YAZARLAR

MAHMUT ÖVÜR / Bahis skandalı ve giden 60 milyar dolar

Başta CHP olmak üzere muhalefetin bir kesiminin, son dönemde yürütülen yolsuzluk soruşturmalarına toptan karşı çıkması gerçeği değiştirmiyor. Ortada İBB’de olanlar dâhil herkesin bildiği, konuştuğu pervasız ve organize bir yolsuzluk bataklığı olduğu çok açık. Bırakın belediyeleri, Merkez Bankası‘nı ya da borsayı, bu ülkenin gözbebeği kurumu Yunus Emre Enstitüsü bile “yolsuzlukla” kirletildi. Ama daha ötesine de tanık olduk; dün de bugün de büyük oranda tekil yapılan yolsuzluklar artık organize ve siyaseti dizayn etmek için yapılıyor. Buna da artık izin vermemek gerekiyor; çünkü bundan ötesi yok.
Daha önce yazdım, adı konulmasa da bir süredir Türkiye‘de bir “temiz eller” operasyonu yürütülüyor. Yolsuzluk yapmanın marifet sayıldığı, ayıplanmadığı, hatta “Ne olmuş yani sizinkiler de yaptı” denilen bir noktaya gelinmişse, buna bir neşter vurulması kaçınılmazdı. Çünkü zaman çok uygun. Ortada Başkan Erdoğan gibi güçlü bir lider var ve Türkiye de artık kendi içine kapalı, dünyada olup bitenlere ilgisiz bir ülke değil. Tam aksine ürettiği barış siyasetiyle küresel arenanın en etkili aktörü ve mazlum halkların rol modeli konumunda. Dahası Başkan Erdoğan‘ın deyimiyle “Türkiye, Türkiye’den daha büyüktür” noktasında.
Bugün yapılan büyük yolsuzluk operasyonlarına bu çerçeveden bakmak gerekiyor.
Ama hafızamızdaki kötü örnekler de kaygılandırmıyor değil. 90’larda Susurluk Skandalı’ndan banka hortumlamalarına kadar hem yolsuzluklara son verme hem de devleti temizleme adına büyük umutlarla bir dizi operasyon yapılmış, hatta İtalya‘dan “temiz eller” operasyonuna imza atan savcı De Pietro bile çağrılmıştı. Sonuç, tam bir hayal kırıklığıydı.
Bu yüzden bu dönemde gündeme gelen yolsuzluk iddialı soruşturmalara daha temkinli yaklaşıyorum. Gördüğüm kadarıyla başta İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı olmak üzere yargı da süreci dikkatle yönetiyor ve sağlam argümanlar olmadan adım atmıyor. Son döneme damgasını vuran Yunus Emre Enstitüsü ve Beşiktaş Belediyesi’ndeki yolsuzluk iddianameleri bunun ilk örneğiydi. Sırada İBB eksenli “İmamoğlu suç örgütü” iddianamesi var.
Bugünlerde ise yoğun olarak gündeme bomba gibi düşen “Bahis Skandalı” iddiası konuşuluyor. İddianın sahibi ise Türkiye Futbol Federasyonu (TFF) Başkanı İbrahim Hacıosmanoğlu… Hacıosmanoğlu, 571 profesyonel hakemden 371’inin bahis hesabı bulunduğunu, bunlardan 152’sinin aktif şekilde bahis oynadığını ve 152 hakemin Profesyonel Futbol Disiplin Kurulu’na sevk edildiğini açıkladı.
Bu meselenin bomba etkisi yaratması hiç şaşırtıcı değil. Büyük kitlelerin ilgi gösterdiği ve milyar dolarların döndüğü futbolla ilgili böyle birçok karanlık nokta yıllardır tartışılıyor. Sadece Türkiye’de de değil, İtalya- Rusya dâhil birçok ülkede bahis-futbol ilişkisi çok kirli ve ciddi bir problem. Dijitalleşmeyle beraber yasadışı iddia meselesi o kadar yaygınlaştı ki, hakemler veya futbolcular bir yana yarın öbür gün basketbol veya sporun başka dallarıyla ilgili de skandallar patlayabilir. Özellikle de kadın basketboluyla ilgili çok şey konuşuluyor.
Ancak şunu da hatırlatmakta yarar var; bu soruşturmalar sağlam temeller üzerine kurulmaz ve insanlar haksız bir biçimde suçlu ilan edilirlerse tıpkı 90’lardaki gibi yeni bir hayal kırıklığı yaşanır ve telafisi de yıllar alır.
Tecrübeli bir futbolseverin ilettiği şu not çok çarpıcı: “Türkiye’den yasadışı bahis ve kumara yılda 60 milyar dolar gidiyor. Üç yanımız kumarhanelerle çevreli. Bunu durdurmanın bir yolu mutlaka bulunmalı…”

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu