Kürşat Alnıaçık: Beni istemeyenlerle çalışmam! Arkamı döner giderim, bir daha da bakmam


BENİ İSTEMEYENLERLE ÇALIŞMAM! ARKAMI DÖNER GİDERİM, BİR DAHA DA BAKMAM
-Sonrasında “Diriliş Ertuğrul”, “Kurşun”, “Nöbet”, bugünlere doğru “Yalnız Kurt” ve son olarak “Kör Nokta”… Kariyerinize sığdırmış olduğunuz sayısız işler. Kısa kısa değinelim…
Yalnız Kurt ve Kör Nokta aslında normalde çekmeyeceğim işler. Osman ağabeyin rahatsızlığı devam ediyor ve onunla olamamak endişesinden kaynaklı olmak istedim o projede. Nitekim iki sezon gitti aşağı yukarı. Güzel bir diziydi. Oynadığım karakteri de sevmiştim ben. Fakat onda sıkıntı senaryoydu. Bir de oyuncu kastında sıkıntılar vardı. Bitti. O zaman da Osman Sınav‘ın rahatsızlığı biraz daha artmıştı. Konsantre olamıyordu çekimlere. Senaryoya hakim olamıyordu. Doğal olarak olamıyordu yani. Ve o bitti. Sonra arkasından Kör Nokta geldi. Kör Nokta da hemen akabinde çıktı zaten. Ve artık Osman Sınav iyice kötüleşmişti. Yanında olmak istiyordum, önemli olan oydu. “Senin bu projede olmanı istiyorum.” dedi. “Peki hocam, olurum” dedim. Nasıl diyeyim; babasını kaybetmek istemeyen, ağabeyini kaybetmek istemeyen, yanında olmak isteyen, her anısını çoğaltmak isteyen biri… O yüzden olur dedim. O da olmadı zaten. Olmayacağı belliydi yani. Onun da senaryosu çok olamaz bir şeydi. Herkes elinden geleni yaptı ama olmadı. Olamazdı zaten. Sonra da rahmetli oldu Osman ağabey.
Ben çok güzel işler yaptım. Bundan da mutluyum. Çok şey öğrendim, çok dolu hissediyorum kendimi hala. Tabii ki çalışabileceğimi de hissediyorum. Öyle bir enerjim var. Ama böyle basit bir işte de çalışmam. Hani çalışmış olmak için de çalışmam. Hele beni istemeyenlerle hiç çalışmam. Arkamı döner giderim bir daha da dönüp bakmam bile yani. Çünkü şöyle bir durum var; genel baktığınız zaman Türkiye’de eskiden Türk sineması yoktu belki ama Türk sineması vardı aslında. Kendini anlatan bir sinemaydı. Öyle bir sektör vardı. Diziler keza öyleydi. Şimdi her şey o kadar basit bir hale geldi ki, sadece işin ucunda para kazanalım da nasıl kazanırsak kazanalım. Oraya bir tane genç kadın koyalım, güzel bir erkek koyalım. Onlar işte sevgili olsunlar. Eskiden de böyleydi ama eskiden bir konu vardı. Bir senaryonun bir ağırlığı vardı. Yönetmenler, yapımcılar “Sadece biz bu yüzden para kazanmayalım. Aynı zamanda da bir isim olalım. İlk biz yapalım.” derdi, böyle bir yarış vardı sektörde. Şimdi öyle bir şey de yok. Yani herkes her şeyi yapıyor zaten. Bir de şöyle bir sevda da var; aman bu çektiklerimizi yurt dışına satalım da oradan ek bir gelir olsun. Oradan da bir para kazanalım. Yani her şeyin sonu para, oraya gidiyor. Dünya paralar da dönüyor ortalıkta.