İLKER GEZİCİ / Zorbalık ailede başlar

Zorbalık artık sadece okul bahçelerinde yaşanan bir mesele değil. Ekranların parlak ışıkları altında, evlerin salonlarında, sosyal medyanın görünmez köşelerinde büyüyen bir gölge… Hemen her gün şahit olduğumuz bu konuyu merkezine alan, tam da bu görünmez gölgeyi görünür kılmak için yola çıkan, bir film var vizyonda: Bağlantı Hatası. “Zorbalık okulda değil ailede başlar” sloganıyla çoğunlukla evde başlayan; okulda, arkadaş çevresinde ya da dijital dünyada farklı biçimlerde devam eden zorbalık döngüsünü irdeleyen film aile içindeki tutum ve davranışların çocukların ilişkilerini ve karakter gelişimini nasıl şekillendirdiğini gözler önüne seriyor. Usta yönetmen Ömer Faruk Sorak‘ın yapımcıları arasında olduğu, Gökçen Usta‘nın yönettiği, senaryosunu Ali Kobanbay‘ın yazdığı filmin başrollerinde Onur Tuna, Belçim Bilgin, Timur Acar, Asena Keskinci, Fatih Berk Şahin ve Utku Coşkun yer alıyor.

Ellerindeki telefonun kölesi olmuş “like” peşinde koşan gençlere, onlarını dilini anlamayan ebeveynlere, kozmetikte, modada, güzellikte birbirleriyle yarışan genç kızlara, baba parasıyla güç gösterisinde bulunan tek amaçları karşı cinsi etkilemek olan saygısız delikanlılara ayna tutan filmin merkezinde Asena Keskinci’nin canlandırdığı Eylül karakteri var. Fark edilmek isteyen hayalleri olan genç bir kız Eylül. Okuduğu özel okulda arkadaşlarının zorbalamasına şahit oluyor bazen de kendisi kurban oluyor… Gençler eğlenmek için ya da kendini beğendirip arkadaş çevresine kabul ettirme uğruna akranlarına psikolojik, fiziksel, dijital her türlü zorbalığı yapıyorlar. Onları izlerken mağdur olana üzülüyorsunuz.

BAĞ KURMA ÇABASI
Yönetmen Gökçen Usta, filmini sadece bir sinema işi olarak değil, bir sorumluluk olarak ele almış. Çekimlerden önce yapılan uzun hazırlık süreci, danışmanlarla çalışılması, mağdurlarla yapılan görüşmeler filmi sahici kılıyor. Filmdeki her sahne, yaşanmışlık hissi taşıyor. Her karakterin, izleyicide bir yankısı var. İzlerken “Ben bunu duydum… Belki de yaşadım.” demeniz o kadar doğal ki… Halen gündemimizde olan içimizi yakan Mattia Minguzzi’yi hatırlayın. O trajik olay akran zorbalığının sadece “ergenlik çatışması” değil, ölümcül sonuçlar doğurabilen bir toplumsal yara olduğunu bir kez daha hatırlattı. Bu yaraya parmak basan film, “Zorbalık ailede başlıyor ama çözümü de yine ailede bitiyor” mesajı vermeye çalışıyor.

Çünkü film yalnızca bir okulda geçen gençlik hikayesi değil; anne-baba davranışlarının, sevgi eksikliğinin, ilgisizliğin ve hatta sessiz kalmanın nelere yol açtığının bir röntgeni. Aslında zorbalık, bir çocuğun başka bir çocuğa vurduğu tokatla başlamıyor; o tokat, çok daha önce, evde bir yerde atılıyor. Dolayısıyla Bu anlatılan senin hikayen” cümlesi de havada kalmıyor. Film, İzleyiciyi suçlamıyor ama yüzleştiriyor. Belki kendi çocuğuna sabırsız davranan bir ebeveyni, belki okulda “şaka yapıyoruz” diyerek arkadaşını dışlayan bir genci, belki de siber zorbalığa göz yuman bir öğretmeni düşündürüyor. Ve tüm bunları yaparken, ne parmak sallıyor ne ajite ediyor. Sadece anlatıyor. Sonuç olarak Bağlantı Hatası yalnızca sıradan bir film değil; aynı zamanda ailelere, öğretmenlere, gençlere, bir çağrı. Gerçekten bağlantı kurmak, dinlemek, anlamak, sarılmak üzerine bir hatırlatma. Kısacası, bu film bir “bağlantı hatası” değil, tam tersine yeniden bağ kurma çabası. Ve belki de bugün en çok ihtiyacımız olan şey bu: Birbirimize yeniden bağlanmak.
LANTHİMOS YİNE EZBER BOZUYOR
Yunan asıllı yönetmen Yorgos Lanthimos, 2023’te vizyona giren filmi Zavallılar (Poor Things) ile Oscar’a damga vurmuş, 11 adaylık alıp, 4 dalda ödüle layık görülmüştü. Aynı sene Venedik Film Festivali’nde de büyük ödül Altın Aslan’ı kazanan yönetmen, artık çektiği her filmle olay yaratıyor ve kendinden konuşturmayı başarıyor. Geçtiğimiz yıl çektiği Merhamet Hikayeleri (Kind of Kindness) ile yine ezberleri bozan Lanthimos, 82. Venedik Film Festivali’nde prömiyerini yapan yeni filmi Bugonia ile ölmekte olan modern dünyaya yönelik keskin bir eleştiri; sıradışı, sürprizli, çılgın, bir gerilim- bilimkurgu sunuyor sinemaseverlere.

Yönetmenle beşinci kez çalışan Emma Stone hem oyuncu kadrosunda yer alıyor hem de Ari Aster ile birlikte filmin yapımcıları arasında bulunuyor. Film, komplo teorilerine takıntılı iki gencin, büyük bir holdingin dünyayı yok etmeye niyetli bir uzaylı olduğuna inandıkları güçlü bir yönetim kurulu başkanını kaçırmalarını konu alıyor. Stone’un oynadığı Michelle Fuller, devasa bir biyomedikal şirketinin başındadır. Hem özel sektör hem de yönetici olarak sıkı bir düzen uygular. Çalar saati sabah 4:30’da, neredeyse gecenin bir yarısı çalar. Ofise gitmeden önce fiziksel olarak formda olduğundan emin olur. Ayrıca çalışanlarından da disiplin bekler. Şirketi, opioid yoksunluğu için ilaçlar üretmeye adanmıştır. Ancak, bu ilaçların test edilmesi ve kullanımı sırasında insanlar zarar görmüştür, Teddy’nin annesi Sandy’de onlardan biridir. Ancak Teddy (Jesse Plemons), bir sürü komplo teorisine bağımlı hale gelmiştir ve bu nedenle daha büyük bir sorunla karşı karşıya olduğuna inanmaktadır:

Uzaylılar. Ve Michelle’in gizlice onlardan biri olması beklenmektedir. Böylece akli dengesi pek de yerinde sayılmayacak Teddy ve yine aynı modeldeki kuzeni Don (Aidan Delbis), Michelle’i kaçırmaya, onu bodrumuna kilitlemeye ve daha sonra bir şekilde onu Dünya’da olduğuna inanılan diğer uzaylılarla birlikte ortadan kaybolmaya ikna etmeye karar verirler. 35mm filme çekilen Bugonia, Jang Joon-hwan’ın 2003 tarihli Save the Green Planet! filminden esinleniyor. Yaklaşık iki saatlik film yine absürtlüğün sınırlarında dolaşıyor. Filmin müziklerinde önceki yapımlarında olduğu gibi yine Jerskin Fendrix imzası bulunuyor. Görsel anlamda Lanthimos imzalarını bolca göreceğiniz, müzik kullanımı ve oyuncu seçimleri sebebiyle “Ben bu filmi daha önce izledim” hissine kapılacağınız, zaman zaman yoğun diyalogları sebebiyle temposu düşse de bu işin sonu nereye varacak diye sonuna kadar merakla ve azimle beklediğiniz ve muhtemelen kafa karışıklığıyla salondan ayrıldığınız bir film Bugonia. Adının neden Bugonia olduğuna dair şöyle bir bilgi var: 10. yüzyıl İstanbul’unda 20 cilt olarak bir araya getirilen geoponica isimli tarım işleri kitabında anlatıldığı üzere “arıların, bir ineğin çürüyen cesedinden oluştuğu” inancından ortaya çıkan ritüelin ismi; Bugonia. Bahsi geçen hayvan modellemesindeki karakteri Stone’un canlandırdığı karakterde görmek mümkün. ‘Arı yoksa hayat da yok’ mesajı taşıyan film aynı zamanda Antik kültüre, astrolojiye, kimlik çatışmalarına, selam gönderen alt metni de dikkat çekiyor. Neticede Lanthimos’un en iyi filmi diyemeyeceğiniz ama finaldeki absürtlüğüne rağmen, yine toplumsal bir derdi kendince anlatma çabasını takdir ediyorsunuz.



