MAHMUT ÖVÜR / Demirtaş kararı siyasi iklimi değiştirir mi?


Önce MHP lideri Devlet Bahçeli‘nin, sonra da Başkan Erdoğan’ın çıkışları hem Cumhur İttifakı hem de barış süreci üzerinden yürütülen algı operasyonlarını yerle bir etti, pusuda bekleyenleri hayal kırıklığına uğrattı. İşin bir ucunda Meclis Komisyonu’yla ilgili gelişmeler, diğer ucunda ise başta Selahattin Demirtaş olmak üzere terörle ilişkili siyasilerin geleceğiyle ilgili beklenti vardı.
Şu sorunun cevabı hep merak edildi: Acaba bu kez çözüm başarıya ulaşacak ve siyasi iklim değişecek mi yoksa bir kez daha çözüm karşıtı pusucuların gerilim siyaseti mi kazanacak?
Başkan Erdoğan ve Bahçeli’nin çıkışları puslu havayı büyük oranda dağıttı. Bu hamle aynı zamanda Meclis Komisyonu’nun başarıya ulaşmaması için bahane arayan CHP’nin hesaplarını da bozdu. Bu arada işleri kolaylaştıran bir başka adım da AİHM’den gelen Selahattin Demirtaş kararıydı. Bu karar bir anlamda çözüm ve doğal olarak “terörsüz Türkiye” isteyenlerin elini güçlendirdi.
Başkan Erdoğan, MHP Lideri Bahçeli ve Adalet Bakanı Yılmaz Tunç karara olumlu tepki verdi.
Bu da siyasi iklimin değişeceği anlamına geliyor. Meclis Komisyonu’nun hazırlayacağı raporla Meclis gündemine gelecek “özel yasal düzenlemeler” de bu havayı bir adım ileri götürecek ve başta kayyum meselesi olmak üzere tartışılan birçok sorun ortadan kalkmış olacak.
DEMİRTAŞ’IN SON MEKTUBU
Burada üzerinde durulması gereken esas konu Meclis Komisyonu’nun görevi konusunda yaşanan kafa karışıklığı. Öcalan’la görüşme olsun veya olmasın bu komisyon, bütün sorunların “çözüm” adresi değil bir geçiş süreci komisyonudur. Çözümün adresi ise siyasettir.
Tahliye yolu açılan Demirtaş da son mektubunda buna dikkat çekiyor:
“Hem feraset ve cesaretle yeni şeyler söylemek, yeniyi inşa etmek hepimizin boynunun borcudur. Önce silahlar kesin ve kalıcı olarak gündemden çıkacak, burası nettir. Çünkü Sayın Öcalan bu konuda net ve kararlıdır. Aynı şekilde Sayın Cumhurbaşkanı sürecin arkasındadır. Bize düşen de bu sürecin başarısı için tereddütsüz destek olmaktır. Geri kalan tüm sorunlarımızı demokratik siyasetin imkân ve koşullarında yine hep beraber çözmeye gayret edeceğiz ama önce barış, önce barış.”
***
ORGAN BAĞIŞIYLA BİR HAYAT KURTARMAK
Bu gerçeği en çarpıcı ve samimi biçimde Sağlık Bakanı Kemal Memişoğlu dile getirdi: “Öldükten sonra bir insanın hayatını kurtarabileceğinizi, bir parçanızın dünyada yaşamaya devam edeceğini unutmayın. 1997 yılında aldığım bağış kartı artık benim için bir vasiyet. Şimdi bu vasiyeti e-Devlet ve e-Nabız üzerinden dijital olarak da tamamladım.”
Yıllar önce organlarını bağışlayan Bakan Memişoğlu, aslında toplumu organ bağışlamaya davet ediyor, çağrı yapıyor. Çünkü tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’nin de en önemli sağlık sorunlarından biri organ yetmezliğine bağlı hastalıklar. Türkiye’de tam 32 bin 986 insanımız organ bağışı bekliyor. Çözümü de organ bağışından geçiyor. Ancak organ bağışlamak konusunda yetersiziz.
İçinde bulunduğumuz 3-9 Kasım arası “Organ Bağış Haftası”… Bir süre önce hafta nedeniyle yoğun çalışmalar yürüten Dr. Mehmet Kazık‘la karşılaştım. Dr. Kazık, Türkiye’de yeterince organ bağışı yapılmadığına dikkat çekiyor ve şöyle diyordu:
“Her yıl binlerce vatandaşımız organ nakli beklerken hayatını kaybetmekte, binlerce hastamız ise sağlığına kavuşmak için umutla bir organ bağışı bekliyor. Halkımıza organ yetmezliği hastalıklarının ölümcül sonuçları olduğu, ancak organ bağışı ve organ nakliyle bu hastaları kolayca tekrar hayata döndürebileceğimizi hatırlatır, herkesi ‘organ bağışı’na davet ediyoruz.”



