KIZILELMA yakın markajda: Savaşa yön verecek! “Dünyanın gördüğünü içerde göstermemek hazımsızlıktır”

Hukukçu Ersin Orallı, Türkiye’nin yerli ve millî imkânlarla geliştirdiği Bayraktar KIZILELMA’nın dünya manşetlerine taşınmasına rağmen, muhalif medyanın bu başarıyı görmezden gelmesine tepki gösterdi (Ahaber.com.tr – Ekran görüntüsü)
BU BAŞARIYI GÖRMEZDEN GELMENİZİN TEMEL GEREKÇESİ NEDİR?
Biz tüm medyanın—ideolojisi sağ ya da sol fark etmeksizin—milli bir duruşla Türk Silahlı Kuvvetleri adına envanter üreten özel şirketlerin başarılarını yayımlamasını isteriz. Çünkü bu konu siyaset üstü bir meseledir. Savunma doktrinlerimiz, güvenlik anlayışımız, havacılık alanındaki çalışmalarımız… Bunu şöyle örnekliyorum:
Olimpiyatlarda bir Türk sporcu madalya kazandığında, gazeteler ideoloji ayırmaksızın bu başarıyı duyuruyor. Halterde ya da yüzmede madalya kazandığımızda herkes bunu haber yapıyor. E peki bu neden farklı olsun? Dünyada bir ilki başarıyorsunuz. İnsansız bir hava aracınız çok daha düşük maliyetle, içinde personel olmadan, bir can riski taşımadan, uzaktan kumanda ile olası bir harp alanında bir F-16’yı, bir F-4’ü, hatta bir Eurofighter’ı vurabiliyor. Bir tarafta 100 milyon dolar değerinde bir uçak, diğer tarafta maliyeti bunun yüzde biri bile olmayan bir sistem… Hem de hiçbir can riski olmadan. Bu milli bir haber değilse nedir?
Bu başarıyı görmezden gelmenizin temel gerekçesi nedir? Bu soruyu yalnızca ben değil, burada emeği geçen binlerce mühendis soruyor. O mühendislerin hangi partiye oy verdiğini biliyor musunuz? Elbette bilmiyorsunuz. Hepsi yarının daha büyük Türkiye’si için, 2053 ve 2071 vizyonlarını hayata geçirmek için günde 18 saat çalışıyor. Eskişehir’de şunu konuştuk: ‘2028’e yerli motorla girebilir miyiz? 2030’da bu motoru tamamen inşa edebilir miyiz?’ Amerika’dan, Fransa’dan, Hollanda’dan ülkesine dönmüş insanlar bunlar. Daha yüksek maaşlarını, kendi şirketlerini bırakıp gelmişler. Neden? Çünkü 1960’lardan beri yarım kalan işlerimiz var.
Şimdi soruyorum: Bu insanların haberini yapmadığınızda hiç mi utanmıyorsunuz? Utanmaları gerekir. Bu konunun bir milli mesele olduğu gerçeği ne zaman hatırlanacak? Ben bu soruyu ısrarla soruyorum.”
“HAVA SAHASI EGEMENLİĞİNİZİ DAHA İLERİYE TAŞIMANIZ GEREKİYOR”
Modern savaş doktrinleri hızla değişirken, hava gücü artık çatışmaların seyrini belirleyen temel unsur konumuna yükseldi. Türkiye’nin savunma vizyonundaki bu dönüşümü değerlendiren Askerî Stratejist Doç. Dr. Cüneyt Küsmez, günümüz harekât ortamının klasik yaklaşımlarla açıklanamayacak kadar karmaşık bir yapıya büründüğünü belirterek şunları kaydetti:
“Artık günümüzün harekât ortamını düşünmek, tasavvur etmek; yani savaşan unsurları nasıl bir sahada yöneteceğinizi öngörmek çok daha kritik bir konu haline geldi. Bu nedenle hava harekât sahası her zamankinden daha fazla ön plana çıkıyor. Klasik dönem muharebelerine baktığınızda, havacılar hep ‘kara harekâtında hava kuvvetleri sadece destek unsurudur’ diye serzenişte bulunurdu. Oysa artık hava kuvvetleri sadece destek değil; bir oyun kurucu ve hatta oyun bozucu bir güce sahip. Havada başlayıp havada biten savaşlar görüyoruz; İsrail–İran örneğinde olduğu gibi. Dolayısıyla hava üstünlüğünüzü yalnızca kendi hava sahası egemenliğinize göre değil, çok daha ötelere taşımanız gerekiyor. Bu nedenle bu tür yetenekler son derece önemli.
Bir diğer kritik nokta ise burada müşterek bir harekâtın küçük bir denemesini görüyor olmamız. F-16’larla birlikte Kızılelma’nın aynı kolda uçuş yapabilmesi bunun ilk örneklerinden. Ayrıca MURAD radarı görüş ötesi hedefleri tespit ediyor ve bu tespit doğrultusunda Gökdoğan füzesi hedefe yönlendiriliyor. Yani hem pilotun gözle görebildiği hedefler hem de radarın tespit edip pilota aktardığı hedefler aynı sistem içinde çalışıyor. Bu iki önemli kabiliyet açısından Kızılelma bunu da başarmış durumda.”
KIZILELMA’NIN F-16’DAN FARKI NE?
A Haber ekranlarına konuk olan gazeteci Mete Sohtaoğlu, F-16 ile Bayraktar KIZILELMA arasındaki teknik farkları ve operasyonel yetenekleri kapsamlı şekilde değerlendirdi. Gazeteci Mete Sohtaoğlu şunları kaydetti:
“Bir insansız savaş uçağı kalktı: ancak bu, kontrolün hep yerden yapılacağı anlamına gelmiyor. Kızılelma örneğinde gördüğümüz, yalnızca yerden kumanda edilen bir platform değil; havadan da komuta edilebilen, müşterek harekât içinde görev alabilen bir konsept. Bugün tek bir Kızılelma görsek bile; gelecekte aynı anda 20 Kızılelma’dan oluşan bir görev grubunun havalanabileceği bir döneme ilerliyoruz. Bu tür görev gruplarında F-16 pilotlarının müdahalesi, yalnızca küçük nüanslara indirgenecek; sistemler otonom karar mekanizmalarıyla hangi hedefe hangi mühimmatın atılacağına, mesafeye ve tehdit seviyesine göre karar verebilecek.
Farklı bir açıdan bakmak gerekirse: F-16’larda kanat altına ve gövde altına asılı yakıt tankları, podlar ve elektronik harp teçhizatları görülür. Bu dış yüklemeler, uçağa ek ağırlık ve hacim kazandırır; aynı zamanda belirli görev kabiliyetleri sağlar. Kızılelma gibi insansız savaş uçaklarında ise geleneksel alt yakıt tankları veya pod konfigürasyonu olmayacak şekilde tasarımlar geliştiriliyor. Pilot yokluğu, yapısal tasarımda esneklik sağlıyor: gövde içi veya kanat içi mahzenlere daha fazla sayıda mühimmat sığdırılabiliyor; gövde altından veya kanatlardan bırakılabilecek küçük, yoğun tahrip gücüne sahip mühimmatlarla “ufak ama yıkıcı” bir uçan kale profili ortaya çıkıyor.
Ayrıca havada yakıt ikmali ve enerji yönetimi konuları da yeniden düşünülüyor. Bugün cep telefonlarımızı temassız şarj etmemiz gibi, gelecekte insansız hava araçlarının havadayken kablosuz enerji transferiyle veya güneş enerjisi entegrasyonuyla kendi kendilerini kısmen şarj edebilmeleri muhtemel. Bu, görev sürelerini ve menzili önemli ölçüde artırabilir; atmosferin daha üst katmanlarında, hatta stratosferik seviyelere yakın irtifalarda daha uzun süre tutunabilen versiyonlar geliştirilebilir.



