YAZARLAR

MAHMUT ÖVÜR / Beyaz Saray’da ‘ezik’ AB fotoğrafı

Diplomasi bazen Alaska‘nın buzunda kayıyor, bazen Washington‘un kırmızı halısına takılıyor. Ama sonuç hiç değişmiyor: Bol görüşme, bol tebessüm, bol fotoğraf… Ve sıfır ilerleme. Geçtiğimiz günlerde Beyaz Saray‘da gerçekleşen Trump-Zelenski-Avrupa zirvesi de bu tablonun en güncel örneğiydi. “Tarihi zirve” denildi, ama tarihe düşen tek şey yine pozlar ve başlıklar oldu.

AVRUPA’NIN TRUMP KORKUSU
Avrupalı liderlerin Trump’ın etrafında bu kadar telaşla toplanmasını anlamak için biraz geriye bakmak gerekiyor. Trump, ilk döneminde Avrupa‘yı NATO’ya daha çok ödeme yapmaya zorlamış, ticaret yaptırımlarıyla gözdağı vermiş “Ya dediğimi yaparsınız ya da sizi yalnız bırakırım” demişti. O günlerin huzursuzluğu hâlâ Avrupa başkentlerinin hafızasında taze. Bu yüzden Beyaz Saray’a da aynı kaygıyla gittiler: “Aman Trump’ı kırmayalım, yarın yine başımıza bela açmasın.”
O liderler fotoğrafını gördünüz; mağrur Trump ve ezik AB liderleri… Onların durumu eski tehdidin gölgesinde koşar adım bir teslimiyet fotoğrafı gibiydi.
Toplantı başladığında manzara bir diplomasi sahnesinden çok, eski dostlar tiyatrosuna dönüştü. Kameralar önünde herkes birbirini “Sen çok iyisin, çok zekisin” diye övdü. Gazze ve Ukrayna meselesinde insanlık sınavını geçemeyen AB’nin kurucu babaları ezikçe, “Asıl sen en iyisin Sayın Trump” demeyi de ihmal etmedi.
Diplomasi, devlet adamlığından çok bir sahne sanatına dönüşmüş durumda. Hazır replikler, sahte tebessümler ve planlı alkışlar. Perde kapandığında geriye tek bir somut adım kalmadı.

GAZZE SOYKIRIMINI DURDUR
Zirvenin en dikkat çeken anı Trump’ın sözleriydi. Ukrayna’nın güvenliği konuşulurken birden konuyu kendi Washington gündemine çevirdi: “Bakın, ben Amerika’da güvenliği nasıl sağlıyorum. Washington’da huzur var.” Masada Ukrayna’nın kaderi tartışılırken, Trump kendi sınır duvarlarını övüyordu. Diplomatik ciddiyet yerini iç politik şova bırakmıştı.
Konu nereye giderse gitsin, dönüp dolaşıp kendi egosuna bağlanıyor. Ve “Ben barıştırdım” masalı devam ediyor. Sanki dünyadaki bütün kavgaları tek başına söndürmüş bir itfaiyeci… Oysa gerçek bambaşka. Bugün Ortadoğu‘dan Latin Amerika‘ya, Afrika‘dan Asya‘ya kadar pek çok çatışma, Amerikan siyasetinin ve gizli servislerinin ürünü. Demokrasi götürme bahanesiyle girilen ülkeler bugün enkaz hâlinde; milyonlarca mülteci, yıkılmış şehirler, bölünmüş devletler…
Trump’ın “Ben barıştırdım” hikâyesi, aslında emperyalist hesaplarla yangın çıkaranın kendini itfaiyeci ilan etmesinden ibaret. Tersi olsaydı soykırımcı Netanyahu’yu “savaş kahramanı” ilan etmez, işe Gazze’deki soykırımı durdurmakla başlardı. Gerisi lafügüzaf…

GERÇEK ARABULUCU TÜRKİYE
İşte tam bu noktada Türkiye’nin farklı duruşu öne çıkıyor. Başkan Erdoğan liderliğinde Türkiye, emperyalist hesapların dışında kalarak hem bölgesel hem de küresel barışa katkı sunabilen ender ülkelerden biri oldu.
Karadeniz tahıl koridoru bunun en güçlü örneği: Bugün Batı hâlâ sahnede birbirini överken, Türkiye masada gerçek çözümler üretebilecek basireti gösteriyor. İşte bu yüzden, uluslararası dengelerde en güçlü “gerçek arabulucu” rolünü oynayan ülke tartışmasız Türkiye.
O son fotoğraf karesiyle sadece Trump’ın gönlü okşandı. Ama Ukrayna’da sirenler çalmaya devam ediyor. Gazze’de insanlık ölüyor. Bu sahnede Türkiye, yalnızca fotoğraf değil, gerçek diplomasi üretebilen basiretli bir güç ekseni olarak yükseliyor. Barışı sahnede değil, masada ve sahada basiretle üretenlerin sözü tarihe kalıcı olarak geçer. Kim ne derse desin, o sözü bugün en güçlü söyleyen ülke Türkiye’dir.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu