
Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin, katıldığı canlı yayın programında gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu.
(Foto: AA)
Bakan Tekin’in açıklamalarından satır başları….
Bugün sabahleyin gün içerisinde 1381 engelli öğretmen arkadaşımızın ataması yapıldı. Onlara da hayırlı olsun diyerek başlayalım. Milli Eğitim Bakanlığı çok büyük bir teşkilat. 81 il, 922 ilçe ve birçok yerleşim biriminde okulumuz, kurumumuz var. Dolayısıyla bu kadar kurumu ve bu kadar büyük bir yapıyı yönetmek için belli mevzuatlar ve kurallar silsilesi getirmeniz lazım. Bizde de hangi okulda kaç öğretmen olacak, hangi ilde ilçede kaç öğretmenimiz olacak ve bu öğretmenler ne kadar ders okutacaklar, ders vereceklerle ilgili bir hesaplama mekanizmamız var bizim. Norm kadro dediğimiz sistem böyle bir sistem. Tamamen bilimsel usullere göre bir öğretmenimizin maaş karşılığı okutmakla mükellef olduğu haftalık ders saati üzerinden bir hesap yapıyoruz. Bu hesabı yaparken de öğretmenimizin kadrosunun bulunduğu ya da herhangi bir okuldaki derslerin haftalık saatini hesap ediyoruz.
Örnek olsun diye söylüyorum. Diyelim ki bir okulda matematik dersi var. Haftada kaç saat okutuluyor? 100 saat ders okutulacak. 100 saati okutmak için bizim kaç öğretmene ihtiyacımız var? Onu hesap ediyoruz. Hesap ettikten sonra bu okul bazlı hesap, ilçe bazlı, il bazlı ve ülke bazlı hesap. Nihayetinde biz bakanlığa gelen, taşradan gelen verilerden hareketle objektif bir hesaplamamız var. Biz diyoruz ki bizim şu kadar saat matematik dersi okutuyoruz ilçe genelinde ve şu kadar öğretmene ihtiyacımız var. Bu bizim norm hesabımız. Biz branş bazlı olarak bu hesapları personel genel müdürlüğümüz şu elimdeki tabloda olduğu gibi raporlaştırır.
“ATAMA KONUSUNDA MANİPÜLASYON YAPILIYOR”
Atama takvimi geldiği zaman biz, öğretmenlik branşlarının isimlerini kapatırız biz. Elimizdeki kadro sayısı kaç? 15 bin… Bu 15.000 kadroyla bir matematiksel formülle orantı kurarız ve deriz ki işte ilk sıradaki burada bizim toplam o dersi okutacak öğretmen ihtiyacımız kaç? O ihtiyacın karşılığında elimizde kaç öğretmen var? Ve bize tahsis edilen yeni kadrolarda yüzdelik dilimi oradaki ihtiyaç açısından orantıladığımızda buraya kaç öğretmen atamamız gerekir diye yazarız buraya. Sonra burayı açarız. Sonra görürüz ki X branşına şu kadar öğretmen lazım, Y branşına şu kadar öğretmen lazım. Dolayısıyla bizim açımızdan herhangi bir branşın veya herhangi bir öğretmenlik alanının pozitif ya da negatif bir ayrıcalığı yok. Yani biz elimizde herhangi bir dersi okutmak için öğretmenimiz yokken, başka bir alanda ihtiyacımız olmadığı halde öğretmen almamızın bize ne faydası var? Bunu dikkatlice kamuoyunun ilgisine sunuyorum. Atama konusunda manipülasyon yapılıyor. Bizim için branş farkı yok. Kamuoyu yanlış yönlendirilmek isteniyor.
(Foto: AA)
Şimdi bilen bilmeyen yorum yapıyor. Mesela yani sorumluluk sahibi olması gereken, kamuoyunu yanlış bilgilendirmemesi gereken bir siyasetçi çıkıyor, diyor ki şu derse şu kadar atamışlar. Örneklendiriyor… Mesela tarihe ya da edebiyata işte 29 tane kadro vermişler. Şimdi bakın biz öyle bakmıyoruz mevzuya. Biz elimizdeki ihtiyaç açısından bakıyoruz. Aslında bu iftirayı bize yapan, bu yalanı kamuoyunda söyleyen kişi bile zımnen şunu kabul ediyor. Biz onun dahi önemsediği, onun çok farklı bir yere oturttuğu bu derslerle ilgili AK Parti iktidarları döneminde demek ki yıllara sari olarak o alanlarda çok fazla öğretmen atamışız. Hani o söyledikleri fizik, kimya, biyoloji. Şu an ihtiyacımızdan daha fazla öğretmen var orada demektir bu. Şimdi bu, bunu kabul etmek gerekiyor. Bunu iddia eden kişiler gelsin bana desin ki ‘Şu branşta siz, hesabınızı göre yanlış bir iş yaptınız. Sizin formülünüz tutarsız.’
“GERÇEKTEN İHTİYACIMIZA GÖRE BİR DAĞILIM YAPTIK”
Bakın ben burada kul hakkı yememek için çaba sarf ediyorum. Herhangi bir branştaki atama bekleyen öğretmen arkadaşımızın diğer branştan benim gözümde hiçbir farkı yok. Ben ihtiyacım açısından değerlendiriyorum. Benim edebiyatçıya ihtiyacım varsa edebiyatçı alırım. Başka bir alana ihtiyacım varsa onu alırız. Bu bizim hesabımız tamamen rasyonel, tamamen bilimsel kriterlere göre ve formüle edilmiş bir hesap. Sadece ben yapmıyorum bunu. Bu bakanlıkta benim bildiğim, hani eskiden beri, en azından benim müsteşarlığımdan beri bu böyle yürür. Hiçbir bakan arkadaşımız, hiçbir genel müdür arkadaşımız ihtiyacı olan bir branş varken, ihtiyacı olmayan bir alanda öğretmen alıp kamu kaynaklarını israf etmek veya bir başka bölgedeki çocuklarımızın öğretmensiz kalmasına göz yummak gibi ilkesiz bir davranış içerisinde olmaz. Dolayısıyla bu eleştiriler çok tutarlı eleştiriler değil. Biz yaptığımız işin arkasındayız. Çünkü gerçekten ihtiyacımıza göre bir dağılım yaptık. Bundan sonrakilerinde de böyle yapacağız.
Geçen yıl öğretmen istihdam süreci ile ilgili köklü bir değişiklik yaptık. Öğretmenlik Mesleği Hakkında Kanun’la birlikte Milli Eğitim Akademisi’ni de kurduk ve öğretmen istihdam yöntemini değiştirdik. Fakat kanunun çıktığı tarih itibariyle KPSS sınavına giren öğretmen adayı arkadaşlarımız da vardı. Dolayısıyla biz o KPSS sınavına giren öğretmen arkadaşlarımızın bir mağduriyet yaşamaması için bunu şöyle tanımladık. Dedik ki 2024 yılında KPSS sınavına giren arkadaşlarımızdan da öğretmen ataması yapacağız. Önümüzdeki temmuz ayında ÖSYM tarafından yapılacak Akademiye Giriş Sınavıyla da öğretmen ataması yapacağız ve bu yıl öğretmen adayı arkadaşlarımız için KPSS sınavı yapılmayacak dedik. Yani son öğretmen adayı arkadaşlarımız için söylüyorum. Son KPSS sınavı geçtiğimiz yıl, yani 2024 yılında yapıldı ve artık öğretmen adayı arkadaşlarımız için KPSS sınavı yapılmayacak.
“MÜLAKAT MEKANİZMASI TAMAMEN KALKIYOR”
Bunlardan bir tanesi 2024 KPSS’sine göre istihdam edeceğimiz arkadaşlarımız. Onların, onların prosedürü belli. Onlarda şöyle yapıyoruz: KPSS biz şimdi branş dağılımlarını açıkladık. Buna göre başvuruları alacağız ve kanuna göre her bir aday için 3 katı adayı mülakata davet edeceğiz. Yani 15 bin öğretmen arkadaşımız için 45 bin öğretmen adayı arkadaşımız mülakata davet edilecekler. KPSS puanındaki puan üstünlüğüne göre ve kendilerine tanımladığımız bölgelerde veya sınav alanlarında mülakat sınavlarına girecekler. Mülakat sınavından sonra da başarılı olanlar atamasını yapacağız. Ardından da akademiyle ilgili süreç başlayacak. Şu anda bu yıl yapacağımız uygulamayla öğretmenlerin istihdamında mülakat mekanizması tamamen kalkıyor. Önümüzdeki dönemde, AGS diyoruz biz kısaca, Akademiye Giriş Sınavı ile beraber artık öğretmen adayı arkadaşlarımızın çoklu değerlendirmeye tabi tutulduğu başka bir sistem başlıyor. O ayrı bir mekanizma.
(Foto: AA)
“25 BİN KADROYU BU İKİ GRUP İÇİN AYIRDIK”
Fakat 2024 KPSS’sine giren arkadaşlarımızın bir mağduriyet yaşamaması için biz bu yıl bize Cumhurbaşkanlığı Strateji Başkanlığı, Hazine ve Maliye Bakanlığı ile yaptığımız görüşmeler neticesinde bize tahsis edilen 25 bin kadroyu bu iki grup için ayırdık. 2024 yılında KPSS’ye giren öğretmen adayı arkadaşlarımız için 15 bin kadro tahsisi yaptık. Temmuz ayında yapılacak akademiye giriş sınavıyla aramıza katılacak arkadaşlarımız için ise 10 bin. Dolayısıyla bizim şu anda elimizde bu anlamda iki farklı hukuki işlem yürütüyoruz. Bunlardan bir tanesi 2024 KPSS’sine göre istihdam edeceğimiz arkadaşlarımız. Onların, onların prosedürü belli. Onlarda şöyle yapıyoruz: KPSS biz şimdi branş dağılımlarını açıkladık. Buna göre başvuruları alacağız ve kanuna göre her bir aday için 3 katı adayı mülakata davet edeceğiz. Yani 15 bin öğretmen arkadaşımız için 45 bin öğretmen adayı arkadaşımız mülakata davet edilecekler. KPSS puanındaki puan üstünlüğüne göre ve kendilerine tanımladığımız bölgelerde veya sınav alanlarında mülakat sınavlarına girecekler. Mülakat sınavından sonra da başarılı olanlar atamasını yapacağız. Ardından da akademiyle ilgili süreç başlayacak. Şu anda bu yıl yapacağımız uygulamayla öğretmenlerin istihdamında mülakat mekanizması tamamen kalkıyor.
Ardından İçişleri Bakanlığımız vatandaşların tedirginliğinden hareketle okullarımızı gün içerisinde ve akşam deprem sebebiyle evini ya da işte konakladığı yeri riskli gören vatandaşların kalabilecekleri, konaklayabilecekleri alanlar olarak kullanabileceklerini söyledikleri için bizden dediler ki bize okullarımızı iki gün için en azından böyle ihtiyaç duyduğunda duyduğumuzda kullanabilmemiz açısından okulları tatil eder misiniz dediler. Biz okullarımızı tatil ettik. Şimdi bu mevzu böyle. İkincisi, bakın bu çok önemli bir nokta. Sayın Cumhurbaşkanımız Belediye Başkanlığından geliyor. Ve İstanbul gibi bir deprem riski olan bir ilde belediye başkanlığı yapmış. Dolayısıyla okullarımızın hem inşa sürecinde hem de depreme dayanıklı, mevcut okulların depreme dayanıklılığı ile ilgili konularda çok hassas.
ZORUNLU EĞİTİM SÜRESİ KISALIYOR MU?
Biliyorsunuz, bu 4+4+4 gelinceye kadar, yani 2011 yılına kadar 8 yıllık kesintisiz zorunlu eğitim vardı. Yani Türkiye’de zorunlu eğitim 8 yıldı. 4+4+4’le beraber 12 yıla çıkartıldı. 12 yıla çıkartılmasıyla beraber Türkiye’de ortaöğretimde okullaşma oranı %60’lardan %90’lara çıktı. Yani nüfusumuzun lise öğrencilerimizin okuma oranları çağ nüfusu itibariyle yani o yaş grubundaki çocuklarımızdan 2011 yılı itibariyle 60 tanesi lise eğitimi alırken bugün 90 tanesi ve arzu ettiğimiz şeye ulaşmış olduk hemen hemen. Bu bizim için önemli bir gösterge. Yani bunu bir yere not etmek lazım.
Şimdi gelinen noktada kamuoyunda şu tür tartışmalar yaşanmaya başlandı. Özellikle yükseköğretime erişimin yaygınlaşmasıyla beraber çok sayıda öğrenci ortaöğretimi müteakip yükseköğretime gidiyor ve otomatikman sanki zorunlu eğitim 16 yıla çıkmış gibi algılanıyor. Bu bir taraftan pozitif ama bir taraftan da bilhassa mesleki ve teknik eğitim anlamında bizi sanayi, ticaret ve bu anlamda hizmet sektörü nitelikli eleman bulamamak konusunda bizi eleştirmeye başladılar. Böyle olunca biz de bu hani kamuoyunda böyle bir talep gelirse bu tartışılabilir dedik. Nitekim tartışılsın istemiştik, tartışılıyor da. Çok değişik platformlarda bu konular tartışılıyor. Ticaret Odaları tartışıyor, Sanayi Odaları tartışıyor. Ortaya çıkan formüller var. İşte kimisi yani lise eğitimi totalde 12 yıllık eğitimle ilgili bir karar söz konusu değil. Ama bazı öğrenciler için önerilen modeller arasında 4+4, 3. dörtle ilgili 2 yıl olsun, 3 yıl olsun, mesleki eğitime yönlendirilsin çocuklar gibi tartışmalar var. Biz bakanlık olarak bütün bu tartışmaları titizlikle takip ediyoruz. Bunların içerisinden süzülecek, üzerinde uzlaşılmış konular olursa bunları alıp bunları siyasi mekanizmalarla, Sayın Cumhurbaşkanımızla, kabinede istişare ederiz ve ondan sonra bir karar almamız gerekirse alırız. Şu an alınmış bir kararımız yok. Sadece bu konudaki tartışmaları takip ediyoruz diyelim.
YAZ TATİLİ ERKENE ÇEKİLECEK Mİ?
Gündemimizde yaz tatilini öne çekmek yok.
OKUL TATİLİ VE KURBAN BAYRAMI BİRLEŞECEK Mİ?
Yok, bu hukuken mümkün değil. Yani bizim 180 iş günü okullarımızın açık olması lazım. Şimdi bilmeyenler şöyle diyorlar. Diyorlar ki bu şimdi erken tatil yapın, okulların başlangıcını da erkene alın. Ama o başka. Yani o önümüzdeki yılın hesabı. O önümüzdeki yılın 180 gününün hesabı. Biz bu yılın 180 gününü bir şekilde tamamlamamız lazım. Hukuki olarak bu mümkün değil. Bizim de öyle bir planlamamız yok. Zaten hem temel eğitimden orta öğretime geçiş kapsamındaki sınavlar hem de yüksek öğretime geçiş kapsamındaki sınavlarda bu takvime göre planlanmış durumda. Bizim öyle bir hesabımız yok. Zaten bayram sonrası da 2 hafta. Yani tek birkaç gün olsa bu tartışılabiliriz ama 2 haftalık bir süreç söz konusu. Dolayısıyla bizim gündemimizde böyle bir şey yok.
ÖZGÜR ÖZEL’E JAMMER TEPKİSİ
Ben gerçekten şu anda bu özellikle Cumhuriyet Halk Partisi cenahından konuşulan şeyleri anlamakta inanılmaz derece zorlanıyorum. Ne konuşuyorlar? Ben bir siyaset bilimciyim. Sadece ve sadece Cumhurbaşkanı adayıyla ilgili Sayın Genel Başkan’ın açıkladığı şeyleri iki gün üst üste söylediklerini okuduğumuzda ya bunu başka birisi söylemiş, bunu başka birisi söylemiş herhalde gibi bir algı ortaya çıkıyor. Bu konuda onlardan bir tanesi. Yalan bile diyemeyeceğim bir konu.
Şimdi Milli Eğitim Bakanlığı derken şahsımı kastediyor. Milli Eğitim Bakanı da sanki bunu kullanıyor. Bir, ben yaklaşık 2 yıldır bakanım. Bakanlığımızdaki jammer’ları hiç görmedim. Hiç kullanmadım. Bavulla da taşımadım. Yani öyle bir şey de yok. Peki bizim bakanlığımızın jammer’ı olabilir mi? Olabilir. Neden olabilir? Çünkü bizim bakanlığımız tıpkı ÖSYM gibi yılda biz bakın ortalama 9 milyon adet, 9 milyon kişi için sınav hazırlıyoruz. Yani bizim yaptığımız sınavlara 9 milyon kişi giriyor. Bu 9 milyon kişinin girdiği sınavların sorularının hazırlandığı ve basıldığı mekanizmaların bir şekilde güvenliğinin sağlanması lazım. Değil mi? Yani bu içinde yaşadığımız ortamda bilgi güvenliği açısından sorunlar yaşandığını düşünürseniz bizim de burada bir bilgi sızıntısı olmasını engelleyecek tedbirleri almamız lazım. Dolayısıyla bizim bakanlığımızda soru hazırlama ve basımla ilgili genel müdürlüğümüzün ilgili bölümünde, ilgili biriminde diyelim, bu türden tedbirler alınır. Ancak bu tedbirler, alınan tedbirler portatif tedbirler değildir. Yani taşınabilir şeyler değildir bunlar. Onlar orada sabit. Bu bir. İki, o tedbirleri de biz kafamıza göre yapmıyoruz. Bunu uygularken de devletin bu konuyla ilgili güvenlik birimlerinin bilgisi, onayı ve izniyle yapıyoruz bunları.