MAHMUT ÖVÜR / Gidin Öcalan’a söyleyin


Meclis Komisyonu’nda bulunan 4 parti nihayet raporlarını yazdı. Böylece yıllardır başta CHP’nin ısrarla seslendirdiği “Kürt sorunu Meclis’te çözülmeli” tezi açısından bir ilk adım atılmış oldu.
Siyasi partilerin Kürt meselesiyle ilgili yaklaşımlarını açıklamaları, onu rapora dökmeleri elbette önemli bir gelişme.
Ancak ortada garip bir durum var. Süreci başlatan MHP ve AK Parti dışında kimse elini taşın altına koymadığı gibi komisyonun işlevi konusunda da bilinçli bir karşı tavır sergileniyor.
CHP hazırladığı raporla bırakın kendi deyimiyle “Kürt sorunu”nun çözümünü, terör ve şiddetin devreden çıkması için bile tek öneri getirmiş değil. Anlaşılan niyetleri yok.
En basiti yolsuzluk iddiasıyla yargılanan başkanlarını öne sürmesi, “kayyum” meselesini bir şart olarak seslendirmesi sürece inanmadığının göstergesi.
Aslında bu konuyu soruna dönüştüren CHP hiçbir zaman meselenin gerçek çözümünden yana olmadı. Bugün de farklı davranmıyor.
Ama asıl şaşırtıcı olan bir anlamda CHP’nin Kürt versiyonu alan DEM Parti içindeki bazı aktörlerin, Kandil baronlarının son günlerde birer süreç sabotajcısı gibi davranmaları.
Onlar da tıpkı Bursa‘da Leyla Zana‘ya karşı yürütülen ırkçı saldırıları aratmayan bir dil kullanıyor. Tuhaf olansa bu işin öncülüğünü Avrupa veya Kandil’e paralel Öcalan’ın yanındayken cezaevinden çıkan iki kişinin yapıyor olması. Türkiye’yi il il dolaşıp adeta zehir saçıyorlar.
Şu sözleri, “barış süreci” adına söylenmiş olabilir mi?
Veysi Aktaş: “90’li yılların ruhuna yeniden dönmemiz lazım. Kim örgütlenirse o kazanacak. Eğer biz örgütlenirsek biz, onlar örgütlenirse onlar kazanacak…”
Çetin Arkaş: “Biz faşist bir cumhuriyetle entegre olmayız. Biz otoriter, zalim bir cumhuriyetle entegre olmayız.”
Akıl alır gibi değil; “Entegre olun” diyen, bütün siyasi iddialarından vazgeçtiğini açıklayan, “Toplum ve devletle bütünleşin” talimatı veren Öcalan değil mi? Bunlar, Öcalan’ın bütün tezlerini, 27 Şubat manifestosunu yerle bir eden sözler.
Önce gidip Öcalan’a söyleyin, toplumu kışkırtmayı, siyaseti zehirlenmeyi de bırakın.
Tabii burada asıl cevabı Öcalan’ın vermesi gerekiyor. Silahların sembolik olarak yakılması önemli ama aslolan silahların hem fiziki hem de zihinlerde yok edilmesi. Bunun sorumluluğunu da bu sürecin önemli aktörü olan Öcalan ve DEM Parti üstlendi ama görünen o ki tıpkı çözüm sürecinde olduğu gibi yine siyasi aktörler dinlenmiyor. Şu da merak ediliyor: DEM Parti adına süreci yöneten Pervin Buldan ve Mithat Sancar gibi makul isimler bu olup bitenlere ne diyor, hiç mi rahatsızlık duymuyorlar?
Daha önemlisi, Cumhurbaşkanlığı Hukuk Politikaları Kurulu Başkanvekili Mehmet Uçum’un komisyon tarifi ortada:
“Geçiş sürecinde bir demokrasi pazarlığı olmaz. Demokrasi pazarlığı çabası geçiş sürecinin esası açısından kökten yanlış olur. Geçiş süreci hukuku nihai pratik teyitlere bağlı olarak münfesih terör örgütünün aktif ve destek unsurlarına yönelik soruşturma, kovuşturma ve infaza ilişkin düzenlemeler ile toplumla bütünleşme konularıyla sınırlıdır.”
Buna itirazınız varsa açıkça söyleyin, karnınızdan konuşmayın.


