

Kıbrıs’ta federasyon tartışmaları üzerine konuşan KKTC Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, A Haber’de önemli açıklamalarda bulundu. Tatar yaptığı açıklamada Kıbrıs’ta tek çözümün ikili devlet olduğunu söyleyerek, “Dünya ülkeleri bizi tanımaya başlayacak” dedi. KKTC’den asla vaz geçmeyeceklerini söyleyen Tatar, aynı zamanda İsrail’i de yakında takip ettiklerini söyledi. Tatar, İsrail’de KKTC ile ilgili konuşulanların boş sözler olduğunu söyledi.
“TÜRKİYE’NİN GARANTÖRLÜĞÜ HUZUR VE GÜVENLİĞİN KORUNMASIDIR”
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, A Haber’e yaptığı açıklamalarda KKTC’de yapılacak olan seçimlere ilişkin konuştu. Tatar, en büyük çözümün ikili devlet olduğunu söyleyerek açıklamasında şöyle konuştu:
Burada bir kutuplaşma var. Neticede çeşitli farklı partiler farklı pozisyonlarda. Benim kendi partim, Ulusal Birlik Partisi, Yeniden Doğuş Partisi, Demokrat Parti, Sağduyu İttifakı şeklinde bizlerin esas tabii siyaseti iki devletli siyaset. Yani Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin varlığının devam etmesi gerektiğini ve Türkiye’yle bir anlayış içerisinde, Türkiye’nin garantörlüğünün ve Türk askerinin buradaki varlığının devamıyla buradaki barış, huzur ve güvenliğin korunabilmesi… Karşı taraf tabii şimdi gelişmelere bağlı olarak pek söyleyemiyorlar ama onların temsil ettiği siyaset, Birleşik Kıbrıs’a evrilecek federasyon. Tabii federasyon görüşmeleri Avrupa Birliği içerisinde, Avrupa Birliği kurallarına göre sınırda sınır yok. Her türlü nüfus kuzeye de gelip yerleşebilir. Rum da gelir, Yunan da gelir, İtalyan da, Fransız da. Sermayeye hiçbir engel yok, çünkü herkes gelip yerleşebilirler. Ve daha da vahimi, daha da vahimi, bunu da hiç tartışamıyorlar, çünkü gerçek budur: O şekilde Kıbrıs, Kuzey ve Güney Avrupa Birliği içine girdiğinde Türkiye buradan çekilecek.
Sunset Clause dedikleri ve yıllardır federasyon görüşmelerinde hep bu gündeme geliyor. Tabii bunun kararını Türkiye Cumhuriyeti verecek. Garantörlük hakkı Türkiye’nindir. Ama tabii buradaki halk bir bakıma federasyona onay verirse, bu bir rahatsızlıktır, bir sıkıntı yaratır. Dolayısıyla ben halkıma söyleyeyim: Bakınız, biz iki devletli siyaseti son beş yıldır, benim Cumhurbaşkanı seçilmemden bu yana beş yıl oldu, beş yıldır iki devletli siyaseti Türkiye Cumhuriyeti ana vatanımızla uyum ve her türlü istişare içerisinde götürebiliyoruz ve çok da büyük bir başarı elde ettik. Şimdi federasyon görüşmelerinden yıllardır hiçbir şey çıkmıyordu. Çıksa bile bizim gerçekten sonumuz olurdu. Çünkü ben hep öyle siyasi hayatımda düşündüm ve öyle söyledim. Dediğim gibi, çünkü Avrupa Birliği içerisinde sizin orada varlığınızı sürdürmeniz mümkün değil. Kaldı ki Türkiye oradan çekilecek. Dolayısıyla iyi ki geçmişte federasyon görüşmeleri bir neticeye varmadı. Bugün durumumuz çok farklı olacaktı. Dolayısıyla şu anda Türkiye Cumhuriyeti de artık kendi siyasetini gözden geçirmiş ve iki devletli siyasete tam onay vermiştir.
BAŞKAN ERDOĞAN’IN O SÖZLERİNE ATIFTA BULUNDU
Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan bildiğiniz gibi Birleşmiş Milletler konuşmalarında ve geçen ay, Eylül ayında, dördüncü kez Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda yine artık iki devletli siyasetin Kıbrıs’ta geçerli siyaset olacağını, bir anlaşma olursa iki devletli siyasetin zemininde olması gerektiğini, federasyon çözüm modelinin artık geride kaldığını ve tükendiğini ve olmaması gerektiğini vurgulamıştır. Milli Güvenlik Kurulu böyle karar almıştır. 18 Temmuz 2024 tarihinde Türkiye Cumhuriyeti Büyük Millet Meclisi’nden oy birliğiyle iki devletli siyaset onay almıştır. Bizim de tabii, benim seçilmemle zaten halkın da onayı var. Ama şu anda seçimde benim söyleyebileceğim ve halkıma temenni ettiğim: Bu iki siyaseti göz önünde tutarak ve ellerini vicdanlarına koyarak gidip oy versinler. Ama şöyle, maalesef, evet iki devletli siyasete büyük bir destek vardır ama seçimde işte ben iktidardaki Koalisyon Hükümeti’nin adayı olduğum için, iktidarın tabii zorlandığı konu var: Pahallılık, yönetimdeki birtakım sıkıntılar, herkesin iş beklemesi, herkesin bir beklentisi olması. Bunlar muhalefet tarafından kullanılıyor. Güya kendileri iktidarda olsaydı, bunları başarabileceklerdi, bu hizmetleri verebileceklerdi diye böyle boş vaatler vermek suretiyle vatandaşın aklını karıştırıyorlar. İşte siyasetin de cilvesi bu tabii. Ama ben inanıyorum ki 19 Ekim’de vatandaş tabii katılım da çok önemli. Vatandaşa böyle bir seçimde yüksek katılımla sandığa gitmelerini hep bunun çağrısında bulunuyorum. Çünkü önemli bir seçim ve işte vatandaş zaman zaman çok katılım göstermiyor.
SEÇMEN SAYISI 220 BİN!
Cumhurbaşkanı seçimlerinde şimdi bizde sekiz aday var ama iki iddialı aday var. Diğer altısının o kadar iddiası yok. Dolayısıyla şimdi az adayın olduğu bir Cumhurbaşkanı seçimde ne kadar katılım olur, onu da tabii göreceğiz. Ama normal genel seçimlerde her partinin elli adayı yarışır. Beş parti varsa beş kere 250 insan sokaklarda aday. Şimdi öyle olduğunda burası da küçük bir yer. Bizde seçmen sayısı inanmayacaksınız 220 bin. Şimdi 220 bin seçmen sayısıyla tabii Cumhurbaşkanlığında az sayıda aday olduğu için katılım düşük olabilir. Benim çağrım halkıma: Bu önemli bir seçimdir. Siyasi anlamda, siyasi anlamda Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti karar verecek: Rum’la ortaklığa mı geçsin? Kendi devletiyle veya anavatanıyla birlikte mi yürüsün? Çok önemli bir seçim. Dolayısıyla vatandaşımızdan beklentimiz sandığa gidip oylarını vermesidir. Birlikte göreceğiz. Benim gönlümden yatan tabii ikinci kez benim onay almamla bu doğru yolu yürüyebilmektir. Doğru yol, çünkü Kıbrıs Türk’ü bağımsızdır, özgürdür ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti bugün artık bir yaşına gelmiştir ve bunun geri dönüşü olmaması gerekmektedir. Federasyon dediğimizde maalesef Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin zaman içerisinde ortadan kaldırılması ve Kıbrıs Cumhuriyeti, şu anki güneydeki Rum Devleti’ne bizlerin yamanması. Esas odur yani. Yani muhalefet iki kurucu, iki kurucu devletten oluşacak bir Kıbrıs Cumhuriyeti’nden bahsediyorlar ama doğru değildir. Kıbrıs Cumhuriyeti devam edecek, tanınmış devlet olduğu için ve Kıbrıs Türk halkı da oraya yamanacak. Ve bazıları buna çözüm diyor.
“HER TÜRLÜ ZENGİNLİĞİMİZİ DEVLETİMİZE BORÇLUYUZ”
Bazıları buna işte “bu artık Kıbrıs Türk’ünün belirsizliğinin ortadan kaldırılması” diyor. Çünkü şu anda Türkiye dışında bizi birileri tanımadığı için onun sıkıntıları vardır ama ben de diyorum ki: Bağımsızlığımızı, özgürlüğümüzü, hürriyetimizi, buradaki her türlü zenginliğimizi devletimize borçluyuz. Türkiye’nin buradaki varlığına borçluyuz. Dolayısıyla bu elde ettiğimiz başarıları kimse küçümsemesin ve hiçbir şeyimiz de eksik değildir. Kıbrıs Türk halkı bu izolasyonlara rağmen çok da gerçekten geride kalmış da değildir. Çünkü bu iletişim çağında ve Türkiye’nin desteğiyle burada bütün ekonomik sektörler gelişmiştir. Teknolojiyle, iletişimle bütün dünyaya da Türkiye üzerinden bağlamış vaziyetteyiz. Dolayısıyla bu zenginliğimizi, bağımsızlığımızı, özgürümüzü ortadan kaldırmasına müsaade edelim. Rumlarla bir ortaklık ve dolayısıyla ondan sonra Rumların azınlık durumuna düşmek bizlerin sonudur. Dolayısıyla işte siyaset bu kadar çarpıcıdır, bu kadar önemlidir ama maalesef karşı taraftan da kendilerini savunan iyi insanlar vardır ama yanlış yoldadırlar.