bölgeye ilişkin hedeflerinin örtüşmediği biliniyor.
Bu köşede birkaç kez İsrail’in ABD emperyalizminin bir aparatı olduğunu yazdım. Ama olayın ABD’de tartışılan bir başka boyutu da var. Geriye dönüp bakın, son 50-60 yılda sanıyorum Jimmy Carter hariç hiçbir ABD Başkanı, İsrail’in bölgedeki vahşetine karşı çıkmadı, çıkamadı. Bugün Trump da aynı durumla karşı karşıya… Hem İsrail’e desteğini sürdürüyor hem de bu desteğin ABD’yi uçuruma sürüklediğini görüyor. Ama ses çıkaramıyor. Çünkü İsrail eksenli bir tehditle yüz yüze.
Seçim döneminde ölümün eşiğinden dönmesi ve en son 10 Eylül’de Trump’a yakınlığıyla bilinen Cumhuriyetçi muhafazakâr aktivist Charlie Kirk‘ün öldürülmesi çok ciddi gösterge. Trump, bir anlamda içeride müesses nizam ve İsrail lobisinin, Ortadoğu’da da İsrail devletinin vesayetiyle karşı karşıya.
Bu noktada ister istemez akla o klasik soru geliyor: ABD emperyalizmi mi İsrail’i kullanıyor yoksa İsrail mi ABD’yi kendi sapkın hayalleri için kullanıyor?
Bu konu aslında uzun yıllardır ABD siyasi elitlerinin ve entelektüellerinin de gündeminde… İsrail meselesi ABD’de öyle netameli bir konu ki, 2000’li yılların ortasına kadar bu konuda herhangi bir tartışma bile yaşanmamış. Hatta 2002 yılında Atlantik Monthly dergisi, “İsrail lobisi ve Amerika dış politikasındaki etkileri” üzerine bugün dünyanın önde gelen uluslararası ilişkiler uzmanı olan Prof. Dr. John Mearshimer ve siyaset bilimci Stephan Walt‘tan bir makale ister. Makale üç yıl sonra hazırlanır ancak dergi yayınlamaz. Yazarlar vazgeçmez ve bir yıl sonra 2006 yılında güncellemeler yaparak “İsrail Lobisi” başlığıyla yayınlarlar. Sonra bu makale kitap da oldu.
Deyim yerindeyse kıyamet kopar…
Makalenin yazarları, “Amerika’nın İsrail’e verdiği maddi ve diplomatik desteğin ne stratejik ne de ahlaki bir zeminde tam anlamıyla savunulamayacağını” iddia eder. Onlara göre, bu destek Amerikan ulusal çıkarlarına hizmet etmez. Bu tezlere ilk tepki Wall Street Journal, Washington Post gibi gazetelerden gelir ve yazarlar antisemitizmle suçlanır.
Yazarların şu notu da ilginç: “Gerek Demokratlar gerek Cumhuriyetçiler lobinin tokadından korkmakta ve İsrail’in politikalarını eleştiren bir politikacının başkan olma şansının olmadığını çok iyi bilmektedirler.”
O makalede ilk kez şu gerçek de dile getiriliyor: “İsrail’in lehine izlenen birçok politika Amerikan ulusal güvenliğini tehlikeye atmaktadır…”
Bu gerçeği Amerikan halkı da görüyor ki, daha o tarihlerde yüzde 40 oranında dünyadaki ABD karşıtlığının temel nedeni olarak Amerika’nın İsrail’e verdiği desteği gösteriyor. Bugün bu oran daha da yüksektir. Ama o halkın seçtiği kongrede bu oran sadece yüzde 2… Kongre, ABD halkını değil İsrail lobisini temsil ediyor. Buna da demokrasi diyorlar.
Bu perspektiften bakınca, Trump gelgitler yaşasa da bu ezberi bozma ihtimali yüksek bir aktör.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu