SON DAKİKA

Kültürel köprüler kuruluyor

Yarım asrı geride bırakan Türkiye-Çin ilişkileri, ekonomiden ticarete, turizmden kültüre son yıllarda gözle görülür şekilde gelişiyor. İki ülkenin dışa açılım politikasıyla ilişkiler 1980’lerden itibaren ekonomik ve siyasi alanda ivme kazanırken 2010’da ikili ilişkiler “stratejik iş birliği” düzeyine çıkarıldı ve diplomatik temaslar son 15 yılda yoğunlaştı.

İki ülkenin ortak yolculuğu, 12 yıl önce hayata geçirilen ve tarihi İpek Yolu’nun yeniden canlandırılmasını amaçlayan Kuşak ve Yol projesi ile bir üst seviyeye çıktı. Şimdi iki ülke, geleceği birlikte inşa etmek için yeni iş birliklerine odaklanıyor.

Turkuvaz Medya Grubu, Çin Uluslararası Yayın Grubu (CIPG), China Today Dergisi ortaklığında ve Türk Havayolları ana sponsorluğunda düzenlenen 6. Çin-Türkiye İletişim Forumu’nda, iki kadim medeniyet olarak Türkiye ve Çin’in binlerce yıllık köklü ilişkilerini geleceğe nasıl taşıyacakları, ekonomik ve ticari ilişkilerin güçlendirilmesi ve geliştirilmesi konuları ele alındı.

TURİZMDE HEDEF 1 MİLYON

6. Türkiye – Çin İletişim Forumu’na katılan ve açılış konuşmasını gerçekleştiren Kültür ve Turizm Bakan Yardımcısı Nadir Alpaslan, sözlerine Türkiye ve Çin’in dünyanın iki uzak ucundaki iki farklı ülke gibi görünse de aslında yüzyılları aşan kadim bir dostluğa sahip olduğunu ifade ederek başladı. Bakan Yardımcısı Alpaslan, “Yüzyıllardan bu yana süren kültürel ve ticari ilişkilerimiz ne mutlu ki son yıllarda turizm sektörümüze de yansıdı ve iki kadim dostun karşılıklı iş birliği bu alanda büyük bir ivme yakaladı. Bugün karşılıklı ticaretten kültürel projelere, ulaşım altyapısından turizme, geniş bir yelpazede, somut ve gözle görülür bir ilerleme yaşıyoruz” dedi.

Türkiye ve Çin arasındaki iş birliğinin gelişimi noktasında Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın projelerini de aktaran Bakan Yardımcısı Alpaslan, Bakanlık olarak Türkiye’de turizmin 81 ile ve 12 aya yayılması için beş yıllık yol haritalarının hazır olduğunu ve bu stratejik yol haritasında üzerinde titizlikle durdukları en önemli ülkelerden birinin de Çin olduğunu vurguladı. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın verilerine göre 2023’te Türkiye’yi ziyaret eden Çinli konuk sayısı 248 bin 100 iken bu sayı 2024’te 409 bin 700’e ulaştı. Türkiye Turizm Tanıtım ve Geliştirme Ajansı’nın (TGA) verilerine göre de Çin, 2024’te yüzde 65,1 oranında artışla uluslararası ziyaretçiler arasında en hızlı büyüyen ülke oldu. Alpaslan, “Bu artış, tarihsel olarak derin bağlarla bağlanan bu iki ülkenin ilişkilerinin turizm alanına yansıdığını da ispatlıyor. Elbette hedefimiz çok çok daha iyi bir tablo. Yaptığımız çalışmalar doğrultusunda Çin’den yıllık 1 milyon ziyaretçi çekmeyi planlıyoruz ve bu sayının önümüzdeki yıllarda katlanarak artmaması için de hiçbir engelimiz yok” dedi.

Bakan Alpaslan, Türkiye ve Çin arasındaki haftalık uçuş frekansının 21’den 49’a çıkarılmasının ana stratejinin en önemli ayağı konumunda olduğunu belirterek “Bir sonraki adım olarak ülkemize yapılacak her seyahatin özel, kolay ve zahmetsiz olması da oldukça hayati bir konu. Sırf bu nedenle Çinli konuklarımızın ülkemizi kolay ve hızlı ziyareti için e-vize sistemimizden tutun da, Goturkiye.com web sitesinde Çince sekmesini hayata geçirmemize ya da Çince konuşan personel desteğimizden İstanbul Havalimanı’mızın Çince tabelalar ve dijital destekli uygulamalarla “Çin Dostu Havalimanı” sertifikasına sahip olmasına kadar pek çok çalışmayı bir arada yürütüyoruz” diye konuştu.

TÜRK DİZİLERİ ÇİN’DE

Kültür ve Turizm Bakan Yardımcısı Nadir Alpaslan, Türkiye Turizm Tanıtım ve Geliştirme Ajansı’nın (TGA) aracılığıyla dünyada 34 ülkenin ulusal kanallarında reklam yayını yaparken 200’den fazla ülkede de global haber kanalları üzerinden tanıtım gerçekleştirdiklerini, yaklaşık 170 ülkeye ihraç edilen 300’den fazla yerli yapımında Türkiye’nin tanıtımında oldukça önemli bir katkıya sahip olduğunun altını çizerek “Televizyonların yanı sıra dijital platformların ürettiği Türk yapımlar, dünyada yaklaşık 1 milyar tekil izleyiciye ulaşıyor. Dünyanın dört bir yanına ihraç ettiğimiz dizilerimiz için en yeni hedef pazarımız ise Çin” dedi.

“ORTAK GELECEK İÇİN BİRLİKTE ÇALIŞALIM”

6. Türkiye-Çin İletişim Forumu’nda sahne alan Çin Uluslararası İletişim Grubu (CICG) Başkanı Chang Bo ise kısa bir süre önce Çin Komünist Partisi’nin 20. Merkez Komitesi 4. Genel Kurulu gerçekleştirildiğini ve bu toplantıda Çin’in önümüzdeki beş yıllık kalkınma planına ilişkin öneriler kabul edilerek ülkenin gelecekteki kalkınması için stratejik bir plan ortaya konulduğunu vurguladı. Bo, “Bu plana göre Çin, yüksek seviyeli dışa açılımını genişletmeye, ticaretin yenilikçi gelişimini teşvik etmeye, karşılıklı yatırımı artırmaya ve ‘Kuşak ve Yol’ girişimini yüksek kaliteyle birlikte inşa etmeye devam edecek. Bu adımlar, yalnızca Çin’in yüksek kaliteli kalkınma hedeflerine hizmet etmekle kalmıyor aynı zamanda insanlık için ortak bir geleceğin inşası konusundaki kararlılığımızı da gösteriyor” dedi.

Bu yılki forumun teması olan “Küresel Yönetişimde Uzlaşı, Çin-Türkiye Refahının Ortak İnşası” konusunun büyük önem taşıdığına vurgu yapan Bo, bu çerçevede üç noktaya dikkat çekti: “İlk olarak siyasi güveni güçlendirmek, küresel yönetişimin reformunu birlikte teşvik etmek. Dünya bugün belirsizliklerle dolu; jeopolitik gerilimler, tek taraflılık ve korumacılık artıyor; kalkınma uçurumu, iklim krizi ve dijital yönetişim gibi sorunlar iç içe geçiyor. Bu ortamda, küresel yönetişimde Küresel Güney’in sesi her zamankinden daha gerekli.”

CICG Başkanı Chang Bo, Çin Halk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Şi Cinping’in kısa süre önce Küresel Yönetişim Girişimi’ni önerdiğini, bu girişimin egemen eşitlik, uluslararası hukuk, çok taraflılık, insan odaklılık ve eylem odaklı yaklaşımı temel aldığını vurguladı. Bu girişimin daha adil ve makul bir küresel yönetişim sistemi inşa etmek için Çin’in sunduğu çözüm olduğunu belirten Bo, “Çin ve Türkiye, yükselen ekonomiler ve Küresel Güney’in önemli üyeleri olarak küresel yönetişim konusunda benzer görüşlere sahip. Cumhurbaşkanı Erdoğan da, Küresel Yönetişim Girişimi’ne desteğini ifade etti. İki ülke olarak bu girişimi hayata geçirmek, birbirimizin temel çıkarlarına ve önemli hassasiyetlerine saygı göstermek, BM, G20 ve Şanghay İşbirliği Örgütü gibi çok taraflı platformlarda yakın iş birliği yapmak, çok taraflılığı ve uluslararası hukuku korumak, uluslararası ilişkilerde demokratikleşmeyi teşvik etmek ve bölgesel ile küresel barış ve kalkınmaya katkıda bulunmak için birlikte çalışmalıyız” dedi.

CICG Başkanı Chang Bo, iki ülke arasındaki ticaret hacminin geçen yıl 28,85 milyar dolara ulaştığını ve Çin’in Türkiye’nin ikinci büyük ticaret ortağı konumuna geldiğini hatırlatarak “İki ülke, dijital ekonomi, yeşil ekonomi, yenilenebilir enerji ve yüksek teknoloji gibi alanlarda iş birliğini daha da derinleştirmeli; karşılıklı ticaret ve yatırımı artırmalı, eşit ve kapsayıcı ekonomik küreselleşmeyi destekleyerek daha yüksek düzeyde karşılıklı fayda ve kazan-kazan sonuçlarına ulaşmalı” diye konuştu. Bo son olarak kültürel etkileşiminin de derinleştirmesi gerektiğini vurgulayarak “Küresel yönetişim sisteminin iyileştirilmesi ve insanlık için ortak bir geleceğin inşası için birlikte çalışalım” dedi.

STRATEJİK KÖPRÜ

6. Türkiye-Çin İletişim Forumu’nun ev sahibi sıfatıyla açılış konuşmasını gerçekleştiren Turkuvaz Dergi Genel Müdürü ve Turkuvaz Medya İcra Kurulu Üyesi Yasemin Gebeş, sözlerine “Bugün burada yalnızca iki ülkenin temsilcileri olarak değil, hızla değişen küresel düzeni birlikte okuyabilen, ortak geleceği birlikte tasarlayabilen, günümüzün sorunlarına ortak akılla çözüm üretme iradesini taşıyan iki kadim medeniyetin mensupları olarak bir aradayız” diyerek başladı.

Türkiye ile Çin arasındaki iletişim ve karşılıklı anlayışın gelişmesine uzun yıllardır istikrarlı biçimde katkı sunan ve 13. yılına giren China Today Dergisi’ne vurgu yapan Yasemin Gebeş, “China Today yalnızca iki ülke arasında bir yayın köprüsü değil; aynı zamanda kültürel diplomasi açısından örnek gösterilebilecek nitelikte stratejik bir platform. Derginin 13 yıldır kesintisiz olarak devam eden yayın hayatı, aslında iki ülke arasında karşılıklı güvenin, iletişime verilen önemin ve uzun vadeli iş birliği iradesinin somut bir yansıması” dedi.

“UYUMU GÜÇLENDİRMELİYİZ”

Yasemin Gebeş’in ardından sahneye çıkan Çin Halk Cumhuriyeti’nin Türkiye Büyükelçisi Jiang Xuebin, bugün dünya düzeninin derin bir değişim sürecinden geçtiğini; çok taraflılığın sorgulandığını ve küresel yönetişimdeki boşlukların büyüdüğünü vurgulayarak “Bu nedenle, ‘küresel yönetişimin nasıl güçlendirileceği ve daha adil hale getirileceği’ sorusu tüm insanlığın ortak gündeminde yer alıyor” diyerek sözlerine başladı. Büyükelçi, Çin Halk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Şi Cinping’in geçen eylül ayında başlattığı “Küresel Yönetişim Girişimi”nin Çin’in bu çağın sorusuna verdiği yanıt olduğunu belirtti ve sözlerine şöyle devam etti: “Bugün küresel yönetişim, geçmiş ile gelecek arasında kritik bir dönemeçte duruyor. Bu süreçte Çin ve Türkiye’nin üstlenebileceği rol büyük önem taşıyor. Bu doğrultuda ilk olarak çok taraflı iş birliğini güçlendirmeliyiz. Çin ve Türkiye, ‘istişare, ortak katkı ve ortak fayda’ ilkelerine bağlı kalarak, Birleşmiş Milletler’in otoritesini korumalı, Güvenlik Konseyi reformlarının tüm üye ülkelerin ortak çıkarlarına hizmet etmesini sağlamalı. BRICS, Şanghay İşbirliği Örgütü, G20 ve APEC gibi mekanizmalar içinde koordinasyon güçlendirilerek küresel yönetişimde gelişmekte olan ülkelerin etkisi artırılmalı” dedi.

Uluslararası adaletin korunması için dayanışma içinde olunması gerektiğini de vurgulayan Büyükelçi, “Üçüncü olarak küresel barış ve istikrar için birlikte çaba göstermeliyiz. Çin ve Türkiye, Filistin-İsrail çatışması ve Ukrayna krizi gibi önemli uluslararası meselelerde benzer görüşleri paylaşıyor. Çin, Filistin’de kalıcı ateşkesin sağlanmasını, ‘iki devletli çözümün’ hayata geçirilmesini destekliyor; Ukrayna konusunda ise adil, tarafsız ve diyalog odaklı bir tutum sergiliyor. Türkiye’nin bu alanlardaki aktif diplomatik girişimlerini takdirle izliyoruz ve barış için birlikte çaba göstermeye hazırız.”

Büyükelçi Jiang Xuebin son olarak “Stratejik uyumu güçlendirerek halklarımızın refahını artırmalıyız. Kuşak ve Yol Girişimi ile Orta Koridor projesinin sinerjisini derinleştirmek, Çin-Avrupa tren hattının güney güzergâhını güçlendirmek, ticaret, kültür ve turizm alanlarında yeni köprüler kurmak önceliklerimiz arasında olmalıdır. Ayrıca yeni enerji, 5G teknolojisi, biyoteknoloji ve yeşil dönüşüm gibi alanlarda da somut iş birliği adımları atarak bu ortaklığı halklarımızın günlük yaşamına yansıtabiliriz” diyerek sözlerini tamamladı.

AKADEMİK ALANDA ORTAK PROJELER ARTIRILMALI

6. Türkiye-Çin İletişim Forumu kapsamında gerçekleştirilen panele ise Boğaziçi Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Dekanı & Boğaziçi Üniversitesi Yayınları Başkanı Prof. Dr. Berat Açıl, İstanbul Üniversitesi, Çin Dili ve Edebiyatı Bölüm Başkanı & Öğretim Üyesi Prof. Dr. Lale Aydın Tunç, ORSAM Ortadoğu Çalışmaları Merkezi Başkanı Prof. Dr. Kadir Temiz, EMBA Electricity Generation Genel Müdürü Jiang Sheng, Ortadoğu Teknik Üniversitesi’nden Misafir Araştırmacı Liu Xinyue, Beijing Üniversitesi, Bölgesel ve Ülke Çalışmaları Enstitüsü Dekan Yardımcısı Prof. Dr. Zan Tao, Türk Sinolog, Çevirmen, Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi Doğu Dilleri Bölüm Başkanı Prof. Dr. Giray Fidan katıldı.

Panelde ilk konuşmayı yapan Boğaziçi Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Dekanı & Boğaziçi Üniversitesi Yayınları Başkanı Prof. Dr. Berat Açıl, Türkiye ve Çin arasındaki tarihsel bağları yeniden düşünmek ve onları çağdaş bir ortaklığa dönüştürmek gerektiğine işaret ederek “Bu noktada akademinin sorumluluğu büyük. Üniversitemiz, uzun yıllardır Çin üzerine akademik çalışmalar yürütüyor. Konfüçyüs Enstitüsü’müz, Asya Çalışmaları Merkezimiz ve fakültemiz bünyesinde verilen Çince dersleri, bu alanda oluşan bilgi birikiminin temel taşları. Asya çalışmalarını yalnızca bir bölgesel araştırma alanı olarak değil, dünyayı farklı bir yerden okuma çabası olarak görüyoruz” dedi.

“Avrupa merkezli olmayan bir düşünce, bir kültür ve hatta bir yönetişim anlayışı nasıl kurulabilir?” sorusunun da gündeme getirilmesi gerektiğine işaret eden Prof. Açıl, “Akademi, bu soruya yanıt arayan en önemli alanlardan olmalı. Uzun yıllar ‘dünya edebiyatı’ ya da ‘dünya tarihi’ gibi kavramlar yalnızca Batı merkezli anlatıların içinde şekillendi. Oysa bugün artık bu kavramların yeniden düşünülmesi gerektiği açık. Hâkim olan tek merkezli dünya tarihi anlatısı, yerini çok sesli, çok kültürlü bir tarih anlayışına bırakıyor. Aynı şekilde edebiyat tarihi de artık sadece belirli merkezlerden değil, farklı coğrafyaların ortak seslerinden oluşuyor. Bu yeni dönemde, ‘kutuplara ayrılmamış, tüm aktörlerin eşit biçimde temsil edildiği bir dünya temsili mümkün mü’ sorusu hem akademinin hem siyasetin hem de ekonominin gündeminde yer alıyor” dedi.

Prof. Berat Açıl son olarak projelere ve ortak araştırmalara daha fazla odaklanılması gerektiğini vurgulayarak “Ekonomik güç dengeleri Asya’ya doğru kayarken akademinin de araştırma önceliklerini, fonlarını ve projelerini bu coğrafyaya yönlendirmesi kaçınılmaz. Asya’nın ve özelde Çin’in merkezinde olduğu ortak projelerin desteklenmesi, iki ülke arasındaki akademik diyalogu kalıcı kılacaktır. Bu bağlamda, iki ülkenin edebiyatlarını, tarihlerini ve kültürlerini karşılıklı olarak tanıtan akademik yayınların, çeviri projelerinin ve ortak araştırma programlarının çoğalması son derece kıymetli” diye konuştu.

KURUMSAL İŞ BİRLİĞİ GEREKLİ

Panelde söz alan ORSAM Başkanı Dr. Kadir Temiz, “Küresel yönetişim tartışmalarının yeniden şekillendiği bir dönemde Çin ve Türkiye’nin diyalogu, yalnızca iki ülke ilişkilerinin değil aynı zamanda yeni bir dünya düzeninin fikri temellerinin de parçasıdır” diyerek sözlerine başladı. Dünya sisteminde rekabetin ötesine geçen, fikir birliğine dayalı yönetişim arayışının öne çıktığına dikkat çeken Temiz, “Türkiye’nin stratejik özerkliği ve Çin’in kapsayıcı kalkınma vizyonu aslında birbirini tamamlayan iki temel kavramdır” dedi. Temiz sözlerine şöyle devam etti: “Küresel yönetişimde fikir birliği, ancak karşılıklı saygı, veri-temelli analiz, diyalog ve müzakere kültürüyle mümkün. Türkiye ve Çin, bu dört ilkenin her birinde önemli bir deneyime sahip iki köklü medeniyettir. Her iki ülke de kendi bölgesinde istikrar üretme, kalkınmayı yaygınlaştırma ve krizleri pozitif gündem ve diyalog yoluyla aşma kapasitesine sahip. Bu çerçevede, akademik iş birlikleri kadar think tank diplomasisi de giderek daha fazla önem kazanıyor. Türkiye’de ORSAM olarak Çin’deki düşünce kuruluşlarıyla daha yoğun bir temas ağı kurmayı, ortak araştırmalar yapmayı ve veri temelli analizlerle küresel yönetişime katkı sunmayı arzuluyoruz.”

KÜLTÜREL İŞ BİRLİĞİ GÜÇLENİYOR

İstanbul Üniversitesi, Çin Dili ve Edebiyatı Bölüm Başkanı & Öğretim Üyesi Prof. Dr. Lale Aydın Tunç ise Kuşak ve Yol Girişimi’nin 12’nci yılını tamamladığını hatırlatarak “Proje ekonomi amaçlı olmasına rağmen ülkeler arası sosyal ve kültürel ilişkileri de etkiliyor. Özellikle Türkiye’nin kadim İpek Yolu güzergahındaki jeopolitik konumu göz önünde bulundurulduğunda, Çin ile olan ilişkilerinin yalnızca ticari faktörlere dayanmadığı aynı zamanda oksidental ve oryantal kültürleri birbirine bağlayan bir kilit rolünde olduğu yadsınamaz bir gerçek” dedi. Bu girişimin kültürel alışverişe sağladığı destek sayesinde Türkiye- Çin arasındaki eğitim işbirliği, sanat, turizm, edebiyat, çeviri, yayıncılık faaliyetleri gibi alanlarda olumlu bir etkileşim ve bu alanlardaki çalışmalarda artış görüldüğünü ifade eden Tunç, Konfüçyüs Enstitüleri sayesinde her yıl onlarca Türk öğrencinin ana dili Çince olan hocalardan başta Çince seçmeli ders aldığını, ardından uluslararası geçerliliği olan HSK sınavlarında başarı gösterdiğini ve sonrasında Çin’de burslu eğitim olanağı hakkı kazandığını aktardı. Tunç sözlerini şöyle sürdürdü: “Kültürlerarası diyaloğun Türkiye adına Çin tarafındaki olumlu gelişmesi olarak Çin’in Qingdao şehrindeki Dünya Sinoloji Merkezi’nde Türkiye masası kuruldu. Bu merkezde Sinoloji çalışmalarının yanı sıra çeviri çalışmaları da yürütülüyor. Ayrıca Haziran 2024’te Beijing’de düzenlenen 3. Uluslararası Edebiyat Akademisi Dekanlar Forumu’nda, Beijing Lao She Edebiyat Akademisi ile iş birliği anlaşması imzalandı. İkili ilişkilerin gelişmesi sonucu yayınevleri ile yapılan anlaşmalar ve projeler neticesinde telif sorunu ortadan kalktı. Böylelikle çağdaş edebiyat yayınlarının (bilim kurgu, otobiyografi, çocuk edebiyatı vb.) oldukça gelişmiş örneklerine rastlarken son dönemdeki çevirilerin büyük bir kısmının Çince orijinalinden olduğunu görüyoruz. Sonuç olarak kültürlerarası diyalog, Çin ve Türkiye arasında sadece ekonomik veya siyasi değil aynı zamanda ortak değerler etrafında karşılıklı saygı ve anlayışını güçlendiriyor.”

DEV YATIRIM GELİYOR

Panelde söz alan EMBA Electricity Generation Türkiye Genel Müdürü Jiang Sheng ise EMBA’nın Çin’in Ulusal Elektrik Yatırım Grubu’na bağlı bir kuruluş olduğunu ve Türkiye’de 10 sene önce bir santral kurduklarını ifade ederek “Yol Kuşak Girişimi çerçevesinde hayata geçirdiğimiz bu projeyle istihdama önemli katkı sağladık ve Türkiye’de üretilen elektriğin yüzde 3’ünü karşılıyoruz. 6 Şubat depreminde bölgede aktif olarak üretime devam ettik. Şimdi yatırımlarımızı artırmayı planlıyoruz. Büyük bir yatırım planı gündemimizde Güneş enerjisi alanında bir proje öngörüyoruz. Çin’in yeni sürdürülebilir enerji yatırım modelini Türkiye’ye tanıtmak istiyoruz” dedi.

FİLİSTİN MESELESİNDE ORTAK DURUŞ

Panelin bir diğer katılımcısı olan Ortadoğu Teknik Üniversitesi’nden Misafir Araştırmacı Liu Xinyue, “Türkiye yolculuğunun 12 yıl önce Türkçe öğrenmesiyle başladığını ve bugün Çin’de Türk dili ve edebiyatı dersleri veren bir öğretim üyesi olarak kaderimin Türkiye ile derinden bağlı olduğunu söyleyebilirim” diyerek sözlerine başladı. Tarihe bakıldığında Çin ile Türkiye’yi birbirine bağlayan en güçlü hattın kuşkusuz İpek Yolu olduğuna işaret eden Xinyue, “Yüzyıllar boyunca yalnızca ticaret değil, fikirler ve kültürler de bu kadim yol üzerinden taşınmış, iki ülke arasında kalıcı bir medeniyet diyalogu oluşmuş. Göktürklerden Osmanlı’ya uzanan süreçte Çin kaynaklarında Türk tarihine dair pek çok kayıt yer alıyor. Bu da iki halk arasındaki etkileşimin sürekliliğini gösteriyor” dedi.

Modernleşme döneminde iki ülkenin de benzer zorluklar yaşadığını, 1920’lerde Çinli aydınların Türkiye’nin bağımsızlık mücadelesini yakından izlediğini ve Türkiye’nin azmini “Doğu’nun yeniden doğuşu” olarak gördüklerini aktaran Xinyue, “Bugün ise Çin ve Türkiye, Küresel Güney’in iki önemli aktörü olarak adalet, eşitlik ve temsil arayışında ortak bir zeminde buluşuyor. Özellikle Filistin meselesinde sergilenen insani ve tutarlı duruş, iki ülkenin ortak vicdanını yansıtıyor. Asya’nın iki kadim medeniyeti olarak Çin ve Türkiye geçmişten gelen dostluğu yeniden tanımlayarak geleceğe dair daha kapsayıcı, daha adil bir uluslararası düzenin inşasında yan yana durabilir” dedi.

DÜNYA YENİ BİR DÜZENE İHTİYAÇ DUYUYOR

Panele video bağlantısıyla katılan Beijing Üniversitesi, Bölgesel ve Ülke Çalışmaları Enstitüsü Dekan Yardımcısı Prof. Dr. Zan Tao, her iki ülkenin de köklü bir medeniyet birikimine ve zengin bir siyasi tarihe sahip olduğunun altını çizerek “Bin yıllar boyunca İpek Yolu, bu iki büyük uygarlık arasında yalnızca ticaret değil, fikir, sanat ve kültür köprüsü kurdu. Konfüçyüs’ün ‘erdemli yönetim’ anlayışıyla Türk-İslam dünyasındaki ‘sufi bilgelik’ aslında aynı soruya, yani ‘insanı ve toplumu nasıl adaletle yönetebiliriz?’ sorusuna cevap arıyordu” diyerek konuşmasına başladı. Prof. Tao, 20. yüzyıl başlarında Batı’nın sömürgeci baskısı altında hem Çin’in hem Türkiye’nin zor dönemler yaşadığını, her iki ülkenin de “Hasta Adam” olarak nitelendirildiğini ve medeniyetlerinin küçümsendiğini ifade ederek “Bugün de bu ortak tarihsel hafıza, ‘Küresel Güney’ bilincinin temelini oluşturuyor. Emperyalizmin izleri –Nanking ve Sevr gibi antlaşmalar– bizlere eşitlik ve bağımsızlığın değerini hatırlatıyor. Çin ve Türkiye, farklı coğrafyalarda olsalar da adalet arayışında aynı çizgide buluşuyor” dedi.

Kuşak ve Yol Girişimi ile Orta Koridor projesinin, iki ülkenin ortak kalkınma vizyonunu somutlaştırdığına dikkat çeken Prof. Tao, “Birleşmiş Milletler, G20, BRICS ve Şanghay İşbirliği Örgütü gibi platformlarda yürütülen iş birliği, küresel adalet ve istikrar için güçlü bir ortak ses oluşturuyor. Bugün dünya yeni bir düzene ihtiyaç duyuyor. Çin ve Türkiye, bağımsız duruşları, barışçıl kalkınma vizyonları ve medeniyetler arası diyaloga katkılarıyla bu yeni dönemin öncüleri olabilir. Geçmişten gelen dostluğumuzu geleceğe taşıyarak, sadece iki ülkenin değil, tüm Küresel Güney’in ortak umudu olabiliriz” diyerek sözlerini tamamladı.

DİLLERİMİZİ İYİ ANLAMALIYIZ

Etkinliğe video ile bağlanan diğer bir konuk ise Türk Sinolog, Çevirmen ve Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi Doğu Dilleri Bölüm Başkanı Prof. Dr. Giray Fidan oldu. Fidan, “Bugün burada, yalnızca Çin ve Türkiye gibi iki kadim medeniyetin temsilcileri olarak değil; aynı zamanda küresel anlayışın geleceğini şekillendirecek bir konuyu — ‘Medeniyetler Arası Öğrenme ve Çevirinin Köprü Rolü’nü -konuşmak için biraradayız” diyerek sözlerine başladı.

Tarih boyunca çevirinin, medeniyetlerin birbirini algılayış biçimini derinden etkilediğini, Çin klasiklerinin Türkçeye kazandırılması Türk düşünce dünyasını zenginleştirirken, Türk edebiyatının Çinceye çevrilmesinin Çinli okurlara Türkiye’nin modernleşme serüvenine farklı bir pencereden bakma imkânı sunduğunu vurgulayan Prof. Fidan, “Dijital çağda ise çevirinin doğası değişiyor. Çin’in İnternet romanlarının Türkçeye, Türk dizilerinin Çinceye hızla uyarlanması; kültürel aktarımın artık çok daha etkileşimli ve dinamik bir hale geldiğini gösteriyor. Ancak bu süreçte ‘terminoloji’ meselesi de kritik öneme sahip. Kuşak Yol, Orta Koridor veya İnsanlık için Ortak Kader Topluluğu gibi kavramların doğru çevrilmesi, ülkeler arasındaki stratejik işbirliklerinin sağlıklı ilerlemesi için elzem” diye konuştu.

Gelecekte hedefin sadece ‘çeviri’ yapmak değil, çeviri yoluyla “empati” kurmak olduğunu vurgulayan Prof. Fidan, “Özellikle son dönemde yapay zekanın girişilmesiyle birçok konu yapay zekanın etkisi altına giriyor. Ancak yapay zeka, kültürel nüansları o ince ayrıntıları ve bir medeniyetin ruhunu kaçınılmaz olarak törpülüyor. Bu manada da çevirmenlere ve akademisyenlere düşen görev insanın yorumlama gücünü ve o insani dokunuşu korumaktır. Zira çeviri birçok kültür arasında, tıpkı Çin ve Türkiye arasındaki olduğu gibi, kültürel iletişimi sağlamlaştıracak olan şey kelimelerden öte o kelimelerin taşıdığı ortak duyguları aktarmak durumunda. Bunu başarmak için yeni bir nesle ihtiyacımız var. Çin ve Türk üniversiteleri arasında, doğrudan uluslararası hukuk, iklim değişikliği ve dijital egemenlik gibi alanlara odaklanan “Küresel Yönetişim Çevirmenliği” ortak yüksek lisans programları başlatılmalı, ortak terminoloji bankaları kurmalıyız” dedi.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu